KÜRT SORUNU VE SİSYPHUS EFSANESİ
Erol Katırcıoğlu
20 Ekim 2012 Cumartesi 07:15
Bizim Kürt sorunundaki yürüyüşümüz giderek Sisyphus efsanesine benzemeye başladı. Tanrılar Sisyphus’u öyle bir cezalandırmışlar ki Sisyphus her seferinde koskocaman bir kayayı bir dağın tepesine kadar arkasından iterek çıkarır ve fakat her seferinde de tepeye varmaya bir parmak kala bir güç kayayı yeniden aşağıya doğru itermiş.
Bildiğimiz sayıları bile az değil bilmediklerimizi de düşünürsek, Kürt sorununda çözüme yaklaştığımız onca çabanın her seferinde çözüme bir parmak kala bir güç ya da güçler tarafından engellendiği herkesin malumu.
Son günlerde siyasetteki bazı gelişmelerden kayayı tepeye doğru itmeye çalışan demokratik toplum için yeni bir umudun doğmakta olduğu görülüyor. Cumhurbaşkanı ve AKP’nin BDP’li milletvekilleriyle yapmış oldukları görüşmeler ve Başbakan’ın, Öcalan’ın tecridini kaldırabileceğine dair sözleri, “Galiba bu kez kayayı tepeye vardırabileceğiz” duygusu veriyor insana.
Efsaneyi anlatan Homeros, bu tür bir cezanın tanrılar tarafından neden seçildiğini anlatırken diyor ki: “Tanrılar, yararsız ve umutsuz bir çabadan daha korkunç bir ceza olamaz diye düşündüler.”
Ne ilginç değil mi? Bu ülkenin tanrıları da başta Kürt halkı olmak üzere toplumun demokratik güçleri karşısında, sorunun çözümüne yönelik bir milim dahi esnemeden, bu yönde hiçbir özgürlüğe prim vermeden yıllarca durdular.
Albert Camus, Sisyphus efsanesi üzerine yazarken Sisyphus’un da benzer bir umutsuzluktan beslenerek boyun eğermiş gibi görünse de bir başkaldırı içine girerek kahramanlaştığına dair bir yorum yapar. Yani aslında tanrılar Sisyphus’a bu en şiddetli cezayı vermekle onu yok etmek değil onun bir kahraman olmasına yol açarlar.
Tıpkı bunun gibi, kayanın her seferinde yeniden aşağıya düşmesi, düşme sırasında ve belki de en aşağıda Kürt halkını ve demokratik güçleri yeniden bu, kadermiş gibi duran cezayla yüzleşmeye ve giderek de bir uyanışa yöneltti. Sonunda hareket alanı devlet tarafından sınırlanmış olsa da “iradenin gücü”, yani seçim özgürlüğü kendi yolunu açmaya başladı.
Bugün itibariyle 38. gününe giren ve yüzlerce katılımcısı olan bir açlık grevi tehlikeli bir sınıra yaklaşıyor. “İradenin gücü” giderek Kürt toplumunu ve demokratik güçleri kendisine biçilen cezaya razı olmayacağını söyleyerek başkaldırıyor. Bunu görmek ve bu yoldan dönülmesini sağlamak geldiğimiz bu çağda Türkiye toplumu için büyük bir test olacaktır.
Eğer bugün AKP iktidarı, Kürt sorununda bu ölüme yatmış insanların taleplerine ilişkin hiçbir adım atmazsa, bu taleplerle ilgili en azından AKP’nin parti olarak altına imza attığı “muhafazakâr demokrat” bir siyasi duruşun “demokratlığına” uygun düşecek bir tavır göstermezse, kendini, Sisyphus’a ceza vermiş tanrılardan biri hâline getirmiş olacaktır. Topluma yukarıdan bakan ve istemediklerini, beğenmediklerini yıldırımlayan bir tanrı tavrı onların da benimsedikleri bir tavır olacaktır.
Yaşadığımız hayat bütün karmaşıklığına rağmen gelir bazı durumlarda basit bir soruya indirgenir. Konuştuğumuz bu bağlamda indirgenen soru da basitçe şudur: Sisyphus’tan mı yanasınız yoksa haksız cezalar veren tanrılardan yana mı? Bu efsanede Sisyphus hayatı, insanlığı ve uygarlığı temsil eder, tanrılarsa ölümü.
Bilinmelidir ki bugünün dünyasında, ne kadar yüksek büyüme oranları yakalarsanız yakalayın, ne kadar zenginlik üretirseniz üretin, ne kadar yollar ve ne kadar evler yaparsanız yapın Kürt sorununun hâlâ var olmasının verdiği zarar bütün bunlardan çok daha fazladır. Onun için ekonomik başarılarla övünmektense, toplumun bağrındaki bu yarayı iyileştirecek mütevazı adımlar atmak çok daha insani bir iş olacaktır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.