22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara11°C
  • İzmir17°C
  • Berlin-2°C

‘KÜRT ANNESİNİ GÖRMESİN’ DİZİSİNDE YENİ SEZON

Kadri Gürsel

22 Ocak 2016 Cuma 04:13

Güneydoğuda Kürt hareketinin güçlü olduğu şehir ve kasabaların ağır silahlarla yıkılarak halkının da topluca cezalandırılması karşısında, rejimin Kürt sorununu askeri yoldan halletmeye niyetlendiği zannına kapılıp ümitlenenlere sözüm şudur: Kendilerini aldatmasınlar; iktidarın bir Çeçenistan ya da bir Sri Lanka tarzı çözüm modelinin peşinden gitmesi gibi bir durum kati olarak mevzubahis değil.

Bilumum ulusalcılar, Kemalistler ve her neviden laik Türk milliyetçilerinin, güneydoğu illerindeki vahim ve yaygın insan hakları ihlallerini onaylayan sessizliği, bu savaşa PKK’yı tasfiye misyonu atfetmelerinden kaynaklanıyor ise bu acıklı durumlarının bana fıkradaki ‘Laz’ı çağrıştırdığını söylemeliyim.

Bilinen fıkradır ama duruma cuk oturduğu için hatırlatmadan edemiyorum: Kürt ve Laz’ı idama mahkum edip infaz için birlikte sehpaya çıkarmışlar ve önce Kürt’e sormuşlar son arzusunu. “Annemi görmek istiyorum” demiş. Sonra Laz’a dönmüşler, “Sen ne istersin?” diye. Laz’ın cevabı, “Kürt annesini görmesin” olmuş.

Topluluklar arasındaki mesnetsiz önyargı ve düşmanlığın, onları en zor anlarında içine düşürdüğü saçma ve acınası hallerle dalga geçen bir fıkradır bu; ilk kez yıllar önce Diyarbakır’da dinlemiştim.

Şimdi Laz’ın yerine ‘Türk ulusalcısı’nı koyun.

İşte böyle, rejimin yağlı urganı boynuna geçmiş, ipi bu gidişle yakında çekilecek ama ‘son arzusu’ fıkradaki Laz’ınki gibi bir şey.

Çünkü bu savaşın PKK’yı askeri yoldan bitirmek için sürdürüldüğünü sanıyor.

Hedef ‘anayasal diktatörlük’

Oysa bu savaşın amacı ‘PKK’ya askeri çözüm uygulamak’ değil,‘sonuna kadar gitmek’ hiç değil.

Amaç, ülkede 2014’ten bu yana yaşanan fiili rejim değişikliği sürecini bir‘anayasal diktatörlük’le taçlandırıp nihayete erdirmek. Bu savaş da bunun aracı sadece…

Savaş önce, 7 Haziran’da kaybedilen tek parti iktidarını 1 Kasım’da geri almak için kullanıldı. Rejim, partisini terk etmiş seçmeni terör ve kaos tehdidi altında geri kazanmak için kurguladığı oyunu başarıyla uyguladı. PKK da kendisinden beklenen cevabı verirken başvurduğu terörist taktiklerle rejimin bekasında nesnel bir paya sahip oldu.

Bu arada İmralı sürecinin samimiyetle ilerletilmemesi nedeniyle Kürt hareketinin elinden alınamayan silah, bir yandan rejimin savaşına gerekçe oluştururken, diğer yandan da Kürt ayrılıkçılarının kendi yollarında ilerlemesine hizmet etti, ediyor.

1 Kasım sonrasında ise savaş, başkanlık anayasasını geçirme takvimine bağlı olarak MHP’yi eritmeye dönük oy konsolidasyonu için sürdürülüyor. HDP’nin seçmen tabanının azami ölçüde ufalanarak siyasi hareketle bağının koparılması amacı doğrultusunda kent ve kasabalarda harekata devam edilecek.

Dolayısıyla rejimin izlediği bu politika, PKK’yla öngörülebilir bir gelecekte 2012’nin sonundaki gibi bir çatışmasızlık durumuna dönülmesini imkansızlaştırıyor.

Başkanlık anayasasını geçirecek meclis kurulmadan ya da referandum kazanılmadan bu rejim herhangi bir müzakereyi göze alamaz.

Gerçek bir askeri çözüm ise zaten mümkün değil. Türkiye’nin bir Sri Lanka ya da Çeçenistan olmadığını, PKK’nın ise Ortadoğu coğrafyasındaki stratejik derinliği ve yaygınlığı nedeniyle bu iki izole ülkedeki ayrılıkçı hareketlerin akıbetine uğratılamayacağını rejim de biliyor.

Dahası, bu iktidar Kürt sorununu çözme konusunda hiçbir zaman samimi olmadı ki… Bu sorunu sadece kendi siyasi çıkarları için araçsallaştırdı.‘İmralı süreci’ de öncekiler gibi bu vasıtalardan biriydi.

Sarf malzemesi insan

Geçmişte siyasi çözümü gerçekte istemedikleri halde nasıl kullandılarsa, şimdi de gerçekleşemeyeceğini bildikleri askeri çözümü aynı şekilde, siyasi stratejilerinin hizmetinde kullanmaya çalışıyorlar.

Ama sözde askeri çözüm uygulanırken insanlar ölüyor, siviller katlediliyor, şehirler yıkılıyor…

Bu korkunç yıkım ve insanlık faciası da işte bu nedenden ötürü tartışılmasın isteniyor. Çünkü anayasalı bir otoriter rejim inşasının aracı yapılan sözde askeri çözümün sarf malzemesi insan…

Türkiye’de ifade özgürlüğünden geriye ne kaldıysa savaş politikası sorgulanmasın diye boğuluyor. Barışı savunan akademisyenlerin üzerine bir linç pornosunu andırır şekilde gidilmesindeki amaç bu.

Barış isteyenlerin rejim tarafından ‘terörü desteklemek’le suçlanmasının nedeni, barışın istenmemesidir ki neresinden bakarsanız bakın bu insanlık adına utanılacak bir durumdur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.