KÜRTÇE ZORUNLU EĞİTİM BİR HAKTIR!
Süleyman Çevik
21 Şubat 2024 Çarşamba 20:46
Birileri Türkiye’de Kürtlerin bugün yaşadığı en büyük sorun nedir diye soracak olursa, hiç düşünmeden, dil sorunudur derim. Sadece ben değil, bu konuda duyarlı olan insanlarımızın büyük çoğunluğunun da böyle diyeceğini düşünüyorum.
Gün yok ki Türkiye’de Kürtçe, ya talep bazında ya da herhangi bir olay üzerinden bir şekilde gündeme gelmesin.
Türkiye’de Türk çocuklarının asimile edilme gibi bir durumu yokken, yetkililer zaman zaman asimilasyona karşı Türk çocuklarına mutlaka Türkçenin öğretilmesi gerektiğini söylerler. Ama söz konusu Kürt çocukları olunca tam tersini yaparlar ve Kürt çocuklarının asimile edileceği elverişli ortamları hazırlamaktan geri durmazlar.
Oysa her vicdan sahibi insan bilir ki burada korunması gereken Kürt çocuklarının öğrenip konuşamadığı Kürtçedir.
Bu ülkede devlet zar zor Kürt çocuklarına kendi dillerini seçmeli okumalarına olanak verir, ama sonra da bu dili seçmesinler diye bin dereden su getirtir. Şehirlerde Kürtçe tiyatroları yasaklar. Kürt şehirlerinde açılan fuarlara Kürtçe kitap basan yayınevleri çağrılmaz. Kısacası çeşitli vesilelerle Kürtlere üvey evlat muamelesi yaparak sürekli onlara Kürtlükleri hatırlatılır.
***
Devletin Kürtçeye karşı olduğunu ta çocukluğumdan beri bilirim.
Nasıl olmuştu bilmiyorum, ta o zamanlarda daha küçük çocukken, resmi dairelerde Kürtçenin yasak olduğunu, devlet memurlarıyla Kürtçe konuşulamayacağını bilirdim.
Cumhuriyetin uzun bir döneminde Kürtçeyle okuyup yazmak yasak. Okulda, askerde, resmi dairelerde, mahkemelerde, hapishanelerde yasak. Bunlardan da öte, cumhuriyetin bir döneminde sokaklarda insanların kendi aralarında Kürtçe konuşması yasaktı.
Devleti idare eden akıl, kendi dilleriyle yaşamaya devam eden Kürtleri ulus devlet içinde eritemediği için Kürtçeye karşı her yerde engel ve bariyerler koymuştu.
Köylerimize gelen askerler, okul hayatımız, devlet daireleri ve daha birçok şey suratımıza Türkçe olarak çarpardı. Türkçe bilmeyen insanlar bu yüzden dayak yerlerdi.
Köye jandarmalar geldiğinde insanlar köyün dışına kaçardı.
Suçlu oldukları için değil; askerlerin Türkçe sorularına Türkçe cevap veremediklerinden, dayak yemekten korktukları için.
Bu kadar baskıyla yüz yüze kalan, siyasetten istenmeyen bir dilin toplumdaki karşılığı ne olurdu? Bütün insanların zihninde tehlikeli, istenmeyen bir dille dönüşen Kürtçeye artık Kürtler de sahip çıkmaz; bırakın dille sahip olmayı, toplum içinde Kürdüm deyip Kürtçe konuşmaktan korkardı.
***
Kendi sınırları içinde Kürtçeyi yasaklamakla yetinmeyen Türkiye gücü oranında dünyanın her hangi bir yerinde Kürtçeye yönelik yapılan olumlu çalışmalara da engel olmak istemişti.
Bu konuda iki örnek iddiayı vereceğim:
Irak devleti İngilizlerden bağımsızlığını kazandığında Irak’ta ikinci resmi dil Kürtçe olacaktı. Burada Türkiye İngiltere ile olan özel ilişkilerini kullanarak daha eski ve daha yaygın olan Kurmanci lehçesi yerine Sorani lehçesini resmi dil olmasını sağladı.
Böylece Türkiye, Kürtlerin aleyhine iki şeyi sağlamış oldu.
Birincisi Türkiye’de Kürtlerin çoğunun konuştuğu, çoğu da kendi sınırları içinde yaşayan Kurmanci’nin gelişmesine engel oldu.
İkincisi de Irak’ta Sorani lehçesi gelişti, Kurmanci geriledi; iki lehçenin arasında farklar daha çok artı, bu da Kürtlerin birbirini anlamlarını daha da zorlaştırdı.
Kurmanci gelişeceğine Soranî lehçesi gelişsin, nasıl olsa Türkiye’ye direk yansıması olmayacaktı.
Böylece Türkiye’de olmayan Sorani lehçesi o zamandan bugüne çok gelişme gösterse de, bu gelişme Kurmanci veya Zazakî lehçelerine hiç bir katkı sağlamadı.
Eğer Türkiye’nin böyle bir engeli olmamış olsa ve Kurmanci 2. resmi dil olsaydı, Irak’ın bağımsızlığını kazandığı 1932’den bugüne Kurmanci bambaşka bir yerde olurdu.
Elde edilen bu sonuç Kürtler için ağır bir darbe olmuştur.
İkinci örnek iddia, 1957 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de yayına başlayan Kürtçe radyodur. Türkiye, Kürtleri etkiliyor ve sorunlara sebep oluyor diye Kahire’de yayına başlayan bu radyonun yayının durdurması için özel olarak Büyükelçi düzeyinde dönemin Mısır devlet başkanı Cemal Abdulnasır’ı ziyaret ediyor. Nasır Türk heyetine, zaten sizde Kürtler yok, siz onlara Türk diyorsunuz, dolayısıyla bu yayın size zarar vermez diyerek Türklerin taleplerini geri çevirdiği iddia ediliyor.
Bilindiği üzere Türkiye tarihinin uzun bir zaman diliminde resmi olarak, Kürtler inkar edilmiş, Kürt diye milletin olmadığı, onların aslında Türk olduğunda ısrar etmiştir. Bu durumdan haberdar olan Nasır, ustaca Türkiye’ye itiraz edecek bir durum bırakmamıştır.
Buna benzer bildiğimiz ya bilemediğimiz başka örnekler de vardır.
Kim bilir kapalı kapılar ardında daha ne ricalar, pazarlıklar ve baskılar da olmuştur.
***
Bugün devletçe açılan Kürtçe Tv, birkaç üniversitedeki Kürdoloji bölümü, ilköğretimin beli sınıflarında verilen seçmeli ders hakkı ve buna benzer iyileştirmelerle Kürtlerin dil sorununun çözüldüğünü söylemek için art niyetli olmak gerekir.
Ne yazık ki bugün Türkiye’de bu şekilde düşünen birçok insan var.
Türkiye şartlarında yapılan bu işler çok önemli olmakla birlikte kendi anadilinde eğitim hakkını elde edemeyen Kürtlerin, dil sorunu çözülmüştür diyen kişilerin vicdandan yana sorunlu olması gerekir.
Söz konusu iyileştirmeler hiçbir şekilde Kürtlerin asimilasyon sürecini durdurmuyor. Bir halkın kendi ana dilini kullanmak hakkını teslim etmeyen, verilmesine engel olanların yeryüzündeki en kötü yönetimlerden ne farkı var?
Ancak ne yazık ki Kürtlerin çok önemli bir kısmı da, dilin bir millet için ne kadar önemli olduğunun farkında değiller. Öyle ki bugün, Kürtçenin hayrını istemeyenler, Kürtçenin sahiplerinden, yani Kürtlerden kat kat daha fazla Kürtçeye kafa yorup toplumsal hayattan silme derdindeler.
Devlet, bir millet için dilin ne kadar önemli olduğunu bildiği için, geçmişte Kürtçe konuşanlara para cezası vermiştir. Bu yüzden çeşitli zamanlarda resmi yerlerde ve hapishanelerde Kürtçe konuşmaya yasak getirmiştir. Bu yüzden bugün de Kürtçeye eğitim hakkı vermemektedir.
***
Pek çoğumuz tarafından bilinmezse de devlet 2012 yılından beri seçmeli ders olarak Kürtçeyi eğitim müfredatına almıştır. Gerçi birçok yerde malum sebeplere bağlı olarak bu dersin varlığı pek belli olmamış ancak Kürt çocukları isterlerse ve şartları da yerine getirirlerse belli sınıflarda Kürtçenin Kurmanci ve Zazaki lehçelerinde seçmeli dersi alabiliyorlar.
Şartları yerine getirebilirlerse diyorum, zira şartlar pek de yerine getirilemiyor.
Devlet böyle bir hakkı programa koymuş, ama gel görün ki Kürt çocukları bu dersi seçmesin diye idareciler bin bir dereden su getiriyorlar.
Bakınız: https://www.ilkehaber.com/yazi/secmeli-kurtce-dersi-var-mi-yok-mu-17321.htm
Tanınan bu hak az ve eksik de olsa bu imkandan yararlanmak gerekir.
Bu hak eksiktir. Bundan sonra Kürtçenin haftada 2 saat zorunlu derse dönüşmesi için çalışmak gerekiyor.
Kısacası kendi anadilini seçmeli olarak okumak başlı başına bir zülüm ve haksızlık; bunu bile çok gören bir anlayışla karşı karşıyayız.
Dostlar alışverişte görsün misali. Böyle bir hak resmen olsun, ama mümkünse kimse seçmesin.
***
Türkiye’de resmi ideolojinin en büyük mağdurlarının başında Kürtler geliyor, ama sadece Kürtler mağdur değil. En büyük muhalefeti temsil eden Kürtler dışında kalan diğer birçok etnik yapı farklılığını koruyamadı, ya da korumadı; belki Türkleşmek, mevcut düzene uymak onların da işine geldi ve zımnen düzenle anlaştılar.
Türkiye’de Cumhuriyetle başlayan günümüze kadar da süren Kürtleri asimile etme, Kürtlere Türkçe öğretme, Türkçeyi öğretirken zamanla Kürtçeyi onların hayatlarından tamamen çıkarma siyaseti hiç değişmedi. Devleti idare eden siyasetin odak noktasında bütün Kürtlere Kürtçeyi unutturup Türkleştirmek vardır.
Bugün Kürtçeyle ilgili çok önemli açılımlara ve yapılan resmi çalışmalara rağmen genel anlamda devletin Kürtçeye karşı olan algısı değişmemiştir.
Kürtçe halen direniyor, ama gide gide kan kaybederek.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.