KÜRT SORUNUNUN YENİ KATMANLARI...
Ali Bayramoğlu
04 Kasım 2014 Salı 10:57
Türkiye, dünyada Kobane'ye destek günü ilan edilen 1 Kasım'ı hasarsız atlattı. Zorda olan bir kente destek günü için 'hasarsız atlatıldı' tabiri kulağa hoş gelmeyebilir.
Ancak bu, önemliydi. Özellikle örgütün çözüm süreci karşısında, imha edici olabilecek kitlesel şiddet riskini almadığı bir noktaya gelmiş olması itibariyle önemliydi.
Şu anda ülke ve sistem önünde duran temel mesele, hiç şüphe yok ki, hem yükselen bir endişe iklimini kırmak, hem duraksamış, karşılıklı salvo ve taleplere kilitlenmiş bir çözüm sürecine tekrar işlerlik kazandırmaktır.
Bu açıdan hangi noktadayız? Ya da barış süreci yoluna, 6-7 Ekim olayları öncesinden, kaldığı yerden devam edebilir mi?
Kabul etmek gerekir ki, '1 Kasım sakinliği', 'Türkiye'nin Suriye politikası içinde Rojava'ya ayrı bir yer açması' gibi gelişmeler umut vermekle birlikte, yaşadığımız yol kazasının barış süreci açısından 'bozucu' ve kimi sorunları açığa çıkaran etkileri oldu.
Rojava bunlardan birisidir. Suriye'nin kuzeyi Türkiye'nin Kürt sorunu açısından oyuna tam olarak girmiştir. Rojava, PYD ve PKK'nın varlığı ve Kürtler açısından yerine getirdiği işlevle politik olarak barış sürecinin dolaylı parçasıydı. Şimdi ise fiili olarak, hatta doğrudan parçası haline dönmüştür. Bugün tüm güçlerin stratejileri buna göre kurulmakta ve çarpışmaktadır.
Türk ve Kürt tarafları arasındaki 'paradigma farklılığı' açığa çıkan meselelerden bir diğeridir. Rojava ve 6-7 Ekim olayları üzerinden netleşen bu farkın gölgesi Türkiye'deki sürecin üzerine de düşmeye başlamıştır. Farklı bakışlar, beklentiler, ithamlar, yalanlamalar hızla artmakta, peşrev olarak niteleyeceğimiz bir aşamanın sonuna gelinmekte, diğer ifadeyle Kürtler için müzakere sorusu ve sorununu öne almakta, devlet açısından PKK'nın alan kontrolu politikası bir kamu meselesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu koşullar ve yeni girdileri dikkate alarak bakıldığında önümüzdeki dönem çözüm süreci ve Kürt meselesine ilişkin belirleyici 4 'soru/sorun alanı' bulunuyor.
Birincisi şudur: Rojava'da meydana gelen bu kez iç dinamikler, mevcut görüşme tıkanıklıkları, müzakere/kamu düzeni makası üzerinden yaşanacak mıdır? Bu açıdan görünen tıkanıklık nasıl aşılabilir?
İkincisi şöyledir: Rojava ve Kobane faktörünün kazandığı önem, hatta belirleyicilikten sonra Türkiye'nin Suriye/Kürt/bölge politikaları kombinasyonu nasıl seyreder? Türkiye'nin Suriye politikasının esasları sarsılmadan dururken, Rojava ve Kobane'ye bu çerçevede ayrı bir özgül ağırlık verme eğiliminin derinliği nedir? Türkiye'nin insani (Kobane'ye destek), siyasi (Suriye politikası ve PYD'yi ÖSO'ye itme), stratejik (Rojava için PYD'nin içinde olduğu, ama hakim olmadığı bir koalisyonu öngörme) gibi unsurları iç içe sokma girişimleri uyumlu seyredecek midir?
Üçüncü alanda karşımıza şu soru çıkmaktadır: ABD ve uluslararası koalisyonun Rojava politikaları, bu politikaların IŞİD'le mücadeledeki yeri, PYD'yle kurulan, kurulacak ilişkiler etkisi ne çapta olacaktır?
Son alan ise, Kürt gruplar arasındaki ilişkilerdir. Rojava bu grupların bir karşılaşma alanı olma yolunda hızla ilerliyor. Hem bu grupların arasındaki gerginlikleri ve iktidar kavgasını, hem kesişme noktalarını ve muhtemel ortaklıklarını kuşatıyor. Kürt meselesinin ve barış sürecinin seyrinde bu faktörün düne oranla çok daha önem kazandığı da ortadadır.
Ve şüphe yok bu alanların her birindeki gelişmeler, diğer alanları etkiler niteliktedir.
Kürt sorununun gidişatına ve biraz da bu sorulara bakmak, bu çerçevede düşünmek demektir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.