22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin2°C

KÜRTLER YENİDEN ‘BİRAKÛJÎ’ YAŞAR MI?

Fehim Işık

05 Ağustos 2015 Çarşamba 02:15

Kürtlere yönelik yeni bir savaşın egemenlerce dayatıldığı, hergün birçok gencin yaşamını yitirdiği bir dönemde bu başlıkla bir yazı yazmak can sıkıcı. Ayrıca takdir edersiniz ki bazı konuları yazmak da o kadar kolay değil. Bunun bir nedeni hala en sıcak haliyle devam eden durumun nazikliği. Diğeri ise geçmişimizin kötü anlarının yeniden zihinlerde canlanmasının yarattığı travmadır.

Durum nazik, travmalarımızı yeniden depreştirebilir ama bazı şeyleri köşesinden bucağından da olsa yazmak gerek.

Öncelikle belirteyim; yazdıklarım tanıklıklarım üzerinden kaleme alınmış belirlemelerdir. 1990’lardan sonra birkaç yıl Güney Kürdistan’da kaldım. 1995’te Türkiye’ye geri döndükten sonra Kürdistan’ın dört parçasının yanı sıra Ortadoğu’ya ilgim azalmadı. Sürekli takip ettim.

Bölgede bulunduğum yıllarda, 1992 – 1994 yılları arasında Mesut Barzani’nin liderliğini yaptığı Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) ile Abdullah Öcalan’ın liderliğini yaptığı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında başgösteren, Kürtlerin önce “Birakûjî – Kardeş Kavgası”, sonra “Xwekûjî – İntihar” adını verdikleri iç çatışmaları yakından izledim. 1994’te daha kötü bir iç çatışma başladı. Bu kez Celal Talabani’nin liderliğini yaptığı Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ile PDK çatışmaya başladı. Bu çatışmanın da yakın tanığıyım.

1991’de Güney Kürdistan, konjonktürün de yarattığı etkiyle adım adım özgürleşiyordu. PKK bu dönem, Güney Kürdistan’ın özgürleşmesine ne yazık ki yeterince olgun yaklaşmadı. Daha açık demek gerekirse bölgeye yerleşik etkin bir silahlı güç olmanın avantajlarını da kullanarak gelişmelerde pay sahibi olmak istedi. Bu durum öncelikle PDK ile PKK’yi karşı karşıya getirdi. YNK bu sorunun çözümüne yardımcı olmak yerine daha çok izleyici oldu. Çünkü PKK ile karşı karşıya gelen PDK’nin zayıflaması, o dönem YNK’nin de işine geliyordu.

PKK ile PDK 1992 yılında sonuçları açısından ağır ve uzun sürecek bir iç çatışmaya başladı. Çatışan iki parti dışındaki diğer partiler çatışmalara karşı çıktı. YNK ise PDK ile çatıştığı 1994 yılına kadar iç çatışmaya sadece karşı çıkmış gibi göründü; özünde ise çatışmayı engelleyici bir tutum içine girmedi.

PKK ile YNK’nin geliştirdiği karşıtlık, PDK’yi Türkiye’ye daha fazla yakınlaştırdı. Türkiye, partiler arasındaki uyumsuzluğu kendi lehine kullanarak bölgede karanlık ilişkiler geliştirdi. Türk ordusunun tankları ve topları ile Habur gümrüğünden girip Bamerni üzerinden PKK’yi kıskaca alması ve zorlaması bu döneme rastlar. Daha da ötesi, Türk uçaklarının bölgeye attığı tüm bombaların koordinatları o yıllarda ağırlıkla PDK’lilerin desteğiyle belirleniyordu. Türk istihbaratının subayları koordinat belirlemek için kendileri açısından en güvenli bölgeleri, hatta bazen PDK’nin parti bürolarını bile kullanabiliyorlardı.

Sanmayın ki PKK ile yakınlaşan YNK Türk devletine mesafeliydi. Onlar da Türkiye ile ilişkilerini hiç bozmadılar. Türk istihbaratının bir bürosu Hewlêr’de YNK merkezinin duvarına bitişik, bir bürosu da Selahattin’de PDK merkezinin duvarına bitişikti.

Kısaca değinmekte yarar var ki bu dönemde İranlı Kürt partileri de Güney Kürdistan’ı aralarında fifti fifti paylaşan PDK ve YNK’nin tutumundan nasiplerini aldılar. PKK, Güneyli güçlerden boşalan İran sınırındaki Zelê kampına, İran PDK’si ile İran Komala’sı da Kandil’e yerleşmişti. Güneyli partiler 1992’den itibaren İranlı Kürt partilerini ve PKK’yi zorladı. İran PDK ile İran Komala’sı 1994’ün başlarında zorunlu olarak silahlı mücadeleden vazgeçip düzlük alanlarda kendilerine verilen yeni karargâhlara yerleştiler.

Bu partiler PDK ve YNK ile çatışacak durumda değildiler. Nihayetinde Güney yönetiminin isteğine boyun eğip geri çekildiler. Onca güçlü partilerin amip misali bölünüp zayıflamaları ve Doğu Kürdistan’ndaki mücadelenin gerilemesinin bir nedeni de budur.

Ancak PKK farklıydı. Gerillalar rahatlıkla mobilize olabilecek yeteneklere sahiptiler. Bu nedenle Güney yönetiminin dayatmalarına rağmen 1994’te İranlı Kürt partilerinin geri çekilmesinden kısa süre sonra gelip Kandil’e yerleştiler. Güney yönetimi onların Kandil’e yerleşmesini engelleyemedi.

Tüm bu sürecin 2000’lerden sonraki en sevindirici yanı, bunca kötü ilişkiler yaşamalarına ve aralarındaki sorunları hala çözememelerine rağmen Kürt siyasi partilerinin küçük çaplı karşı karşıya gelmeler dışında o günden bu yana bir “Xwekûjî” yaşamamaları.

Türk devletinin Kandil’e yönelik hava saldırıları ile birlikte şimdi yine sıkıntılar başgöstermeye başladı. Partiler birbirini suçluyor. Partilerin yayın organları, ağırlıkla da PDK, YNK ve PKK taraftar ve kadroları çeşitli ithamlarla birbirlerine yöneliyorlar.

Elbet bunda, PDK’nin Kandil’e yönelik hava saldırıları sonrasında Türkiye’ye yeterince karşı çıkmamasının, hatta Türkie ile stratejik ilişkisini ilerletmesinin ciddi payı var. PKK’nin geçmişte Güney’deki siyasal yaşamda pay sahibi olması gibi PDK’nin de şimdilerde Rojava’da ve Kuzey’de pay sahibi olmak için çabalaması da bir diğer olumsuz etkendir.

Kanaatimi öncelikle belirteyim. Siyasi kavganın sonuçları ne olursa olsun, bu partiler arasındaki ilişki nereye varırsa varsın, kim hangi ülke ile hangi düzeyde stratejik ilişki geliştirirse geliştirsin bu partilerin mevcut durumda birbirlerine yönelmeleri kanımca hala siyasetendir ve umarım yanılmam ama bu durumun geçmişteki gibi bir iç çatışmaya dönüşebileceğine de inanmıyorum.

Yine de yazmakta yarar var ki tüm bu siyasal çatışmaların en önemli riski, onlarca yılın kazanımlarını kör çıkarlara kurban etmesi, zaman ve güç kaybına neden olmasıdır. Bunların yaşanmaması için de yalnız taraf olan partilere değil, A’dan Z’ye bölgenin barışını savunan herkese sorumluluk düşüyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.