22 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir16°C
  • Berlin1°C

KÜRT SORUNUNUN İÇİNDEN NASIL ÇIKILACAK?

Ali Bayramoğlu

11 Aralık 2015 Cuma 09:43

Bölgede adeta bir dünya savaşı öncesi görüntü var.
Esat ve muhalif güçler arasındaki çatışma bir yana, bölgede askeri varlık gösteren tüm güçler, kağıt üzerinde IŞİD'le mücadele için Suriye'deler.

Ancak niyetler, askeri hamleler IŞİD'i gölgede, geride bırakıyor.
İran Esat'lı bir Suriye'yi garantiye almaya çalışıyor. Rusya Suriye'de kurduğu üslerle, yerleştirdiği füzelerle burayı bir ülke-üs haline çevirme peşinde. IŞİD'i ana mesele olarak gören Batı ülkeleri bu gelişmelerin derinliği karşısında kayıtsız kalamayacak bir noktaya ilerliyorlar. Körfez ülkeleri kaygılı bir bekleyiş içinde.
Sonuç olarak paylaşılacak bir enerji cennetine, stratejik değeri yüksek bir alana hücum eden edene.

Gerilim eksenleri de çoklu.
İran-Rusya ittifakı karşısında, özellikle Rus iddiaları karşısında Batı hattı var. Şii yayılmacılığı karşısında Sünni ülke ve güçler var. Tarihi bir fırsatla karşılaştıklarını düşünen Kürtler var. Şii yayılmacılığından ve Kürtlerin hesaplarından büyük rahatsızlık duyan, bir sonraki aşamayı hesaplayarak etkinlik alanını genişletmeye çalışan, Katar'a üs açan, Irak'taki askeri üslerini güçlendiren bir Türkiye var.

Peki ne olacak?
1 Ocak 2016'da başlayacak ateşkes ve Suriye'de geçiş süreci sonrası, kartlar yeniden karılacak ve hiçbir şey aynı kalmayacak.
Türkiye açısından bakalım...

Şii yayılmacılığı, Türkmenlerin varlığına yönelik tehditler, Esat'lı bir Suriye, Türkiye açısından elbette önemli, yeni bir jeopolitik haritada yeri, etkisi ve gücüyle doğrudan ilgili unsurlar.

Ancak Türkiye için en kritik husus kendi Kürt sorunu. Bölgedeki Kürtlerin geleceği, politikaları, ilişkileri, özellikle PYD-PKK hattı Türkiye'yi her anlamda zorluyor.

Tüm bir Suriye sınırına yayılma ihtimali olan birleşik Kürt alanı, bu alanın PKK'ya ait bir siyasi merkez oluşumu riski taşıması, bunun Türkiye'deki Kürt meselesini iteceği durum, nitekim daha şimdiden Kandil'in kantonlaşma modelini Türkiye'ye taşımaya çalışması, Türkiye-Suriye bütünlüğü peşinde koşması, şiddetin kentleri bu çerçevede kuşatması son derece sıkıntılı ve riskli bir tablo çıkarıyor karşımıza.

Türkiye'nin bu koşullarda (eğer varsa) büyük jeopolitik oyuncu olma hevesini sınırlayıp, önce ülkesinde istikrarı sağlaması ve siyaset zeminini sağlamlaştırması gerekiyor.
Bunu demokrasi ipine sarılmadan yapmanın mümkünü yok.

Türkiye'nin bu büyük bölgesel ve güç kavgası içinde Kürt kozunun kendisine karşı kullanılması riskini de asgariye indirmesinin yolu budur.

Şüphe yok Kürt hareketi koşulları zorluyor. Önceki gün parlamentodaki görüntü, açıklamalar, HDP'liler tarafından hendekleri kazanların halk olduğunun, şiddetin ancak devlet örgüt taleplerini karşılarsa biteceğinin söylenmesi, en hafif tabiriyle HDP'nin siyasetin erdeminden uzaklaşmasının ve diyalog imkanlarını kapatmayı tercih etmesinin göstergesiydi.
HDP Kandil'in sıradan bir sözcüsü olmaya doğru ilerliyor.
İçerik olarak baktığımızda ise sözcülüğü yaptıkları strateji ise yöntem olarak şiddetin savunulması, Suriye-Türkiye hattının Kürt sorununun çözüm alanı olarak ilan edilmesinden oluşuyor.
Zorluk ortada...

Ancak buna rağmen iş ve sorumluluk devlete düşüyor.
Kürt sorununu yeniden tanımlamak, sorunun çözüm pistlerini tekrar ele almak, silah bıraktırma politikalarının ötesine geçmek, adem-i merkeziyetçi çözümlere ilerleme cesaretini göstermek...
Bunları Erdoğan isterse, rahatlıkla gerçekleştirebilir.
Ve Türkiye kazanır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.