KÜRTLER SİSTEM TARTIŞMALARINA NASIL YAKLAŞMALI
Bayram Bozyel
25 Temmuz 2019 Perşembe 10:52
31 Mart seçim sonuçlarının ardından gündeme gelen konulardan biri sistem tartışmasıdır. Sistem tartışmasını gündeme getiren yalnızca muhalefet değil. Bu konunun iktidar cephesinde de tartışıldığına ilişkin işaretler söz konusu. CHP’nin başını çektiği blok 31 Mart seçimlerinin ardından yakaladığı moral ve motivasyonla sistem tartışmasını gündeme getirdi. Muhalefetin hedefi sistem tartışmaları üzerinden iktidara yüklenmek ve buradan kendine yeni bir alan açmak. İktidarın bu konuyla ilgili yaklaşımı ise faklı. 31 Mart yerel seçim sonuçlarından hareketle iktidara yakın bazıları yeni sistemin AKP için ayak bağına dönüştüğünü açıkça dile getiriyorlar. Geçmişte AKP %35-40 oy oranıyla tek başına iktidara gelebiliyorken, yeni sistemde getirilen %50 +1 koşulu AKP’ye bu yolu imkânsız hale getirmiş ve onu MHP’ye rehin kılmış durumda. Buna karşın yeni sistemin öngördüğü ittifak sistemi sayesinde %25 oy bandındaki CHP 31 Mart seçimlerinde İstanbul olmak üzere büyükşehirlerin çoğunu elde etmeyi başardı. Başka bir ifade ile AKP’nin kendisine mutlak iktidar imkanını saylayacağını umduğu yeni sistem, yapılan ilk seçimde onun çöküşünün başlangıcı oldu.
Yeni sistemin mantığı ve doğduğu koşullar
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi esas olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın önerisi olarak gündeme gelse de onun hayata geçirilmesi MHP’nin desteği sayesinde oldu. Erdoğan ve benzerleri geçmişte cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş için sıklıkla “hızlı icraat” gerekçesini öne sürüyorlardı. Ancak mevcut sistemin uygulamaya geçmesini belirleyen faktör Kürt korkusunun tetiklediği konjonktür oldu. 2014’te IŞİD’in vahşi saldırısı karşısında Kürtlerin ulusal düzeydeki kenetlenmesi ve bütün dünyanın ilgi odağına dönüşmesi Türkiye’nin Kürt korkusunu depreştirdi. O aşamada AKP iktidarı ve onun arkasındaki MHP aklı, Kürt sorunuyla demokratik ve siyasi yöntemlerle yüzleşmek yerine Kürtlerin yükselişini bir beka sorunu olarak tanımlamayı tercih etti.
Böyle bir tehdit algılaması Cumhurbaşkanlığı sisteminin kamuoyuna benimsetilmesi için iktidara avantaj sundu. Mantık şuydu; Türkiye dört bir yandan bir beka sorunu (siz Kürt meselesi olarak okuyun) ile karşı karşıya. Böylesine hayati bir sorunla baş etmek demokratik yöntemlerle ve demokrasi içinde mümkün değil. Yapılacak şey demokratik bütün mekanizmaları bir yana itmek; iktidar (yasama, yürütme, yargı) gücünü bir tek elde toplayarak tartışmasız, denetimsiz güçlü bir lider iktidarıyla söz konusu beka sorununun üstesinden gelmektir.
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumda kabul edilen tam da böyle bir sistem oldu. Zaman zaman yapılan değişikliğin parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş olduğu iddia edilse de mevcut sistemin dünyadaki başkanlık sistemleriyle hiçbir ilgisi yok. Tersine yeni sistem dünyada benzeri olmayan, ucube, tek kişinin mutlak iktidarına dayanan bir yönetim. Zaten müellifleri de sıklıkla bunun Türk usulü bir sistem olduğunu belirtmekte beis görmüyorlar.
Bu bağlamda altı çizilmesi gereken bir nokta şu: Mevcut sistem 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL koşullarında hayata geçirildi. Muhalif seslerin susturulduğu, on binlerce insanın içeriye atıldığı ya da işinden edildiği, koyu bir baskı rejiminin uygulandığı, bir bakıma halk iradesinin iğfal edildiği bir zeminde yeni sistem kabul edildi. Başka bir ifade ile “taşların bağlanıp köpeklerin serbest bırakıldığı” bir ortamda yapılan sistem değişikliğinin baştan itibaren bir meşruiyet sorunuyla yüz yüze kaldığı açıktı. Diğer yandan 16 Nisan’da referanduma sunulan hükümet sistemi değişiklik paketinin %49’a karşı %51 gibi az bir farkla kabul edilmesi toplumda büyük bir kutuplaşmaya yol açmış ve yeni sistemin meşruiyetine gölge düşürmüştü.
Evet, geçmiş parlamenter sistemin savunulacak bir yanı yok, ancak kabul edilen yeni sistemin her alanda şahsi ve keyfi bir yönetime yol açtığına kuşku yok.
Kürtler sistem tartışmalarına nasıl yaklaşmalı
Gelinen aşamada Kürtler açısından sorun Türkiye’nin yeniden eski parlamenter sisteme dönmesi değildir. Hele de mevcut sistem ile parlamenter sistem arasında bir tercih sorunu hiç değildir. Kürtler için önemli olan Türkiye’de hangi hükümet sisteminin uygulandığı değil, anayasal sistemin bir bütün olarak tekçi ve otoriter niteliği ile iktidar erkinin yerel ile merkezi yönetimler arasında nasıl dağıldığı sorunudur.
Türkiye 1950 yılından bu yana güya parlamenter hükümet sistemiyle yönetiliyor. Söz konusu dönemin Kürt halkı açısından sonuçları ortada. Geçen 70 yıllık süreçte Kürt halkına reva görülen baskı, zulüm ve vahşetin haddi hesabı yok ve bunların tümü sözde parlamenter hükümet sisteminde hayata geçirildi.
Elbette Kürtlerin ve diğer muhalif kesimlerin mücadeleleri sonucu belirli dönemlerde sistemde yumuşama olmadı değil. Söz konusu zorlu mücadele ve bedeller sonucu Kürtlerin legal demokratik alanda elde ettiği mevziler oldu. 1960-70’li yıllar ile 1990’dan günümüze kadar devam eden süreçler, Kürtlerin mevcut sistemde önemli gedikler açtığı dönemlerdir. Ancak bütün bu mücadeleler ve konjonktürel dalgalanmalara rağmen Türkiye’deki sistemin Kürtlere ve öteki faklı toplumsal kesimlere yaklaşımı değişmedi.
O halde Kürtler bakımından sorun daha derindedir. Sorun Türkiye Cumhuriyeti devletinin tekçi ve ırkçı kuruluş felsefesinden ve onun devamı niteliğindeki anayasal sistemden yatmaktadır. Türkiye’nin kurucu belgesi olan 1924 anayasası ve sonradan yapılan 1961 ve 1982 anayasaları Türkiye devletinin temel karakterini çok net olarak ortaya koymaktadır. Buna göre Türkiye devleti sadece Türklerin devletidir. Türkiye’nin kurucu felsefesi ve onun anayasal uzantıları Kürt ulusunun varlığını, ülkesi Kürdistan’ı, konuştuğu dili Kürtçeyi ve onun bütün tarihi ve kültürel varlığını yok saymaktadır. Bu inkârcı anlayış bütün diğer etnik ve dini gruplar için de geçerlidir. Başka bir ifade ile Kürtler bakımından dünden bugüne yaşanan bütün sorunların temelinde Türk devletinin tekçi, inkârcı, otoriter anlayışı yer almaktadır.
O halde Türkiye Cumhuriyeti anayasasının başlangıç ilkleri ve onların devamı niteliğindeki tekçi ve ırkçı normlar durdukça Türkiye’deki hükümet sisteminin parlamenter ya da cumhurbaşkanlığı olması arasında temel bir fark yoktur.
Bu tespitlerin ışığında, Kürtlerin sistem tartışmalarında odaklanması gereken nokta anayasal değişiklik talebi olmalıdır. Türkiye’nin çok uluslu, çok dinli ve çok kültürlü toplumsal yapısına uygun yeni bir anayasa yapılmalıdır. Daha somut olarak yapılacak anayasada Kürt ulusunun varlığı kabul edilmeli ve ulus olmaktan kaynaklanan hakları anayasal güvence altına alınmalıdır.
Bu süreç iki aşamalı kısa ve orta vade şeklinde hayata geçirilebilir.
Kısa vadede yapılacakları şöyle özetlemek mümkün
Yapılacak ilk şey, Türkiye’de süregiden olağanüstü hal ve savaş koşullarına son vermek ve ülkedeki durumu normalleştirmektir. Bu sadece Kürtlerin değil Türkiye toplumunun ortak beklentisidir.
Normalleşmenin bir diğer adımı düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki kısıtlamaları kaldırmak, bütün düşünce ve görüşlerin kendini özgürce ifade etmesine zemin hazırlamaktır.
Siyasi partilerin özgürce faaliyeti ve demokratik işleyişi demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biridir.
Bu noktada yakıcı olan şey Kürtlerin kendi kimlikleriyle kendilerini özgürce ifade edebilmeleri ve örgütlenebilmeleridir. Bu açıdan Kürdistan isimli partiler hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından açılan kapatma davalarının düşürülmesi ve Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyasi sürece katılabilmeleri son derece önemlidir.
Yine bu bağlamda Kürt siyasi partilerinin önüne çıkartılan Türkiye illerinin yarısından bir fazla örgütlenme koşulu kaldırılmalı ve yüzde on seçim barajı kaldırılmalıdır.
Bu aşamada yapılması gereken işlerden biri de Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Şartını hayata geçirmektir. Yerel yönetimlere, özel olarak da Kürdistan’daki yerel yönetimlere ekonomik, güvenlik ve eğitim benzeri konularda daha çok yetki aktarılmalıdır. Başka ifade ile Türkiye idari yapıda rotasını ademi merkeziyetçiliğe çevirmelidir.
Kürt meselesinde samimiyet ölçülerinden biri hiç kuşkusuz Kürtçe eğitime ilişkin atılacak adımlar olacaktır. Bu çerçevede geçen dönemde Kürtçe eğitim alanında atılan adımların gereği yapılmalı, Kürtçenin eğitim ve kamusal alanda daha yaygın kullanılması için kapsayıcı adımlar atılmalıdır.
Kürt meselesinin çözümü sürecinde devletin geçmişte yapılan mezalimlerden dolayı Kürt halkından özür dilemesi ve Şeyh Said, Seyid Rıza ile Saidê Nursi gibi Kürt liderlerinin mezar yerlerinin ortaya çıkartılması önemlidir
Kürt meselesiyle ilgili kısa vadede yapılacaklardan biri de yasal bir düzenleme ile (siyasi af kanunu) cezaevlerindeki insanların serbest bırakmalarını sağlamak, yurtdışında ve dağda bulunan insanların dönüp özgürce normal ve siyasal hayata katılımlarını sağlamaktır.
Bütün bu adımları atmış bir Türkiye'nin, Kürt meselesinin esaslı çözümü bakımından daha olgunlaştığını varsaymak gerekir.
Orta vadede yapılacaklar
Böyle bir zeminde Türkiye’nin çokuluslu gerçeğine uygun bir anayasa yapmak görece daha mümkün hale gelebilir.
Yeni anayasa toplumsal bir mutabakat belgesi olmak zorunda. Yeni anayasasın kalıcı bir demokrasi ve barış ortamını garanti altına alması, onun Kürt halkının varlığını kabul etmesiyle ancak olur.
Yeni anayasada Kürtler dahil ülkenin çoğulcu yapısını kabul etmek kadar önemli olan, söz konusu çoğulcu yapıya uygun bir idari yapının oluşturulmasıdır. Dünya deneyimleri böylesi çoğulcu toplumsal yapıya sahip ülkelere federal sistemin uygun düştüğünü göstermektedir. Böyle bir sistemde sadece Kürdistan federe statüye kavuşmakla kalmaz, etnik, ekonomik ve coğrafi etkenlere bağlı olarak Türkiye birden çok federe bölgeye dayanan idari ve siyasi bir yapıya kavuşturulabilir.
Yine dünya deneyimleri gösteriyor ki federal ülkeler ABD örneğinde olduğu gibi başkanlık sistemiyle yönetildikleri gibi Almanya, Belçika, İspanya, Kanada, Rusya gibi ülkelerde parlamenter yönetimle de yönetilebilirler.
Sonuç olarak Kürtler için öncelikli olan Türk devletinin tekçi, inkârcı ve otoriter devlet yapısının çoğulcu, demokratik ve federal bir anlayışla değiştirilmesidir. Böylesine demokratik, çoğulcu ve federal bir devlet yapısında nasıl bir hükümet sisteminin hayata geçirileceği ikinci derecede bir konudur.
(Devam edecek…)
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. İlke Haber’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.