24 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara3°C
  • İzmir8°C
  • Berlin3°C

“KÜRT HAVZASI” YENİDEN MÜMKÜN HALE GELEBİLİR Mİ?

Gülay Göktürk

31 Ekim 2015 Cumartesi 04:31

Geçen yazımda 2012-2013 yıllarında Suriye’de özerk bölge oluşumları başladığında gerek Türkiye gerekse ÖSO farklı bir politika izleseydi, PYD’nin Esad’la işbirliği önlenebilir miydi, sorusunu sormuştum.

Bu soruyu ortaya atmamın amacı geçmişin hesaplaşmasını yapmaktan çok, gelecekle ilgili bir tartışma açmak... 

Bugün Suriye krizi yeni bir evreye girmiş durumda. ABD ve Rusya başta olmak üzere, konuyla ilgili bütün taraflar bir araya gelerek soruna “siyasi bir çözüm” bulmaya çalışıyor. Bazı ülkelerin bu süreci “Esad’lı geçiş” diye adlandırması, bazılarının ise “Esad’ın gidiş sürecinin takvime bağlanması” demeyi tercih etmesi işin özünü değiştirmez. Suriye’nin geleceğinde Esad’ın olmayacağı artık anlaşılmış bulunuyor. Esad şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi Lazkiye’de “butik bir devlet”e razı olmuş durumda. 

Suriye’nin geleceğinde Esad yoksa, Esad’ın Suriyeli Kürtlere verdiği “özerklik” sözünün de artık bir anlamı yok; PYD’nin Esad’la işbirliğini sürdürmesinin de bir anlamı yok. 

Denilebilir ki, Esad güçten düşse de PYD’nin ABD ve Rusya gibi iki güçlü müttefiki var. Ama unutmamak gerekir ki PYD aldığı bu desteği IŞİD’le savaşmasına borçlu. Yarın öbür gün IŞİD geriletildiğinde, bu iki müttefikin nasıl davranacaklarını; Türkiye gibi önemli bir ülkeyi karşılarına alma pahasına bu desteği sürdürüp sürdürmeyecekleri çok kuşkulu. PYD de Türkiye’nin rızası olmadan – hatta Türkiye’yle savaşmayı göze alarak- kalıcı bir özerk bölge oluşturmasının çok güç olduğunu anlayabilecek siyasi tecrübeye sahip. 

Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin PYD’yle ilişkiler noktasında yeni bir deneme yapması mümkün görünüyor. 

Esas olarak Suriye faktörüne bağlı olarak ve dışarıdan dinamitlenen Çözüm Süreci’nin Suriye’deki koşulların değişmesiyle yeniden devreye girebileceği de hesaba katılarak, Türkiye’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması”na dayanan politikasını yeniden gözden geçirmesi ve Kuzey Suriye’de tıpkı Irak’taki Özerk Kürdistan gibi Türkiye’ye dost bir bölge kurulmasına yeşil ışık yakılması neden mümkün olmasın? 

Söz konusu politika değişikliği yapıldığı takdirde Türkiye elbette kanton yönetimleriyle “iyi ilişkiler” kurmasının koşullarını da tartışacak, örneğin etnik temizlik ve insan hakları ihlalleri konusunda gerekli uyarıları da yapacaktır. 
AK Parti daha en başından beri Türkiye’deki Kürt sorununun Kürt coğrafyasının bütününe ilişkin bir perspektif değişikliği yapılmadan çözülemeyeceğinin bilincindeydi. “Kürt havzası” kavramı bu yeni perspektifin sonucu ortaya çıkan bir kavramdı. Sınırların geçişken hale geldiği, ekonomik, kültürel ve toplumsal anlamda bir Kürt havzası oluştuğu, Türkiye’deki Kürtlerin diğer bölgelerdeki Kürtlerle her anlamda iç içe yaşadığı bir tablo ortaya çıkabilir ve bu siyasi sınırlar değişmeden mümkün olabilirdi. Türkiye, güneyinde oluşan Kürdistan için hem güvenilir bir dost, hem sırtını dayayabileceği askeri olarak güçlü bir müttefik hem de yeniden inşasına katkıda bulunabilecek güçlü bir ekonomik partner haline gelebilirdi. 

Esad’ın, PYD’yi özerklik vaadiyle yanına çekerek imkânsız hale getirdiği bu tablo, şimdi onun yavaş yavaş sahneden çekilmesiyle yeniden mümkün hale gelemez mi?

Böyle bir politika değişikliğiyle Türkiye’yi güneyden kuşatıp Ortadoğu’dan koparmak hedefiyle oluşturulan Kürt koridoru, Türkiye’nin hem Ortadoğu’yla bağlarını güçlendiren hem de sınırını güvenceye alan bir “Güvenlik koridoru”na dönüşemez mi? 

Böyle bir politika değişikliği ile Çözüm Süreci, Türkiye’yi ehlileştirilmiş bir stratejik müttefik haline getirmek isteyen dış güçlerin elinde bir şantaj silahına dönüşmekten çıkarılıp yeniden Türkiye’nin bölge Kürtleri ile birlikte kotaracağı yerli bir projeye dönüştürülemez mi?

Dört yıllık bir geçmişi olan Suriye sorununda, olaya müdahil olan bütün ülkeler politikalarını revize ede ede yol aldılar. Türkiye de kendi politikalarında çeşitli revizyonlar yaptı. 

Şimdi karşımızda yeni bir revizyon imkânı ve ihtiyacı görünüyor ve ben bu fırsatı kaçırmamalıyız diye düşünüyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.