22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır7°C
  • Ankara12°C
  • İzmir15°C
  • Berlin2°C

KÜRT SORUNU YOK MU?

Ali Bayramoğlu

20 Mart 2015 Cuma 04:24

Ortada ilginç bir durum var. AK Parti ile HDP’nin yolları bir yandan barış süreci üzerinden kesişiyor, onları aynı cephede olmaya itiyor. Öte yandan Haziran seçimleri HDP’ye AK Parti’nin hedeflerine zarar verebilecek en ciddi engel kılarak bu iki partiyi tam hasım kılıyor.

Ortada hem rekabet ve çatışma, hem diyalog ve uzlaşma var.

Bu tablonun her iki siyasi partiyi, ikili bir dil kullanmaya ya da ikili bir yol izlemeye itmesi kaçınılmazdır, nitekim öyle oluyor.

Önce şunu teslim edelim: 28 Şubat tarihinde ortaya çıkan durum Türkiye’nin Kürt sorununda, çözüm sürecinde geldiği en ileri noktadır. Bu nokta, ilk kez devlet ile Kürt hareketi arasında bu meselede atılacak adımların çerçevesiyle ilgili ön mutabakat oluştuğuna işaret etmektedir.

Atılan adımlar onu atan taraf açısından açık bir cesaret ve irade işidir. Böyle olduğu oranda da yine onu atan açısından ciddi riskler taşır.

Örneğin iktidar cephesi için PKK’yla, silahsızlanma dışında, Kürt sorununun çözümünü tartışmak, onu muhatap almak, (Dolmabahçe’deki gibi) çözüme dair siyasal kimi konularda onunla hemfikir olmak, üstelik bu konuların Öcalan’ın hazırladığı bir metnin içinden çıkması kendi başına bir öykü anlatır.

Bu öykünün AK Parti’nin tüm siyasi ve ideolojik bagajları da dikkate alındığında işaret ettiği kararlılık, dönüşüm ve bunun karşı kutbunu oluşturan riskler ortadadır. Şöyle söyleyelim: Gelinen bu noktanın “doğalı ve olması gerekeni” ifade etmesi, bunun siyasi iktidar açısından son derece ileri aşama olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Peki bu nasıl oldu?

Güçlü lider faktörünün belirleyiciliği ortadadır.

Öcalan’ın Suriye’de olduğu yıllarda ‘Türkiye’de liderlik sorunu var” demesinin anlamını hatırlatmak gerekir mi?

Ya da Jonhatan Powell’ın şu sözlerini: “Güçlü lider barış için iyidir. Erdoğan’ın siyasi kapitalinin bir bölümünü barış için kullanmaya hazır olması barış açısından büyük şans. Çünkü aslında eleştiriyi göze alarak bunu yapıyor, hem de partisi yine bir seçime giderken...”

Örneğin Dolmabahçe toplantısıyla ilgili Tayyip Erdoğan’ın onayının olmadığı düşünülebilir mi? Aslında durum bundan daha ötedir. Seçimlerden önce böyle bir adımın atılması ancak Erdoğan tarzı bir cesaretin, risk alışın ürünüdür.

Bu durumda gerek Erdoğan’ın gerek AK Parti’nin çözüm sürecine verdiği özel yeri ve bu konudaki kararlılıklarını görmemek akla aykırı olur.

Peki seçim ortamındaki AK Parti ve HDP arasındaki sert tartışmalara ne demeli? Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Balıkesir’de “Kürt meselesi yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunları vardır” ne anlama gelir.

İki anlam çıkarmak mümkündür.

İlk anlam, bu durum ikili bir stratejinin sonucudur. Orta Anadolu’da, Ege’de MHP’nin ve CHP’nin Kürt meselesi üzerinden AK Parti’den oy çalabilecekleri bir ortamda, seçim ortamında kullanılan bir söyleme işaret eder. Ek olarak HDP’nin AK Parti karşısındaki benzer nedenli meydan okumaları bu dili daha da körüklemektedir. Nitekim Erdoğan sözleri, Kürt sorunuyla ilgili bir durumun tespiti olmanın ötesinde HDP’nin ve Demirtaş’ın kullandığı dile ve yürüttükleri kampanyaya bir yanıt olarak da okunabilir.

İkinci anlama gelince…

Çözüm süreciyle ilgili tarafların beklenti ve tanımları farklı. Dolmabahçe toplantısı bu konuda yaşanan tıkanıklığı gidermek için bir yolu açmış olmakla birlikte, bu sorunu ortadan kaldırmış değildir.

Beklenen karşılaşmalar, konuşmalar, görüşmeler üzerinden yeni hava yollarının açılması ve paradigma farklılığının giderilmesidir. Nitekim bu noktaya varıldığında çözüme de ulaşılmış olacaktır. Diğer bir ifadeyle çözüm süreci bir anlamda bu farklılıkların giderilmesi, tarafların tanımlarını değiştirmeleri, değiştirmek zorunda kalmaları sürecidir. Umut bu yüzden sürekli canlı kalıyor.

Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çözüm süreci konusunda ana tanımını atılan adımlara rağmen değiştirmiş değil. O, silahların bırakılması halinde bu sorunun ortadan kalkacağını düşünüyor. Silahın ürettiği baskının ortadan kalkmasını önemsediğini yıllardır tekrarlıyor. Bugüne kadar attığı adımların, örneğin inkarı bitirmelerinin, örneğin özgürlük alanının genişlemesinin, örneğin kültürel kimi hakların tanınmasının ayrımcılığı, dolayısıyla Kürt sorununu ortadan kaldırdığı kanaatinde. Yeni anayasada atılacak yeni adımlarla bunun pekişeceğini düşünüyor.

Bunların hiç biri sır değil…

Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın her konuşmasının satır aralarında yer alıyor.

Erdoğan’ın daha 2010 yılında, çözüm süreci başlamadan çok önce Beyrut yolunda, bana bir sorum üzerine “Kürt sorununu çözdük” yanıtını verdiğini iyi hatırlıyorum.

Düşünceler ve niyetler bir çırpıda değişmiyor….

Ama yol değişiyor, politikalar değişiyor, aktörler değişmek zorunda kalıyor.

Esas olan da…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.