30 Ekim 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin14°C

KÜRTLER NEYİ İSTEMELİ?

Ersin Tek

14 Haziran 2013 Cuma 11:19

Hz. Peygamber(sav) diyordu ki; ‘‘Hikmet, mü‘minin yitik malıdır.’’

Bu söz çok derin ve kıymetlidir, Müslümanlar için. Müslüman olan biri bu hikmetten kastedilen şeyin evrensel ve varoluşun içine sinmiş bir şey olduğunu bilir, ya da bilmelidir.

Hikmetli söz veya davranış her ne kadar sahibine göre değerlendirilmesi icap ediyor görünse de, asıl sahibi olan, tüm hayatı/hakikati kuşatan Hakk’a göre değerlendirilmelidir. Söz veya ortaya konulan hikmetli davranış, kimden gelirse gelsin, dinlenilmeli, gözlemlenmeli, alınmalı ve gerektiği gibi işlenmelidir. Bir hikmetli söz veya davranış insanın zihniyetini, ufkunu ve her şeyini alt üst edecek bir kudrete sahiptir. Belki de, hikmetin evrenselliği bu alt-üst oluşta yatıyor.

Doğu’nun düşünce dünyasında anlatım tarzı çoğunlukla, sembolik ve dolaylıdır. Batı’nın ise, bunun tersidir, düz ve doğrudan anlatım tarzı hâkimdir; Kürdler olarak büyüklerimizden daha çok sembolik ve dolaylı anlatımı gördük. Büyüklerimiz söylemek istediklerini dolaylı yoldan, hikmetli bir sözle, hikâyeyle, davranışla anlatmaya çalışırlar. Böylece konuşulan meselenin tam da özüne dokunurlar.

Kürdler tarihte zorlukların, baskıların, öldürmelerin, aldatmaların, hilelerin yoğun olduğu dönemlerde hikmetli sözlerden, davranışlardan, efsanelerden, hikâyelerden güç alırdı. Geleceğe dair umutlarını, hayallerini, beklentilerini bunların üzerine inşa ederlerdi. Bunları toplumsal ve reel politik gerçekliklerinden bağımsız okumazlardı. Böylece geçmiş bugünle bütünleşir, realite olasılıkla iç içe geçerek kürdlerin özgürlük mücadelelerini besler, sağlamlaştırırdı.

Kürdler, bugün tarihlerinin çok kritik bir eşiğinden geçiyor. Acaba bu zor ve kritik eşikte Kürdler nasıl bir hikmetle sarsılacak, kendilerini bulacak ve aşacaklar mıdır? Bunu şimdiden kestirmek zor. Çünkü, uluslararası güç dengelerinin sarsılacağı ve çatışmaların artacağı yeni bir dönemin kapılarının aralanması ihtimali yüksek; Ortadoğu’daki düğüm Suriye-İran-Kafkaslar ekseninde meydana gelecek kırılmalarla bir nebze de olsa çözülecektir.

Kürdler tarafından sorulması ve cevaplanması gereken asıl soru şu; Kürdler, bu zorlu ve kritik eşikte neyi istemelidir?

Bu sorunun cevabı yeterince karmaşık; bu soruya cevap mahiyetinde sayfalarca kitap, makale, vs. yazılar yazan kimseler var. Buna rağmen bu sorunun cevabı gittikçe çetrefilleşmekte ve tehlikeli kıyılara akmaktadır.

Kürdistan meselesi bugüne kadar büyük bir rant piyasasına dönüştürülmüş bir halde idi. Kürdlerin bir kısmı ile kürd düşmanları buradan büyük bir rant elde ettiler. Bu nedenle sorun salt ezber, genel geçer yaklaşımlarla, basit konjonktürel okumalarla, ilkelerden, değerlerden yoksun ucuz çıkar beklentileriyle anlatılmaya/anlaşılmaya çalışıldı. Oysa bu sorun, köklü bir işgal ve ontolojik bir ihtiyaç/istem sorunuydu, basit ve yüzeysel yaklaşımlarla anlatılacak/anlaşılacak bir mesele değildir.

Kürdler ne isteyecekleri konusunda kafa karışıklığını aşmış değil; kimisi mal istiyor, kimisi mülk, kimisi demokrasi istiyor, kimisi özerlik, kimisi eşitlik, kimisi özgürlük istiyor, kimisi başka başka şeyler…

Kürdler ne istemeli sorusuyla karşılaştığım her vakit, dedemin bu soruya cevap mahiyetinde anlattığı hikmetli bir hikâyeyi hatırlarım.

Hikâye şöyle idi;

‘‘Zamanın birinde iyi niyetli ve varlıklı bir adam yaşardı. Bu adamın çokça malı, mülkü, çocukları ve gelinleri vardı. Her sabah evinden çıkıp malını, mülkünü kontrol eder, çocuklarını ziyaret ederdi, ailesinin işlerini yürütür, düzeni sağlardı. Birlik ve beraberlik içerisinde yaşarmış ailesi…

… Adam bir sabah evinden dışarı çıkarken, evinin kapısında evinden çıkmış bir çift ayak izini fark eder. Meraklanır ve bu ayak izlerini takip etmeye başlar. Ayak izleri ırmağın kıyısına doğru gidiyormuş. Adam, bu izleri bir süre takip ettikten sonra ırmağın kıyısına varır ve ırmağın kıyısında yalnız başına oturmuş bir adam görür. Sessizce adama yaklaşır ve sorar: Sen kimsin? Evimde ne işin vardı?

Oturan adam oturduğu yerden kalkar, sükûnetle yüzüne bakar ve cevap verir; Ben senin devletinim(Hakkâri yöresinde devlet ‘talih’e karşılık gelen bir kavram).

Ve konuşmasına devam eder: Evine her şeyini almak için geldim. Sahip oldukların içerisinden yalnızca bir şeyi seçme hakkını vereceğim sana, geriye kalan her şeyini alacağım. Sana üç gün mühlet tanıyorum. Üç gün sonra kararını dinlemek için seni yine burada bekliyor olacağım. …

Adam şaşırmış ve üzgün bir halde evine döner.  … Daha sonra ev halkını toplar ve bu meseleyi onlarla paylaşır. Herkesten konu hakkındaki düşüncesini paylaşmasını ister. Ev halkı içerisinde büyük bir kargaşa ve tartışma baş gösterir. Evin birlik ve huzur dolu ruh hali birden değişmeye başlar. Büyük bir gürültü ve sert tartışmalar baş gösterir. Herkes seçilecek olan o tek şey üzerine görüşünü belirtir ve ellerinden gidecek olanların üzüntüsüyle de gözyaşı dökmeye başlar. Adam, bu manzara karşısında daha bir çaresizleşir ve kara kara düşünmeye başlar...

Herkes bir şekilde düşüncesini belirtir. Fakat, ifade edilen düşüncelerden hiçbiri adamın içine sinmez. Görüş belirtmeyen bir tek kişi kalır, o da evin en sevilmeyen, en çok dışlanan, en çok ezilen küçük gelinidir. Adam, bu karmaşa içerisinde onu da çağırır ve ondan görüş belirtmesini ister. Ev halkı o an küçümser bir tavırla geline bakarlar. Gelin kendinden emin bir şekilde konuşmaya başlar: ‘‘İttifak isteyin efendim. Ev halkı arasında ittifak(dayanışma ve sevgi) isteyin. Eğer ittifakınız varsa, her şeyiniz vardır. Eğer ittifakınız yoksa, hiçbir şeyiniz yoktur. İttifakınız yoksa, sahip olduklarınızın hepsi eriyecek, dağılacak, yok olup gidecektir. Buna engel de olamazsınız. Fakat, ittifakınız varsa eğer, sahip olduklarınızın hepsi sağlamdadır ve her şeyinizi kaybetseniz bile tekrardan kazanma şansınız vardır. …’’

Gelinin bu konuşması karşısında adamın içine bir huzur dolar, yüzünde bir tebessüm belirir ve içindeki derin endişe yerini birden sevince bırakır. Bu kararını bildirmek üzere hiç beklemeden koşa koşa ırmağın kıyısına iner. Talihini orada uyur bir halde görür. Sevinçle ona yaklaşır, onu uyandırır ve cevabını iletmek için izin ister. Talihi izin verince, adam konuşmaya başlar: ‘‘Benim seçimim, ittifaktır. Ev halkım arasında ittifakın olmasını diliyorum. Geriye kalan her şeyi alabilirsiniz.’’

Talihi bu cevap karşısında güler ve der ki: ‘‘Sana bu cevabını öğretene şükret, yoksa her şeyini almıştım. Şimdi var git, sahip olduklarını sana geri bağışlıyorum…’’

İşin(özgürlüğe giden yolun) hikmeti, ittifak...

Şairin söylediği gibi: ‘‘İstiyorum o halde varım.’’ Varolmak için öncelikle istemek gerekiyor. Her Kürd ferdi kendi halkının ittifakını(varoluşunu) yürekten istemeli ve bunun için fedakârlık yapmalıdır. Ehmedê Xanî’den günümüze gelene kadar okuduğumuz ve dinlediğimiz tüm Kürdistanlı bilge yürekler bu gerçeği(hikmeti) haykırıyor. Ne yazık ki, çoğu kürd bireyi/grubu bu hikmeti anlamamak için diretiyor ve yüzeydeki basit çıkar/ideolojik ilişkilerinin büyüsüne kapılıyor ve her defasında kaçınılmaz olarak yenilgiyi tadıyor. Kürdistan tarihinin kanlı ve trajik sayfaları arasında dikkatlice gezinen biri farkeder ki, kürdlerin tarihsel yenilgilerinin temelinde yüzeysel ayrışmalar ve ucuz çıkar çatışmaları çok önemli bir rol oynuyor. Tarihsel yenilgilerimizi/talihimizi tersine çevirmek ve geleceğimizi inşa etmek için de yitik hikmetimizi aramalıyız/bulmalıyız/ içseleştirmeliyiz. Bunun için acılarımızda, parçalanmışlığımızda, yoksunluğumuzda sinmiş olan o derin anlamı gün yüzüne çıkarmalı ve cesurca yüzleşmeliyiz.

Bir Kızılderili Atasözünde ifade edildiği gibi; ‘‘Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Hâlbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal.’’

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.