27 Nisan 2024
  • İstanbul13°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara14°C
  • İzmir15°C
  • Berlin9°C

KÜRT ANNELERİN ÇOCUKLARINA KAVUŞMASINI İSTEMEYEN KİM?

Bayram Bozyel

15 Eylül 2019 Pazar 19:54

Değişim sancılarını yaşayan bir toplumun bütün hallerinin hepsini bir arada yaşıyoruz.

Bir yanda üç büyük Kürt kentine devlet tarafından atanan kayyumlara ilişkin süregiden tepki ve tartışmalar, diğer yandan dağdaki çocuklarını isteyen annelerin Diyarbakır HDP önünde başlattıkları eyleme ilişkin toplumda yaşanan kutuplaşma ve soru işaretleri…

Ve bütün bu canlı ve dinamik, toplumun söz ve eylemleriyle siyaset sahnesine çıktığına işaret eden bir süreçte Kulp’ta yedi canın ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırı…

19 Ağustos’ta hükümetin Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine kayyum ataması toplumun geniş kesimlerinde tepkiyle karşılandı. Geçen dönemde hükümetin 90 dolayında belediyeye yaptığı kayyum ataması, hendek olaylarının sonrasına denk gelmesi nedeniyle fazlaca ses getirmemişti. Ancak şimdi yaşanan kayyum atamasının hiçbir hukuki gerekçesi yok, bu yönüyle de toplumun hemen her kesiminde haklı tepkilere yol açtı. İktidar bu konuda kendi tabanını bile ikna etmiş değil. 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinde AKP iktidarının yaşadığı yenilgi, bu olayın iktidarın bir intikamı şeklinde yorumlanmasına yol açtı.

AKP iktidarı son kayyum kararıyla bir kez daha baltayı ayağına vurmuş oldu. Birincisini İstanbul’da seçimi yenileyerek, ikincisinde ise 23 Haziran seçimlerine birkaç günü kala büyük bir panikle Öcalan’ın desteğine başvurarak bunu yapmıştı. İlk iki hamle AKP bakımından büyük bir hezimetle sonuçlandı. Öncekiler gibi kayyum kararı da iktidarın ayağına dolanmış durumda. Yapılan anketler bölge halkının yüzde 70 oranında kayyum olayını onaylamadığını gösteriyor.

Annelerin HDP önündeki oturma eylemi tam da bu süreçte gündeme geldi.

Tam olarak ne zaman?

İktidarın bölgede azalan etkisinin son kayyum kararıyla iyice inişe geçtiği, HDP’nin ise kayyum olayının yol açtığı haksızlık ve hukuksuzluktan büyük bir meşruiyet ve destek bulduğu bir dönemde…

Kabul edelim ki böyle bir zamanlama hem annelerin haklı eylemlerinin etkisini azaltmakta, öte yandan bu konuyla ilgili olarak yönlendirme vb. çağrışımlara yol açmaktadır.

Dağdaki çocuklarını isteyen annelerin HDP önünde başlattıkları eylem, aynı zamanda haklı bir davanın nasıl manipüle edilip içeriğinin boşaltılabileceğinin tipik bir örneğidir.

Kısaca ifade edeyim.

Uzun bir zamandan beri, PKK savaşının devletten çok Kürtlere zarar verdiğini her vesileyle söylüyoruz. Bu savaşta yüreği yanan varsa, bunlar Türk annelerinin yanı sıra esas olarak Kürt anneleridir. PKK açısından bir Kürt ve Kürdistan davası kalmadığına göre, Kürt annelerinin de çocuklarını feda etmeleri için bir neden kalmamıştır.

Esasen, Kürtler, PKK savaşına ve onun Kürt çocuklarını heder eden siyasi anlayışına karşı meydanlara çıkmakta geç bile kalmışlardır. Ancak bunun da temel nedeni devletin kesintisiz ve hoyratça sürdürdüğü Kürt karşıtı politikalardır. Devlet, başvurduğu söz konusu uygulamalarla Kürt halkının PKK ile hesaplaşmasına bugüne kadar bir türlü fırsat vermedi. Devletin Kürt meselesinde izlediği şiddet ve onur kırıcı yaklaşımlarıyla PKK’yi dolaylı olarak besleyip büyüttüğüne kuşku yoktur.

Başka bir ifade ile Kürt çocuklarını PKK’nin kucağına iten devletin kendisidir. Devlet geçmişten bugüne Kürtlere barışçıl ve demokratik mücadele yollarını kapatarak bu imkânı PKK’ye verdi. Elbette bu, annelerin yaşadıkları acılardan PKK’nin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Ancak sorunun bir kangrene dönüşmesinde de Kürt meselesinin çözüm anahtarını elinde tutmak açısından da başat aktör siyasi iktidardır.

Bu tablo içinde hükümetin ve cümle Kürt karşıtlarının HDP önünde oturan anneleri sahiplenme girişimi tam bir riyakarlık örneğidir.

Devletin, yandaş medyanın ve her türlü şoven odağın bu olaya mal bulmuş mağribi gibi abanmasının iyi niyet ve anne duyarlılığıyla hiçbir ilgisi yoktur. Mevcut iktidar ve ortaklarının tutarsızlığını ele veren sadece benzer olaylarda sergiledikleri çifte standartlı yaklaşım değildir. Hükümet ve yandaşlarının samimiyetsizliğini gösteren temel nokta, Kürt çocuklarının ölmesini önlemeye yönelik bir siyasi arayışlarının bugün için olmamasıdır.

Mevcut iktidarın HDP önündeki annelerin eylemlerine bu kadar abanması bu eyleme yarar değil zarar vermektedir. Haklı bir dava açıkça manipüle edilip iktidarın kısa vadeli hesapları için sorumsuzca harcanmaktadır. İktidarın çocuklarını arayan Kürt annelerine yapacağı en iyi destek yaptıkları eyleme gölge etmemektir.

Ancak her musibete bir hayır vardır.

İktidar Kürt annelerin eylemine gösterdiği ilgi ile aynı zamanda yeni bir tartışmanın fitilini ateşlemiş oldu. Bu son gelişme üzerine Kürt meselesi yeniden gündeme oturmuş, sorunun çözümüne ilişkin tartışmalar alevlenmiştir. İktidarın izlediği yanlış politika, akıl ve vicdan sahibi birçok çevreyi harekete geçirmiş, dikkatler bir kez daha Kürt meselesinin barışçıl ve siyasi çözümü üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu yönüyle de hayırlı bir süreçten söz edilebilir.

Öte yandan tam da bu dinamik sürecin ortasında Kulp’da patlayan bomba bize hiç yabancı gelmedi. Geçmişte toplumun her kıpırdadığı, sözün ve fikirlerin ön plana çıktığı her sürecin bombalarla kadük hale getirildiğini çok iyi biliyoruz. Kulp’ta sivil yedi insanın -bunlar korucu olsa bile- bombayla imha edilmesinin kime ne faydası var? Mesela Kulpt’aki bombalı eylemden sonra Kürt davası ne kazandı, Kürt halkının talepleri ne kadar taraftar buldu, bu olay kaç Kürt annesinin derdine derman oldu? Hiç birisi. Bu eylemin Kürt davasını terörle özdeşleştirenlerin eline yağ sürdüğü ise kesin.

Kulp’taki eylemin PKK tarafından yapılmadığı, bunun başka güçler tarafından gerçekleştirilmiş bir provokasyon olabileceği söylenebilir. Ancak bu sonucu değiştirmez. Çünkü hiç gereği yokken PKK’nin sürdürdüğü silahlı mücadele böylesi provokatif bir ortama zemin hazırlamaktadır.

Birileri üç Kürt şehrine atanan kayyumlar nedeniyle yükselen demokratik tepkiden oldukça rahatsız, başka birileri ise HDP önündeki annelerin eylemlerinden dolayı PKK savaşının iç yüzünün sorgulanmasından huzursuz. Ancak bu durum, her iki tarafın sürecin normalleşmesine karşı birleşmesine engel değil. Umut verici her gelişme karşısında manipülatürlerle provakatörleri el ele görmek bizi şaşırtmıyor.


Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. İlke Haber’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.