03 Aralık 2024
  • İstanbul10°C
  • Diyarbakır2°C
  • Ankara2°C
  • İzmir12°C
  • Berlin7°C

KÜRTLER NİÇİN SOKAĞA İNMİYOR?

Mahmut Bozarslan

06 Kasım 2016 Pazar 02:31

DİYARBAKIR - 1999 yerel seçimlerinde Güneydoğu’da ilk kez PKK çizgisindeki Kürt siyasetine mensup adaylar belediye başkanı seçildi. Halkların Demokrasi Partisi (HADEP) bölgede Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi de dâhil 37 belediye kazandı.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin koltuğuna Feridun Çelik oturdu. Seçimlerin üzerinden daha bir yıl geçmeden, 2000 yılının şubat ayında Çelik’in yolu bir gün polis ve jandarma ekipleri tarafından kesildi.

Çelik PKK’ya yardım ve yataklık yaptığı iddiasıyla, Siirt ve Bingöl belediye başkanlarıyla birlikte gözaltına alınınca bölgede tansiyon yükseldi. Binlerce kişi belediyenin önünde toplanarak protesto gösterileri düzenledi. Polisin zaman zaman müdahale ettiği gruplar günlerce eylemlerini sürdürdü. Başkanlar tutuklandıktan bir süre sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Bu olaydan 16 yıl sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yine bir operasyonun hedefindeydi. Bu kez Eş Başkanlar Gültan Kışanak ve Fırat Anlı “Terör örgütüne üye olma” iddiasıyla gözaltına alındı. Polis ve jandarma ekipleri belediyeyi basarak arama yaptı. Aramalar sürerken bina önünde az sayıda belediye çalışanı ve kent sakini vardı. İki eş başkanın gözaltında tutulduğu günlerde belediye önünde tıpkı 16 yıl önce olduğu gibi protestolar vardı. Ancak bu kez bir farkla: 16 yıl önce HADEP’li başkanların gözaltına alınmasına sokaklar sert tepki göstermişti. Bugün ise tepki cılız kaldı.

Protesto eylemlerine katılanların sayısı geçmiş dönemlere göre oldukça azdı. Hükümete yakın medyaya göre bunun sebebi Kürtlerin siyasetçilere artık destek vermemesiydi. Bu durum, Halkların Demokratik Partisi Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın konuşmalarına da yansıdı.

Demirtaş Al-Monitor’un da izlediği bir eylemde, “Ellerinde baskı aracı dışında bir şey yok. OHAL ile ayakta duruyorlar. Gösteri yasak, yürüyüş yasak, siyaset yasak. Demokratik, barışçıl çerçevede 81 ilde, nerede, ne gücümüz varsa, beş kişi 10 kişi fark etmez sokağa çıkacağız” diye konuştu.

Demirtaş’ın dikkat çektiği güvenlik tedbirleri artık sokakların vazgeçilmezi oldu. Belediye başkanları için gösteri yapılması muhtemel yerler saatler önce polis ablukasına alındı. Yüzlerce polis, yasadışı gösterileri engellemek için görevlendirildi. Günler süren internet kesintilerinin eylem saatlerine denk gelmesi de ayrı bir önlem olarak dikkat çekti. Belediye binasının çevresi ise operasyonun ilk saatlerinden itibaren bariyerler ve polis araçlarıyla kapatıldı. Binaya görevliler dışında kimse alınmadı. Sokaklardaki önlemler gösterileri engellemek için olsa da belediye binasındaki önlemler akıllara hemen kayyumu getirdi. Önlemleri gören insanlar kayyum ataması için önlem alındığını düşünmeye başladı. Çok geçmeden bu düşüncelerinde haklı oldukları ortaya çıktı. Belediye yönetimine, 12 Eylül askeri darbesinden beri ilk kez kayyum atandı. Kayyum karardan bir gün sonra görevine başladı. Kürt siyasetçiler karara tepki gösterse de sokak yine sakindi. Peki neden?

Merkezi Diyarbakır’da bulunan Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Yönetim Kurulu Üyesi ve Diyarbakır Barosu Avukatlarından Cihan İpek öncelikle kayyum atamasının hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Al-Monitor’a konuşan İpek, “Bir belediye başkanı suç işleyebilir. Onunla ilgili mevcut anayasal ve yasal rejim içerisinde kalmak koşuluyla, yargılama açarsınız. Kuvvetli emareleri varsa cezalandırırsınız. Ne zamanki o kişi o görevi yapma hakkını ve yeterliliğini kaybettiyse belediyeler, yasasındaki prosedürlere uygun olarak bir kişi tayin eder, meclisin içinden seçilir. (...) Burada tamamen hukuk garabeti içerisinde, hukuku görmezden gelen bir uygulama olduğunu söyleyebilirim. Bu bir siyasi karardır.” dedi.

İpek’e göre tepkilerin cılız olmasının nedeni ise “korku atmosferi.” Kent sakinlerinin korku yaşadığına dikkat çeken İpek şöyle devam etti: “Burada olağanüstü hal rejimi uygulaması var. Otoriter bir gücün uygulaması var. Bu güç hukuku, temel hak ve özgürlükleri gözardı edebilecek şekilde bir uygulama içerisinde. Bundan kaynaklı endişe ve korku doğaldır. Tepkisizliğin kabul edildiği anlamına gelmediğini düşünüyorum.”

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun da kayyumun siyasi etik ve demokrasi açısından sıkıntılı olduğu görüşünde. Coşkun Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Hükümet OHAL imkanını kullanarak, KHK yürürlüğe soktu. Bu siyasi etik açısından son derece sıkıntılı bir durum. Parlamento’nun iradesine aykırı bir iradeyle getirildi. Kayyum atanması sürecinde Kışanak ve Anlı’ya itham edilen suçlamalar kamuoyunu tatmin eden suçlamalar değil. Bunun hukuki bir süreç olmaktan ziyade siyasi bir süreç olduğuna dair ciddi bir kamuoyu düşüncesi var.”

Zayıf tepkinin sadece korkuyla açıklanamayacağını savunan Çoşkun Kürt siyasetine de tepki olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “OHAL hukukunun vermiş olduğu bir atmosfer var. Bu atmosferden dolayı insanlar sokağa çıkmanın, eylemde bulunmanın maliyetinin çok ağır olacağına dair bir görüşe sahipler. O nedenle tepkilerini sınırlı tutma konusunda irade gösterdiklerini söyleyebiliriz. Ama sadece OHAL’e bağlamak mümkün değil. 7 Haziran’dan sonra PKK’nin uyguladığı hendek siyaseti demokratik tepkilerin gösterilmesi konusunda kitleleri çok ciddi hayal kırıklığına uğrattı. HDP’ye verilen desteğin şiddete tahvil edilmesini insanlar ciddi bir şekilde sorgulamaya başladılar. O dönemde, PKK’nin uyguladığı siyaset, HDP’nin bu hendekler karşısında gerekli tepkiyi ortaya koymaması, kitlelerin HDP ve PKK arasına çok ciddi bir mesafe koymasına sebep oldu. (...) Dolayısıyla eğer bu kadar az bir tepki varsa HDP de PKK de şapkayı önüne koyup, politik tercihlerinin nasıl bir sonuç yarattığıyla yüzleşmek zorunda. İnsanlar sokağa çıkmıyorsa hendeklerin, barikatların yarattığı tahribatın etkisi var. (...) Bölge ve Orta Doğu’da yaşanan tabloların da insanları ciddi şekilde ürküttüğünü düşünüyorum. Artık sokağa çıkıldığında nerede durulacağı konusunda insanların korkusu var.”

Daha önce eylemlere katılan binlerce kamu çalışanının açığa alınması da, tepkilerin cılız kalmasına yol açıyor. Birçok kişi işini kaybetme korkusuyla sessiz. Toplum şimdilik sessiz olsa da tepkisizliğin uzun süreceğine kimse ihtimal vermiyor. Mevcut şartların sürmesi halinde tepkinin daha şiddetli bir şekilde sokağa yansımasından her ne kadar istenmese de endişe ediliyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.