24 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara0°C
  • İzmir6°C
  • Berlin5°C

KÜRT SORUNU VE İRTİCA...

Ahmet Altan-

26 Temmuz 2009 Pazar 02:33

Sırrı Sakık’ın açıklamaları, Abdullah Öcalan’ın tahmin edilenden daha kapsamlı bir “yol haritası” hazırladığını ve silahların bırakılması için önemli önerilerde bulunacağını gösteriyor.

Eğer Öcalan, herkesi hem sevindirecek hem de üzecek bir “harita” hazırlamayı başarırsa, bu savaşı başlatan olduğu gibi “bitiren” de olacak.

Bu ülkede yaşayan bütün Türklerle Kürtlerin mutlaka “sevinci ve üzüntüyü” birarada yaşaması gerekiyor kalıcı bir barış için.

Herkes sevinecek çünkü çocukların ölmesi sona erecek, acılar bitecek, özgürlüğe ve zenginliğe doğru ilerleyen bir hayat başlayacak.

Herkes üzülecek çünkü hiç kimsenin bütün istekleri karşılanamayacak.

İki taraf da bazı beklentilerinden ve isteklerinden vazgeçecek.

Zaten barışı “zor “kılan da bu.

Herkesin kendini biraz buruk hissedecek olması.

Ama ancak köklü ve inandırıcı bir barış, bu “burukluğun” üstesinden gelebilir.

Öcalan’a inisiyatifi kaptırmak istemeyen AKP de hızlandı, o da bir yol haritası hazırlıyor.

Böylece iki “haritamız” birden olacak.

Hangi harita daha gerçekçi olursa, onun çizdiği rota kabul görür.

İki “harita” olması, bu anlamda iki tarafı da “akılcılığa” zorlayacak demektir.

Yirmi beş yıldır bulamadığımız aklı belki bu sefer buluruz.

Daha vahşi, daha savaşkan, daha kıyıcı olmak için yapılan yarış, bu kez daha barışçı, daha gerçekçi, daha akılcı olmak için yapılır.

Neticede, şöyle ya da böyle bu savaş bitecek.

Hiçbir tarafın silahla bir yere varamayacağı artık anlaşıldı.

Üstelik sadece Türkiye değil, dünya da bu meselenin barışla çözülmesini istiyor.

Ortada barış için uygun bir ortam var, barış isteği var, barış çabası da var ama unutmayın ki iki tarafta “savaş” yanlıları da var.

Türkiye’nin seksen yıldır yaşadığı garabeti devlet görevlileri hep “Türkiye’nin özel durumu” klişesiyle açıklamaya çalışırlar.

Türkiye’nin özel durumu da burada sürekli bir “korku” ve “çatışmanın” yaşanmasıdır.

Komünizmden “korktuk” yıllarca, o bitti, yerine “bölücülüğü ve irticayı” koydular.

Savaş biterse bu “bölücülük” meselesi de son bulacak.

“İrtica” gürültüsü ise kendine bir türlü somut bir zemin oluşturamıyor.

“Anadolu’da içkili lokanta bulunamıyor, Fatih’te şalvarlılar var, kızlar türban takıyor”dan öteye gidemiyor.

Anadolu ne zamandan beri “içkili lokantalarla” doluydu da “irtica” gelince bu lokantalar kayboldu?

İrticanın en önemli işareti “içki” ise hiç üzülmeyin, en tutucu bilinen kentlerimiz en çok içkiyi tüketiyor, sadece lokantada içmiyorlar bunu.

Lokantada içerlerse “laik” olacağız da, bağ evinde içerlerse “şeriat” mı gelecek?

Bunların çok anlamlı tartışmalar olmadığı açık.

AKP kadrolarının muhafazakâr görüntüleri, zaman zaman kasabalı bir hayatı şehirlilere dayatmaya kalkmaları, bana sorarsanız irticanın değil, uzun zaman horlanmış bir kesimin birikmiş öfkesinin dışa vurumudur.

İktidara alıştıkça, kendilerine güvenleri arttıkça bundan da vazgeçerler.

Kimsenin kimseye bir hayat biçimi dayatmadığı bir ülkede yaşamanın herkes için en iyisi olduğunu AKP’li belediyeler de kavrarlar.

Savaş biter, barış gelir ve Avrupa hukukuna uygun bir devletin temeli atılırsa, bu ülkenin tedirginliği de sona erer.

Ama bu “tedirginliğin ve korkunun” sona ermesi, o muhteşem “Türkiye’nin özel durumu var” klişesini de bitirir.

O klişe bittiğinde, silahlı ve silahsız bürokratların gizli egemenliği de tarihe karışır.

Bugünün gizli egemenleri o “klişenin” tedavülden kalkmasını istemiyor onun için.

Hep “özel bir durum” içinde yaşayalım, savaş devam etsin, irticadan korkalım, Avrupa’dan korkalım, dünyadan korkalım, çağdaşlıktan, demokrasiden korkalım istiyorlar.

Ergenekon çetesinin ana görevi de buydu zaten, o “korku” duygusunu toplumda sürekli ayakta tutmaktı onların görevi.

Çetenin büyük bir kısmı yakalandı.

Şimdi devletin içinde birileri hâlâ “o çeteyi kurtarıp, o korkuyu yeniden diriltebilir miyiz” diye uğraşıyor.

Ergenekon savcılarını, Güneydoğu’da faili meçhulleri soruşturan savcıları yerlerinden etmeye uğraşmanın temel amacı bu.

Ergenekon’u kurtarıp yeniden diriltmek.

Güneydoğu’da faili meçhul cinayetlerle ortalığı kızıştırıp savaşı sürdürmek.

Bir yandan da 28 Şubat ortamını yeniden yaratabilmek için bazı “İslamcı” görünen örgütleri devreye sokup, onların yanı sıra “yeni Aczmendiler” yaratmaya çabalıyorlar.

28 Şubat’ı hortlatmayı amaçlayan “dinî” bir örgütün 200 elemanı yakalandı dün.

“Yeni Aczmendiler” ise çok çabuk deşifre oldular ve istedikleri etkiyi yaratamadılar.

Türkiye toplumu değişim istiyor.

Devletin önemli bir kısmı da “değişemememiz halinde” bu devletin çeteleşmekten kurtulamayacağını ve burayı korkunç bir kaosa sürükleyeceğini anladılar.

Onun için kararlılar.

Ergenekon paçayı kurtaramayacak, 28 Şubat hortlamayacak, bu savaş bitecek.

Tarih ve hayat, bunu bir mecburiyet haline getiriyor.

Onun için bugün Apo’yla Ankara, en akıllı haritayı bulabilmek için yarışıyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.