24 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır16°C
  • Ankara2°C
  • İzmir9°C
  • Berlin8°C

KÜRT-TÜRK BARIŞI YERİNE KÜRT-TÜRK SAVAŞI MI

Günay Aslan

22 Ocak 2014 Çarşamba 05:04

Görüşlerine önem verdiğim siyaset analizcisi bir akademisyen, Türklerle Kürtler arasındaki savaşın 2015’te yeniden başlayacağını ve 2030 yılına kadar devam edeceğini söylüyor!

‘Küresel sistemin uzun erimli bir Türk-Kürt savaşı sürdüreceğini’ ileri sürüyor ve ‘sistem regresyon projelerini buna göre yaptı bile’ diyor! Buradan hareketle de Kürtlerin iç sorunlarını bir önce çözmelerini ve makro projeler üretmelerini salık veriyor.

Dünyayı yeniden paylaşım mücadelesinin Kürt-Türk savaşını kaçınılmaz hale getirdiğini söyleyen ve bunun uzun yıllar süreceğinin altını çizen gözlemci, Türkiye’nin gündemindeki ‘TIR tartışmasının’ da bununla alakalı olduğunu iddia ediyor. Ona göre Türkiye, Kerkük’ten Akdeniz’e ulaşma imkanı ortaya çıkan Kürdistan’ın önünü kesmeye, denizle Kürdistan arasına bir ‘El Kaide devleti’ yerleştirmeye ve böylece Kürtleri denklemin dışına itmeye çalışıyor.

İç ve dış tepkilere rağmen El Kaide’ye bunun için yardım ediyor. Denize açılmış bir Kürdistan’ın kendisini denklemin dışına iteceğini görüyor. Kürdistan’ın denize ulaşmasının önündeki en önemli engelin Türkiye’nin bölgeye getirdiği El Kaide olduğunu belirten akademisyen gözlemci, çıkarlar çatıştığı için Kürt hareketiyle Türkiye arasındaki sükuneti kalıcı görmüyor. Ayrıca Kürtler katılmasalar ve bir sonuç çıkmasa da Cenevre-2 Konferansı’nın Kürdistan meselesini ele alacağını, Rusya’nın yeni Ortadoğu politikasının Kürtleri içine alarak ivme kazanacağını ve artık Amerika gibi Rusya’sız bir Kürt politikasının da olamayacağını söylüyor. Çözüm Süreci’ne ve AKP hükümetinin Güney Kürdistan’la geliştirdiği ilişkilereyse Türkiye’nin ‘soluk kazanma’ hamlesi olarak bakıyor. Şimdilerde ‘derin yalnızlık’ yaşayan Türkiye’nin bu hamlesiyle dış dünyayı değil ama, Kürtleri oyaladığını düşünüyor.

Onu dinledikçe insanın nutku tutuluyor ancak, üzerinde düşünmeden de olmuyor.

Aksine çokça düşünmemiz, doğru veya yanlış bunları bütün boyutlarıyla tartışmamız ve gelecekte bizi nelerin beklediği sorularına geçerli yanıtlar bulmamız gerekiyor.

Öte yandan Kürtlerin ruhsal ve fiziksel kopuşlarını hızlandıran; Kürt halkının yüreğine ve bilincine hançer gibi saplanan Paris Katliamı’na da bunların ışığında bakmak gerekiyor. Zira küresel sistemin önemli merkezlerinden bir olan Paris’te yaşanan katliamın Fransa ve bazı küresel güçlerin onayı olmadan gerçekleşemeyeceği biliniyor. Türkiye’nin bunu tek başına yapması bu konjöktürde mümkün görünmüyor.

Ortaya dökülen belgelerse hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde katliamın Türkiye bağlantılı olarak işlendiğini gösteriyor. Bu durumda katliamın hangi amaçla işlendiği ve arkasında Türkiye’yle birlikte hangi güçlerin yer aldığı sorusu önem kazanıyor. Ne var ki sorunun muhatapları da bir yıldır susuyor. Türkiye, Fransa, Amerika, Almanya, Belçika ve Hollanda bir yıldır konuşmuyor! Diğerleri bir yana ama, Türkiye’nin artık susma ve geçiştirme gibi bir şansı bulunmuyor. Açıklanan belgeler ona susma ve kaçma imkanı vermiyor. Türkiye’nin olan biteni açıklaması ve sorumlularını kamuoyu önüne çıkarması zorunlu görünüyor. BDP’nin katliamla ilgili olarak talep ettiği Meclis araştırması ona bu fırsatı sunuyor ve bunu sorumluca değerlendirmesi gerekiyor.

Son günlerde Ankara’dan bazı ilginç haberler de geliyor. MİT belgesinin MİT’e bağlı bir şubede hazırlandığı ve antetli boş bir kağıda söz konusu metnin yazıldığı iddia ediliyor.

Ömer Güney’le görüşenlerin de MİT’te değil, ‘devletin başka kurumuna’ bağlı olduğu ileri sürülüyor. Ses kaydının yayınladığı görüşmenin de Türkiye’de değil, Fransa’da yapıldığı söyleniyor.

Ancak ister MİT, ister polis, ister asker (JİTEM) görüşsün ve sızdırılan görüşme ister Türkiye’de ister Fransa’da yapılsın sonuçta katliamın Türk devletinin işi olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla devleti ve hükümetiyle Türkiye’nin bunu vakit geçirmeden ortaya çıkarması gerekiyor.

Aksi durumda Kürt-Türk barışı yerine Kürt-Türk savaşının yaşanması; Türkiye’nin kanlı boğazlaşmaların girdabına yuvarlanması ve Irak ile Suriye’yle aynı kaderi paylaşması riski çok yüksek görünüyor.

Bundan sonrasını artık Ankara'nın düşünmesi gerekiyor...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.