22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara13°C
  • İzmir19°C
  • Berlin3°C

KÜRTLERİN İSYANI, İKTİDAR, HDP

Nuray Mert

19 Ekim 2014 Pazar 11:41

Kürtlerin isyanı, iktidar, HDP: Asıl mesele barış sürecindeki binbir çelişki

Hep kimsenin duymaktan hoşlanmadığı şeyleri söylemek zorunda kalıyorum. Çünkü istenmedik şeylerin olmaması için öncelikle hoşlanmadığımız gerçeklere katlanmamız gerektiğini düşünüyorum.

İstersek, biraz kafayı çalıştırarak kendimizi de başkalarını da sürekli kandırmaya devam edebiliriz, ama böylesi hiçbir derde derman olmaz. Geçtiğimiz hafta içine girdiğimiz karanlık tünelden çıkış yolu bulmanın yolu, önce ne olduğunu iyi kavramak veya kavramaya çalışmak.

Bal demekle ağız tatlanmadığı gibi, barış demekle barış gelmeyeceği belliydi. ‘Savaşmanın kolay, barışmanın zor olduğu’nu herkes söyleyip duruyor, ama zorluğa katlanmak işimize gelmiyor.

Asıl mesele barış sürecindeki binbir çelişki

Kobani, barış süreci için asit testi oldu, ama asıl mesele aslında barış sürecinin binbir çelişkiyle zorlandığıydı. Sürecin başından beri, bu gerçeği dile getirmek yasaklı konu oldu, neredeyse hala öyle.

Bir yandan iktidarı destekleyen çevrelerin ‘Barışı sabote ediyorlar’ baskısı, diğer yandan Kürt siyasi çevrelerinin, iktidarı küstürmemek için konunun uzağında durma gayreti ‘tekinsiz bir sessizlik ortamı’ yarattı. Oysa daha çok, daha samimi ve daha açık konuşsaydık, çok daha iyi bir noktada olabilirdik.

HDP karnından konuştu

İktidar partisinin barış sürecinden anladığı, döndü dolaştı, tüm güçlükleri Öcalan’ın yatıştırıcı mesajlarıyle atlatmak noktana kitlendi, hala öyle. Bu tablo içinde Kandil’e ‘Öcalan’a rağmen şahinlik’ rolü düştü, HDP ise iktidara karşı iki arada bir derede, karnından konuşmak durumunda kaldı. Dahası, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, ‘Türkiyelileşme’ gayretinin suyu çıkarıldı.

Oysa, Kürt meselesinin yakıcı konularına ve Kürt siyasi dinamiklerine alabildiğine uzak durma gayretinin, Kürtlerin Beyaz Türk dostlarının düşünce konforuna halel getirmemek dışında bir gerçekliği olamayacağı belliydi. Seçim sonrasında, bu konudaki kaygım nedeniyle, HDP ve ona bu seçimde destek veren Türkiye tarafındakiler arasındaki ‘yaz aşkının kısa sürebileceği’ni yazdım.

Biriken basınç patladı

Kobani, kuşkusuz kendi başına da çok mühim bir karşı karşıya gelme noktası oldu. Ama geçen hafta asıl patlayan, süreç esnasında biriken basıncın kendisi. Bu basınç düşmezse, bizi kara günler bekliyor demektir.

Dahası, meseleyi HDP’nin ‘sorumsuzca sokağa çıkma çağrısı yapması’ diye özetlemek, olan bitenden hiçbir şey anlamamak demek. Bir kere, farkında mısınız veya fark etmeye niyetiniz var mı bilmiyorum ama, sokağa çıkanlar HDP çağrı yaptı diye çıkmadı, HDP sokağa çıkma başladıktan sonra, neredeyse mecburen sokağa çıkma çağrısı yaptı. Dahası, diğer Kürt dinamikleri bile olayları neredeyse ancak arkasından yakalayabildi. Bunu bilirsek, gelecekte olabilecek ‘kontrolden çıkma’ riskini daha iyi kavrayabiliriz.

Çıkmaz yollar

Kürtlerin liderini ve parlementodaki temsilcilerini ‘Kürtlerin polisi’ olmaya zorlamak veya o şekilde takdim etmek çıkmaz bir yol, önce bunu anlamak lazım. PKK’yi sürecin dışında paranteze alıp denklemden çıkarma gayreti başka bir çıkmaz yol.

‘Haysiyetli bir barış’ beklentisinin eşiğinde oyalanmaya çalışılan Kürt toplumunu dikkate almamak akıl işi olmaz. Oysa, bu yönde bir anlayış, ‘barış süreci’nin neredeyse temel stratejisi haline geldi. Demokratik olmak bir yana, akıllı bir iktidar her şeyden önce kendisine ilişmiş Kürtlerin Kürt meselesinin hallinde işlevlerinin olamayacağını bilip onların rehberliğinden kurtulur.

Diğer taraftan, yine akıllı bir iktidar, Kürt siyasetinin diğer aktörlerinin elini kolunu bağlamaya çalışmanın da hiç sonuç vermeyeceğini bilmek, görmek zorunda. Görmezse tüm aktörler işlevini yitirir; sorun çözülmediği gibi büyük bir felaketin yolları döşenir.

Çok vahim, çok acı, çok tehlikeli bir savruluş

Olan budur. Ama bırakın tüm bunlara kafa yormayı gelinen nokta, ‘yakılan bir TOMA yerine 10 TOMA alma’ noktası. Çok vahim, çok acı, çok tehlikeli bir savruluş.

Ama belli ki, kavrama zaafı içinde olan sadece iktidar çevresi değil, HDP içinde veya ona yakın bazıları da ‘özeleştiri’ adına, Kürt meselesinin yakıcı konularına körlükte ısrar ediyor. Kötü niyetli olmadıkları kesin, ama unutmayalım, gerçekleri görmenin zorluğundan kaçmak, kötü sonuçlara yol döşemekle nihayetlenir.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarındaki başarıyı, ‘daha önce BDP’ye oy vermeyen komşularının Demirtaş’a oy vermeye karar vermesi’ne bağlayanlar, HDP’nin Kürt siyasi hareketinin partisi olduğunu, o noktadan uzaklaştığı ölçüde tabanıyla irtibatının hırpalanabileceğini ve sonuçta o tabana söz de geçirmeyeceğini unuttular; hala da hatırlamak istemeyenler var.

Kürtlerin gerçeklerine kafa yormalıyız

Unutmayalım, Kürtlere dostluk, barışa hizmet edeceksek düşünce konforumuzu feda edip onların gerçeklerine kafa yormak zorundayız. Her şeyden önce Kürtlerin haklı davasına gölge düşüren yakıp yıkmaya karşı çıkmak başka, meseleyi bu noktaya kitlemek ve ilerde daha beterinin olmasına karşı kuru çağrı yapmak başka.

Ve nihayet gelelim, Kürt siyasi hareketinin muhasebesi konusuna; bence de, HDP veya Kürt siyasi hareketi Kürtlerin, dahası kimlik derdi olan Kürtlerin yegane temsilcisi değil. Ayrıca Kürt siyasetinin çoğulculaşmasında fayda var. Ama, milyonlarca Kürt unutmuyor, biz de unutmayalım: Bugün Kürtlerin sesi duyuluyorsa Kürt siyasi hareketinin ödediği bedellerin sonucu duyuluyor.

‘Ismarlama çoğulculuk’ fayda değil zarar verir

Çoğulculuk sosyal dinamiklerin baskısıyla olursa sağlıklı olur. Kürt siyasi hareketini baskılamak adına ‘ısmarlama çoğulculuk’ veya ısmarlama çoğulculuk tartışması, Kürt meselesinin çözümüne fayda değil, olsa olsa zarar verir.

Diğer taraftan, Kürt siyasi hareketinin siyaseti okuma, yönetme konusunda zaafları tabii ki olabilir; azdır çoktur ama vardır. Ancak, bugün karşımıza çıkan en önemli sorun, gerilim alanlarının taşmasıyla önü açılan isyan dinamiklerini görmezden gelerek bir kez daha Kürtlerin sesinin baskılanma çabası.

HDP’yi veya başka aktörleri de bu baskının araçları haline getirme çabası büyük bir aymazlık olur. Türkiye’de yaşayan hepimiz büyük bedel öderiz, bile bilmeye kendimize bu kötülüğü yapmayalım.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.