KÜRT OLMAYAN ANLAMAZ; KÜRT DE ANLAMAZ!
Yavuz Delal
08 Temmuz 2014 Salı 23:30
Büyük bir zulüm sonucu kendi bilincine varma (kîne em), içinde bulunmuş olduğu durumu akletme (koledar) ve bundan dolayı düş gücüne sahip olma (azadî) özel olarak Ehmedê Xanî’den, genel olarak ise Şêx Sêid’den bu yana Kürtlerin dış dünya ile ilişkisindeki tabii varoluşun karakteristik uyumunu bozmuştur.
Bunların ortaya çıkması Kürtleri millet bilincine kavuşturmuştur; ne var ki millet bilinci Kürtlerde tedavisi zor bir süreci de başlatmıştır. Bilinçlenen Kürtler hem türdeşlerinin ve ümmetin bir parçası olmak hem de onlardan ayrı olmak gibi çok temel bir aymazlığın içine girmiştir.
Kürtler insan ırkının ve İslam ümmetinin bir parçasıdır: İnsanlığın ve İslam ümmetinin yasalarına tabidir, ama insan ırkının ve ümmetin öteki unsurlarından ayrı bir varoluş ıstırabına sahiptir.
Kürtler insan ırkının ve ümmetin bir parçasıdır, ama böyle olduğu halde onların doğasından ayrıdır: Varoluş krizi yaşadığı halde insanlığın değerleriyle kendini sınırlamaya, ümmetin bir parçası olmaya devam etmiştir.
Varoluşu karakterize eden uyum bozukluğu üzerinden insanlık ve ümmetle ilişki içerisinde bulunan Kürtler, haksızlıklar sonucu tayin edilen dünyadaki yersizliğini yine haksızlıklar sonucu elde etmeyle karşı karşıya kalan amorf bir yapı arz etmektedir.
Haksızlıklar sonucu tayin edilen İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin isim ve sınırları yine buralardaki haksızlıklar sonucu yeni isim ve sınırların tayinini gerekli kılmıştır. Bu yeni durumdan bir hak olarak Kürdistan veya Kürdistan’a bir hak doğmadıkça buralarda haksızlıkların büyük oranda önünün alınması mümkün olmayacaktır!
Kürtler varoluş bilincine vardıkları için hem güçlerini hem de güçsüzlüklerini algılamış ve bir düş gücü olarak özgürlüğün sınırlamalarını idrak etmiştir. Kürtlerin kendi bilincine varması, onları, insanlığın ve ümmetin diğer unsurlarından farklı olarak milli mücadeleden önce milli varoluşsal krizle karşılaştırmıştır.
Bu krizin aşılmış olduğunu söylemek henüz çok erken!
Biz kimiz bilinci, bir cevap vermiştir; Kürdüz!
Kölelik, Kürtlerin içinde bulunduğu duruma verdikleri bir tanımdır; bu tanımın cevabı özgürlüktür.
Ama burada kölelik asla sınıfsal bir tanım, özgürlük ise asla devrimci bir cevap değildir: Çünkü varoluşsal krizde kölelik milli bir tespittir ve özgürlük, içerisinde zenginleşmeyi barındıran bir iradenin cevabıdır. Bundan dolayı Güney Kürdistan’daki zenginleşmenin amorf olması (hatta vahşi kapitalizmin en umarsız örneği olması) milli varoluş krizinin doğasıyla uyumludur, halbuki “Rojava Devrimi”yle kast edilen şeyi milli varoluş kriziyle açıklamak, en azından devrimin komün(-ist) diyalektiğine büyük bir haksızlık olur.
Kürtlerin varoluş krizini özetleyen gerçek ifade kendi kendinin efendisi olmaktır, çok kısaca efendi olmaktır.
Kendi kendinin efendisi olmakla, kendi kendinin efendisi olmayı engelleyecek bir “ideolojiye” sahip olmak, Kürtlerin önemli bir kesiminin ruhunu ikiye bölmüştür.
Yani hem özgür hem de devrimci olmak isteyen varoluşsal kriz aşılıncaya dek bu isteklerin birinden vazgeçmelidir. Çünkü Kürt milli varoluş krizi; devrim, komün, kanton gibi kelimeleri hiç duymayan, duysa da bunların ne demek olduğunu asla anlamayacak olan Kürtlerin de yaşadığı bir krizdir. En cahilinden en alimine, en pasifinden en aktifine Kürtlerin bir varoluş krizi yaşadığını düşündüğümüzde “devrim” için özgürlükten vazgeçilemeyeceğini anlamak mümkün olur.
Nasıl toklar edebiyat, açlar ekmek istiyor ise; onun gibi özgürler devrim, köleler özgürlük ister. Bunu Kürt olmayan anlamaz; ama kendi krizinin doğasından uzak duran Kürt de anlamaz.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.