KÜRT SORUNU: DİRENÇ VE KRİTİK EŞİK...
Ali Bayramoğlu
29 Mart 2013 Cuma 06:31
Türkiye'nin 2002-2007 arasında yaşadığı 'değişim süreci', hukuk üzerinden ve 'hukuk eli'yle oldu.
Bu değişim sürecinin üç temel direği vardı:
Devletin sivilleşmesi, temel hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi, siyaset alanının genişlemesi…
Bu gelişmelerin sonuçları ortada...
Bir yandan çeşitli grup ve kesimlere, siyaset yapma, kendilerinden farklı olanla karşılaşma ve konuşma zemini hazırladılar.
Öte yandan ülkenin temel sorunlarını tabu olmaktan çıkarıp görülür ve konuşulur meseleler haline getirdiler.
Tesettür meselesinin bir cumhuriyet tabusu olmaktan çıkıp, 'hak mantığı' içinde ele alınması, Kürt sorununun arkasındaki derin toplumsal durum ve taleplerin fark edilmesi, salt asayiş bakış açısının meşruiyetini kaybetmesi bu konudaki açık örneklerdir.
Sonra hukuk yerini 'siyaset'e bıraktı.
İki anlamda:
Eski ve yeni siyasi seçkin ve anlayışlar arasındaki iktidar kavgası ve yer değişiminin ülke semalarını kaplamasıyla...
Ülkenin ağır ve derin sorunlarının çözüm aşamasına gelmesi, çözüm-siyaset, siyaset-etkileşim-çoğulculuk gibi gereklerin kaçınılmaz hale dönmesiyle...
Ne var ki, bu geçiş kolay olmadı.
'Sürücü'nün iradesi ile 'toplum'un beklentisi belki değişmedi ama, 'değişim treni'nin sürati azaldı.
Değil mi ki Türkiye hala 'tabu olmaktan çıkan, tanımlanan ve siyasetin konusu haline dönüşen sorunların çözümünde nasıl yol alınacak' sorusunu yanıtlamaya çalışıyor.
Kürt meselesinde atılan devasa adım bu soruya verilen ilk büyük yanıttır.
Şöyle söylemek belki daha doğru:
Kürt meselesinin çözümüne yönelik girişim, Türkiye'nin 2000'li yıllarla girdiği değişim ve yenilenme sürecinin 'ikinci hayati aşaması'nı oluşturmaktadır.
Böyle olduğu oranda, 'toplumsal ve siyasal gerilimleri'n devreye girmesi de kaçınılmaz olacaktır.
'Toplumsal ve siyasal gerilimler'le kastettiğimiz 2007'lerde yaşanan ayrışmanın değişim yandaşları ve karşıtları arasındaki gerilimin yeniden alevlenmesidir..
Başka bir ifadeyle, ulusalcılar, milliyetçiler, eski düzenin aktörlerinin önümüzdeki günlerde yeniden bir direnç bloku oluşturması büyük ihtimaldir.
Hasan Celal Güzel, Hüsamettin Cindoruk, BBP Genel Başkanı, Ümit Özdağ gibi isimlerin bildirisi, MHP'nin sokak gösterileri, CHP'li ulusalcıların cesaret kazandıklarını gösteren çıkışları bu konuda birer ipucudur.
O zaman önümüzde yeni bir mesele var.
Bu mesele, Kürt sorununun çözüm sürecinde 'toplumsal destek ve meşruiyeti' çözüm ve değişimin ana aracı kılabilmektir.
2007 yılını hatırlayın...
27 Nisan muhtırasını ve Temmuz seçimlerinde gelen yüzde 47'lik tokadı ya da toplumsal desteği, askeri, darbeye, müdahaleye karşı toplumsal tavır alışı hatırlayın...
Türkiye bugünlere gelebildiyse sadece siyasi başarı ve beceriyle değil, aynı zamanda o dönemde oluşan etkisini 3-4 yıl sürdüren toplumsal destek ve meşruiyet sayesinde gelebilmiştir,
2008'den 2010'a kadar süren siyasi süngü savaşları demokratik sonuca yine bu büyük desteğin varlığıyla bağlanmıştır.
Yeni bir kritik eşikteyiz.
Demokratik sesin yükselmesi ve bu sesin tüm ülkeyi kaplaması gerekiyor.
Bunun iki yolu var...
İlki, daha öncede söyledik, demokrat ve değişimci kesimlerin yeni bir ittifak oluşturmasıdır.
İkincisi ise 'Kürt sorununun çözümüne yönelik adımların demokratik ortam ve ilkelerle iç içe sokulmasıdır. Zira çözüme yönelik adım demek, 'sorunların muhataplarını, uzlaşma fikrini ve toplumsal meşruiyet arayışını' hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda elden bırakmayacak adım demektedir.
Bu toplumsal ve siyasi tartışma kapılarının açılmasıyla mümkündür.
Bu, katılım mekanizmalarının üretilmesine katkıda bulunarak mümkündür…
İşler iyiye gidiyor demek yetmez, demokrasiye doğru güçlü sesler çıkması lazım.
Uygulayıcıların ise bu sese her zamankinden çok ihtiyaç olduğunu bilmesi lazım.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.