KÜRTLER ADINA KONUŞMAK
Ahmet Taşgetiren-
20 Eylül 2013 Cuma 08:46
Çok basit bir soru sorayım:
-Kürtler adına konuşma hakkı kimdedir?
Öcalan'da mı, Barzani'de mi, Kemal Burkay'da mı, Hüda Par'da mı, Goran Partisi'nde mi, Salih Müslim'de mi, Demirtaş ya da Ahmet Türk'te mi?
Acaba "Kürtler adına konuşma hakkı Tayyip Erdoğan'da mı" diye de sorulabilir mi?
-Kürtler şunu istiyor, dendiğinde onun gerçekten Kürtler tarafından istendiğinin gerekçesi nedir?
Bu sorunun "Kürtler'i kim temsil eder" tarzında sorulması da mümkün.
Şimdi bizde "Kürtler adına konuşma hakkı" BDP'lilerde veya onların da üzerinde gözüken Öcalan'da, Kandil'de, Cemil Bayık ya da Karayılan'da görülüyor.
Kürt olmayan birinin, mesela Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Kürtler adına" temsil iddiasında bulunamayacağı düşünülüyor.
Ama acaba etnik Kürt siyaseti yapmayan bir partide milletvekilliği yapmakta olan AK Partili Kürt milletvekilleri "Kürtler adına" söz söyleme hakkına sahip midirler? Yoksa onları da asimile olmuş Kürtler diye niteleyip üstlerini çizmek mi gerekir?
Kuzey Irak olunca
Tabii, Türkiye gibi sistem yapısında "Türklük vurgusu" bulunan bir ülke için, "Kürtler adına konuşma"nın bir anlamı olabilir.
Ama mesela, Kuzey Irak söz konusu olduğunda "Kürtler adına" kim konuşacak, kim hak talebinde bulunacak ve kimlerden hak talep edecek?
Malum orada, iktidarda Kürtler bulunuyor ve farklı Kürt partileri mevcut.
21 Eylül'de seçimler yapılacak.
Bu seçimlere PKK yanlısı Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi'nin (PÇDK) de girmesi bekleniyor.
Aslında Kuzey Suriye söz konusu olduğunda da sadece PYD'nin adı geçiyor ama orada da farklı Kürt grupların bulunduğu biliniyor, belki bilinçli politikalar sonucu PYD öne çıkarılıyor. Uzun vadede hem Kuzey Irak hem de Kuzey Suriye'de (Rojava) Kürtler arası bir alan hakimiyeti mücadelesi gerçekleşeceği biliniyor.
PKK'nın dört ülkede hakimiyet mücadelesi verdiği de biliniyor.
Kuzey Irak'ta bir "Kürt iktidarı" var ama Kürtler arası hakimiyet mücadelesi sonlanmış değil. Uluslararası Kürt Konferansı'nın ha bire erteleniyor olmasında da bu hakimiyet mücadelesinin etkili olduğu biliniyor.
Farzı muhal diyerek
Farz-ı muhal diyerek yazdım, yazıyorum, Türkiye'nin bir bölgesinde "PKK-KCK hakimiyeti" olsa, Kürt temsiliyeti içinde bir mücadele gerçekleşmeyecek mi?
O zaman AK Parti içindeki Kürtler ne olacak, Hak-Par, Hüda-Par içindeki Kürtler ne olacak?
Yoksa Kürtler için de bir "Tek Parti" dönemi oluşacak ve PKK hakimiyetine boyun eğmeyen Kürtler için bir cehennem hayatı mı yaşanacak?
Bunların tartışılması, "etnik aidiyet"in, bir siyasi bütünlük oluşturmadığını, insanın siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik taleplerinin etnik aidiyeti çok aşan bir nitelik arz ettiğini ortaya koymak içindir.
Onun için Başbakan Erdoğan, AK Parti bünyesindeki Kürt seçmene bakarak, "En büyük Kürt partisinin kendi partisi olduğu"nu söyleyebiliyor.
Mesela BDP, etnik aidiyeti aşan bir parti olmaya çabalıyor ama doğuş ve gelişme çizgisi, etnik misyon saplantısı onu bundan alıkoyuyor.
Kuzey Irak'ta Kürt yönetiminden başka etnik ve siyasi-ideolojik grupların farklılaşması bir yana, bizzat Kürtler'in de farklılaşıyor olması etnik aidiyetten öte bir gerçekliği ve "Kürtler adına" diye söze başlamanın içerikten yoksun olduğunu göz önüne getiriyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.