30 Ekim 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin14°C

KÜRTÇE ALFABE TARTIŞMALARI

Fehim Işık

19 Mayıs 2011 Perşembe 04:19

Birçoğumuz, bu seçim hengamesinde, Kürtlerin üzerine fütursuzca gidildiği bir dönemde ‘bu türden bir sorunu tartışmanın zamanı değil’ diye düşünebilir. Ama hayat her şeye rağmen devam ediyor ve bu da tartışmamız gereken, üzerinde durmamız gereken sorunlarımızdan biridir. Kürt Dili Bayramı’nın kutlandığı günlerde olmamız da bu tartışmayı sürdürmek istememin nedenlerinden biridir.

Tartışmayı bugün dillendirmemin en önemli gerekçesi, 8 Mayıs günü ANF’de çıkan bir haberdir. ANF’de Rahmi Yağmur imzasıyla yayınlanan ve özellikle internet dünyasında geniş bir yer bulan haberde (http://www.firatnews.org/index.php?rupel=nuce&nuceID=42500) “Kürtçe alfabede harfler eksik mi?” diye soruluyor ve farklı kesimlerden görüşler derlenerek konu tartışmaya açılıyor.

Tartışmaya ben de kıyısından köşesinden katılmak istiyorum. Ama öncelikle, alfabenin yeterli olduğunu savunanlar arasında olduğumu belirtmem gerekir. Hatta gerekirse alfabeden harf bile eksiltebiliriz, inancındayım. Bu ikincisini, yani harf azaltma meselesini, Celadet Bedirxan'ın alfabesinin Allah'ın kelamı olmadığını belirtmek için yazdım.

Elbet alfabeler değişebilir, elbet sözcükler zamanla anlamlarını yitirip başka anlamlara bürünebilir. Bu zaten dilin doğasından, canlı bir varlık olmasından kaynaklanan bir olgudur ve reddedilemez. Ama şu da bir gerçek; hiçbir dilin alfabesindeki semboller o dildeki seslerin bütününü karşılamaz. Eğer her sese karşılık bir sembol oluştursanız, o da karşınıza Güney Kore'de kullanılan ve Çince karakterlerle yazılan Hungul alfabesi gibi, okula yeni başlayan çocukların ancak 6-7 yılda, o da kısmen öğrenebildikleri bir alfabe çıkarır ki bu durum hiçbir pedagogun tercih edilmesini savunmadığı bir durumdur.

İlgilisine konuyu biraz daha açıklamakta yarar var: Güney ve Kuzey Kore'de, kökeni Çince karakterlere dayanan Hungul alfabesi kullanılır. Güney'deki alfabede toplam 1800 sembol-işaret vardır. Kuzeyliler ise devrimden sonra bu sembolleri, sayısını tam olarak anımsamıyorum ama büyük oranda değiştirip azaltmışlar. Konuyla ilgili karşılaştırmalar yapan bir pedagogun yazısından anımsadığım kadarıyla* Güney'de okula yeni başlayan çocuklar 1800 sembol-işaretli alfabeyi en erken 6 yıl sonra, o da nispeten öğrene biliyorken, Kuzey'de sembol-işaret sayısı azaltılan alfabeyi çocuklar, ilköğretimin ilk 6 ayında çözüyorlar. Alfabeleri ve seslere karşılık gelen sembolleri düşünürken, bu bakış açısını da anımsamakta yarar var.

Doğrusu, bazı akademisyen ve yazarlarımızın da dikkat çektiği gibi Kürtçe alfabedeki mevcut semboller Kürtçedeki seslerin tümünü karşılamıyor. Hatta alfabeye birkaç yeni sembol eklenmelidir, görüşünü savunanlara, eğer her sese bir sembol koymaya kalkarsanız, belki de onlarca yeni sembol Kürt dilindeki seslerin tümünü karşılamaya yetmeyecektir, demek gerekir. Geçmişte bu ihtiyacın göz ardı edilmemesini savunan, özellikle Erivan Doğu Bilimleri Akademisindeki Kürt yazar/akademisyenlerin önemli bir bölümü yazılarında birçok ek sembol kullanıyorlardı. Hala bile Celilê Celîl, Ezîzê Cewo gibi bazı yazar ve akademisyenlerimiz, Erivan Doğu Bilimleri Akademisinde kullanılan bu farklı sembollerin tümünü olmasa bile bir kısmını kullanmaya devam ediyorlar. Örneğin Erivan’daki yazarlarımız/akademisyenlerimiz o zamanlar biri alt çizgili, biri apostroflu, biri de normal 3 tane 'H' sembolünün yanı sıra E, P, Ç ve R için de birden fazla sembol, hatta bazıları 3-4 sembolle ifade edilen farklı versiyonları kullanıyorlardı. Bu farklı sembolleri kullananlar, genelde ortak bir sembolün üzerine (') apostrof koyarak, altına veya üstüne birer çizgi çekerek benzer seslerin sembollerini farklılaştırıyorlardı. Erivan'da Latince olarak ilk kez Kürtçeye çevrilen İncil'in ilk baskısında da, hatırladığım kadarıyla bu farklı sembollere yer verilmişti. Yani Latince basılan ilk Kürtçe İncil'de şimdi kullanılan 31 sembolün dışında, sayısını tam olarak anımsamıyorum ama bazıları (rr), (pp) gibi iki harfle ifade edilen sembollerle birlikte neredeyse 45-50'ye yakın sembol vardı.

Kanımca her sese bir sembol koymak yerine yakın sesleri ortak sembollerle ifade etmek daha yerinde olur. Biliyorsunuz, son yıllarda Türkçede de dil bilimciler bazı yakın sesleri ortak sembollerle ifade etmenin doğruluğuna inandılar. Bu inanç tuttu da. Şimdi birçok yazar 29 harf dışında, özellikle şapkalı sembolleri kullanmamaya özen gösteriyorlar. Örneğin Türkçede rakamla 7 (yedi) derken e'nin üzerine şapka koyma gereği duymuyoruz. Türkçede 'yedi', 'yemek' derken kullandığımız 'e' ile 'elvan', 'ekmek' derken kullandığımız 'e' sesleri de birbirinin aynı değildir. Bu farklılığa rağmen, sözcükleri okurken gerçek sesi ile yani sözcüğün dildeki biçimi ile telaffuz ediyoruz. Bir diğer deyimle, bütünün kendisi zihnimizde kendiliğinden bir telaffuz biçimi oluşturuyor.

Neredeyse her dilde yaşanan, alfabelerdeki bu karmaşayı ortadan kaldırmaya dönük çabalar, özellikle yapısal olarak birbirine çok yakın sembolleri tek sembol olarak ortaklaştırmak, pedagoji biliminin de önemli kazançlarından biridir. Biz de gelecekte bu alfabeyi, eğitim kurumlarımızda çocuklara öğreteceğiz. Etkin bir biçimde denenmiş bu pedagojik gerçeği niçin kabullenmeyelim?

Tüm bu nedenlerle Celadet Bedirxan alfabesindeki sembollerin yetersiz olduğunu belirterek genişletilmesini isteyenleri doğru bulmuyorum. Eğer bu alfabe yetersiz ise genişletilmesi değil, daraltılması düşünülmelidir.

Dikkat çekmek istediğim bir diğer noktada Kürtçe alfabe ile Türkçe alfabede birbirine yakın sesler olan ‘ı-i’ ile ‘i-î’ sesleridir. Bu tartışma, elbet alfabedeki sembol sayısı üzerinden yürütülen tartışmadan farklı bir durumdur. Konu itibarı ile birbirlerine yakın gibi görünseler de aslında aynı şey değiller.

Kürtler uzun yıllar 'i' ve 'î' sembollerini Türkçe alfabedeki gibi kullandılar. Bununla ilgili bir anektod, şimdi tam olarak anımsamıyorum ama sanırım Sayın Kemal Burkay'ın yazılarından birinde geçiyordu. Belki de bir röportajında okumuşumdur.

Burkay, Kamuran Ali Bedirxan'ın ‘Türkçe İzahlı Kürtçe Gramer’ kitabının ilk baskısını 1970'li yılların başında yurt dışında Ronahi Yayınlarında yapıyor. Burkay o güne kadar 'i' ve 'î' harflerini Celadet Bedirxan'ın alfabesine uygun kullanıyor. O yıllarda Kamuran Ali Bedirxan henüz hayatta. Kitap baskıya hazırlanırken, Kamuran Ali Bedirxan alfabedeki 'i' ve 'î' sembollerinin Türkçe alfabedeki gibi 'ı' ve 'i' biçiminde olmasını istiyor. Buna gerekçe olarak da hedef okuyucu kitlesinin Türkçe alfabeyi kullananlar olmasını, gösteriyor. Ayrıca Kamuran Bedirxan, Celadet'in elindeki Fransız tiposu nedeniyle bu sembolleri zorunlu olarak seçtiğini söylüyor. Bunun üzerine ‘Türkçe İzahlı Kürtçe Gramer’ kitabının ilk baskısı, 'i-ı' ve 'î-i' sembolleri Türkçedeki gibi kullanılarak yapılıyor.

Tabi o yıllar Kürtçe ülkede yasaklı, Kürtçenin gelişim alanı bulmasının olanakları yok. Ama Arap alfabesini kullanan özellikle Suriyeli Kürt aydınlar, Celadet'in Latince alfabesini yaygın biçimde kullanıyorlar. Giderek Türkiye ve Irak'taki Kürt aydın ve yazarlar da bu alfabeyi yaygın olarak kullanmaya başlıyor. Kanımca bu sembollerin kullanılmasında politik tercih de, yani Kürtçe alfabenin Türkçeden olabileceği kadar farklı olması isteği de egemen bir bakış açısı olmuştur.

Nedeni ne olursa olsun, en nihayetinde bu semboller üzerinde uzlaşıldı. Ayrıca Celadet'in seslerin farklılığı nedeniyle 'i' ve 'î' deki bu tercihi yaptığına dair Hawar'daki yazısı da kullanımın Hawar dergisindeki biçimiyle yaygınlaşmasını tetikledi. Benim gibi 'i' ve 'î' yi uzun yıllar Türkçe alfabedeki gibi kullananlar da nihayetinde çoğunluğa uydu ve 31 harfli alfabemizde Celadet'in belirlediği alfabe sembolleri üzerinde ortaklaşıldı.

Bu ortaklaşmaya rağmen hala bile Mehmet Emin Bozarslan sözünü ettiğim bu iki sembolü Türkçe alfabedeki gibi kullanır. Rahmetli Feqî Huseyîn Saxniç, yaşamını yitirdiği güne kadar da ısrarla, bu sembolleri Türkçedeki gibi kullandı. Böyle birkaç istisna dışında, büyük çoğunluk bir noktada uzlaşmış. Bu nedenle, en azından ben kendi adıma diyeyim, dil ve alfabede henüz bir ulusal ortak kurumumuz olmamasına rağmen birçok konuda olduğu gibi bu konuda da 'oyun bozanlık yapma' hakkını kendimde görmüyorum. En yaygın kullanımı tercih ediyorum. İlerde olguya daha bilimsel yaklaşanlar genel kabul gören bir başka farklılık üzerinde uzlaşırlarsa, yine 'oyun bozanlık' yapmam. Doğru olan da kanaatimce budur.

Belki biraz uzun oldu. Belki zamansız bir zamanda konu tartışmaya açıldı. Ama gerekli bir tartışma olduğuna da inanıyorum. Elbet bu sorun sadece Kürtçenin sorunu değil. Bu sorun Türkçenin de, hatta birçoğu ultra gelişmişlik düzeyini yakalamış dillerin de sorunu. Hemen çözülecek bir sorun da değil. Ama çözümü için de tartışmak lazım. 

* Ne yazık ki uzun yıllar önce, yaklaşık 20-21 yıl önce okuduğum bir yazıydı ve ne pedagogun adını, ne de kaynağını hatırlamıyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.