KÜRTLER VE TÜRKLERİN KARŞI KARŞIYA BULUNDUĞU DURUM...
Ali Bayramoğlu
05 Eylül 2012 Çarşamba 07:15
Yıldıray Oğur, Taraf Gazetesi'nde son dönemlerde derinlikli ve önemli yazılar kaleme alıyor.
Dün yayınladığı "PKK Türkiye'yi 90'lara davet ediyor" yazısı bunlardan birisiydi.
Kürt meselesi içinde PKK'nın konumu ve politikalarını yerli yerine oturtan, tarihsel boyuta attığı neşterle Kürt meselesini PKK mahpusundan çekip çıkaran bir yazıydı bu.
Çok yerinde bulduğum ve beğendiğim bu yazının birkaç vurgusunu özetlemek isterim.
-Kürtlerin Kürt meselesine sahip çıkması ve siyasi olarak seferber olması PKK'dan çok öncedir. PKK kendisinden önce varolan tüm Kürt yapılarını ortadan kaldırarak, onlara şiddet uygulayarak Kürt sorununun üzerinde vesayet ve tekel kurmaya yöneldi.
-PKK tüm siyasi hedefi ve varlığı şiddet üzerine kurdu. Şiddet üzerinden Kürt sorunundan beslenerek kendi varlığını koruma ve geliştirme politikaları izledi. Bunun için açılan her siyaset ve normalleşme kapısının kapanması için silah dozunu yükseltti. Kendi içinde infazlar, Kürtlere yönelik şiddet, devletle sürekli çatışma birbirini takip etti...
-İstediği tekeli kurduğu andan itibaren şiddetin yarattığı mağduriyetten (başta Kürtlere yönelik) bir meşruiyet üretti.
Peki nasıl?
Sözü Oğur'a bırakıyorum:
"PKK, kurulmadan 13 yıl önce Kürtler Urfa'dan Behice Boran'ı Meclis'e göndermişti. 10 yıl önce Doğu Mitingleri için meydanları doldurmuştu. PKK, Kürdistan Devrimcileri, Apocular diye anılırken Kürtler Mehdi Zana'yı Diyarbakır, Edip Solmaz'ı Batman, Urfan Alparslan'ı Ağrı, CHP'den de olsa Feridun Yazar'ı Urfa belediye başkanlıklarına seçmişti. Türkiye'nin en örgütlü STK'ları Kürtlerin elindeydi. Onlarca dernek, parti, dergi ile Kürtler siyaset yapıyordu..."
(...)
"PKK, 1984'e kadar da devlete tek kurşun sıkmadı. Öcalan'ın ancak İmralı'da revize ettiği Kürdistan'da Zorun Rolü'nde devrimin önünde engel olarak anlatılan "işbirlikçi, gerici, feodal Kürtlere" doğru silahını çevirdi, onlarca Kürt ağasını, rakip sol siyasi figürü öldürdü..."
(...)
"91 seçimlerine SHP ile birlikte giren HEP ile tarihinin siyaseten en güçlü ve en meşru dönemini yaşadı PKK. Kürt realitesini kabul eden, demokratikleşme vaadiyle kurulan DYP-SHP hükümeti adımlar atmak için harekete geçmiş, Özal'ın girişimleri başlamıştı ki PKK, serhildanları başlattı, savaş hükümeti ilan etti, Şırnak'ı ele geçirmek için saldırdı. 93'te MGK'dan af kararı çıktığı gece de 33 eri öldürdü. Buna devletin cevabı Özel Harekât, JİTEM, fail-i meçhuller, köy boşaltmalar oldu. Bütün bu mağduriyetler PKK'yı bir halk hareketine çevirdi..."
(...)
Ve 2005. Türkiye AB adaylığıyla ardı ardına demokratikleşme paketleri açıyordu. Kürtçe derslikler kurulmuş, Kürtçe tv tartışılıyordu. Ama PKK, Leyla Zana ve arkadaşlarının tahliye edilmesinden tam bir hafta önce altı yıl boyunca sürdürdüğü ateşkesi bozdu ve savaş kararı aldı. Bunun sonucu ne oldu? Hâlâ kurtulamadığımız Terörle Mücadele Yasası, taş atan çocukları içeri atan ceberut devlet politikaları. Ve yine devletin yarattığı bütün mağduriyetler PKK'ya meşruiyet ve gerilla olarak geri döndü.
(...)
"Ve 2011. Devlet İmralı'yla anlaştı. Türkiye tarihinin en açık Kürt meselesi tartışma alanı açıldı. Kürt siyaseti Meclis'te ve yerel yönetimlerde elde ettiği koltuklarla tarihinin en güçlü pozisyonuna geldi. Kürtçe, okullara seçmeli ders oldu. Ama PKK, yine en iyi bildiğini yaptı ve Devrimci Halk Savaşı'nı başlattı..."
Tüm bunlar, bugün itibariyle madalyonun asli yüzünü temsil ediyor. Türkiye, Türklerin, hatta Kürtlerin ve Kürt meselesinin karşı karşıya bulunduğu durumun ve temel sorunların altını çiziyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.