KÜRTLER KİME GÜVENSİN?
Ayhan Bilgen
20 Ağustos 2012 Pazartesi 11:41
SAMER düzenli kamuoyu araştırması yaparak, Kürt sorununun çözümünde güven duyulan kurumlar üzerine analizler yayınlıyor. Oldukça geniş bir yelpazede sunulan alternatiflere rağmen, Diyarbakır’dan seçilen üç yüzün üzerinde denek son derece umutsuz cevaplar veriyor. Neredeyse çözüm konusunda hiçbir kuruma güvenmiyorlar dedirtecek bir tablo ortaya çıkmış.
Zaten Türk halkı ve devleti de onlara güvenmiyor diyerek kolayca işin içinden çıkmak mümkün.
Bu durumun nedenlerini sorgulamaya başladığınızda derin tarihi arka plana gitmeye bile gerek duymuyorsunuz. Sadece son dönem gelişmelerin Kürtlerin algı dünyasındaki yansımalarını ele almaya çalışalım.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ziyareti sırasında kendisine sunulan ve O’nun da itiraz etmediği resmi rakamlara göre Myanmar’da hayatını kaybeden Müslüman sayısı Roboskî’de hayatını kaybedenlerin sayısına yakın. Oraya yönelik haklı duyarlılığın ve kampanya yoğunluğunun Uludere ile karşılaştırmasını yaptığınızda ortaya utanç verici bir tablo çıkıyor.
Roboskî’yi kendine dert edinen bir avuç MAZLUMDER’li Ankara Yüksel Caddesi’nde stant açtığı için kendisini solcu olarak tarif eden bir kurumun temsilcilerince tehdit ediliyor, standı kapatmaları isteniyor. MAZLUMDER İstanbul Şubesi bu konuya dikkat çekmek için Fatih Camisi’nde iftar düzenliyor ama onlar da ellerine bayrak tutuşturulmuş, Kürt hassasiyeti olan İslami çevrelerin fiziki saldırısına maruz kalıyor. Saldıranlar münferit vaka bağlamında ele alınıp serbest bırakılırken, polis bu provokasyonun İran ve Suriye bağlantılarını araştırmayı tercih ediyor. Provokasyon olarak görülen saldırı değil, düzenlenen iftar ve orada taşınan pankartlar.
Siz otuz dört yakınınızı bir saldırıda kaybetmiş olsanız ve üzerinden sekiz ay geçmesine rağmen, hiçbir sorumlu bulunamamış, kimsenin cezalandırılmamış olması karşısında vatandaşı olduğunuz ülkede kime, hangi kuruma güven duyabilirsiniz?
İletişim imkanlarının bu kadar yaygınlaştığı, herkesin her şeyi izleyebildiği bir dünyada Suriyeli bir Kürt olsaydınız hangi komşu ülke halkına güvenir, hangi devletin adalet ile tavır alacağını düşünebilirdiniz?
Düne kadar aşağılamayı resmi politika olarak sürdürüp bugün doğrudan Petrol anlaşması yaptığımız, başka Kürt gruplarına karşı bizim için savaşmalarını istediğimiz Irak Kürtleri’ne aynı soruyu sorsanız farklı bir cevap alabilir misiniz?
Diplomasi de, güvenlik de, dış ticaret de insan üzerinden yapılır. İnsan psikolojisini, toplumsal gerçekleri, yok sayarak siyaset üretmeye, stratejiler geliştirmeye çalışırsanız hayal dünyanızda yaşamaktan öteye geçemezsiniz. Türkiye bölgesel rol üstlenme çabalarında megalomani ile paranoya arasında git gel yaşamaya mahkum gözüküyor.
Politik aktörlerin hali böyle de köşe yazarlarının, aydınların, strateji uzmanlarının hali çok mu farklı? Düne kadar Kürt hareketini Alevilerin yönettiğini yazıp çizenler, Hüseyin Aygün olayı üzerinden yaptıkları müthiş analizlerde Alevi-Kürt savaşı senaryoları ile sahneye çıktılar.
Türkiye kurumlarına karşı bu kadar derin bir güvensizlik duygusu taşıyan Kürtler mi anormal yoksa bu ülke kurumlarını gayet iyi yönettiğini, yaşanan gelişmeleri gayet iyi analiz ettiğini düşünenler mi?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber