23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

KÜRT AÇILIMINDA SON DURUM

Hilal Kaplan

17 Şubat 2010 Çarşamba 11:58

Öcalan’ın yakalanışını protesto eden göstericileri medyanın nasıl yansıttığına dikkat ettiniz mi? Kısaca şöyle özetleyebiliriz sanırım: Her olayı eylem yapmak için bahane eden, milli birlik ve beraberliğimizi bozmaya yeminli, gözünü şiddet bürüdüğü için polise taş atan bir barbarlar güruhu.

Yani izleyiciye/okuyucuya iletilen alt-metin şöyle: Aslında her şey yolunda, huzurumuz yerinde, asayiş berkemal, milli birlik ve beraberliğimiz tam. Şu maskeli çapulcular da olmasa milletçe gül gibi geçinip gideceğiz.

İdeolojik fantezinize çomak sokup keyfinizi kaçırmak istemezdim ama durum hiç böyle değil. Mevzubahis ‘çapulcular’ yerden bitmiyorlar. Onlar da bu ülkede doğup büyümüş insanlar ve her ne kadar binlercesini hapislere tıkmış olsak da sayıları hâlâ milyonları bulan PKK sempatizanları var. Sokaklara yansıyan manzaraysa bu kitlede alttan alta kaynayan bir huzursuzluğun dışavurumu.

Mezkûr huzursuzluğun en büyük sebeplerinden biriyse KCK Operasyonları. 29 Mart seçimlerinden hemen sonra başlatılan KCK Operasyonları’nda şu ana kadar tutuklu bulunan partili sayısı 1500’ü aşmış durumda. Tutuklular arasında belediye başkanları gibi halk tarafından seçilmiş olan yöneticiler de var. Üstelik bütün dosyalar için gizlilik kararı verildiğinden tam olarak hangi iddialara dayanarak yargılama olacağı da bilinmiyor.

Bu operasyonlar pek çoğumuza “oh olsun” dedirtiyor olabilir. Ancak partilerini kapatsak da, temsilcilerini hapse tıksak da, gösteri yapan çocuklara yaşlarından büyük ağır cezalar versek de bu kitle yok olmayacak. Yani bir kitlenin görünürlüğünü azaltmak o kitleyi yok etmek anlamına gelmiyor. Teşbihte hata olmaz ama en fazla ‘halının altına süpürmek’ anlamına geliyor.

Mevcut durumda BDP’li Kürtler için manzaraysa, AKP’nin Kürt siyasetini tasfiye etmek çabasında olduğu yönünde. Devletten hazine yardımı almayan, partisi kapatılmış olmasına rağmen Meclis’te kalmakta direnen Kürt siyasetinin 1500 temsilcisinin hapiste olduğunu düşünürsek çok da haksız sayılmazlar. Yani BDP’lilerin zaviyesinden AKP’nin Kürtlere iki seçenek sunduğu görülüyor: Ya AKP’ye angaje olup demokratik haklar hususunda verilenlerle yetinmek ya da angaje olmayanları cezalandırıp KCK Operasyonları adı altında örgütlülüğünü kırmak.

KCK’nın demokratik düzene pek de uymayan faaliyetler içinde bulunarak seçilmişler üzerinde baskı kurma hakkını kendinde gördüğünü Osman Baydemir’in KCK tarafından yargılandığını ifşa eden ses kayıtlarından anlayabiliriz. Ayrıca PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Duran Kalkan’ın adının “KCK Yürütme Konseyi Üyesi” olarak geçmesinden KCK’nın da yasadışı bir örgütlenme biçimi olduğu sonucuna varılabilir. Kaldı ki dönemin DTP Genel Başkan Yardımcısı Kamuran Yüksek’in bilgisayarından Duran Kalkan’a siyasal gelişmelerle alakalı rapor gönderildiği gibi ‘yasal siyasi parti’ ile ‘yasadışı silahlı örgüt’ arasındaki bağı ifşa eden iddialar çok vahim. Ancak tüm bunlar 1500’ü aşkın BDP’linin KCK’lı oldukları gerekçesiyle hapiste tutulmasını ve hâlâ şeffaf bir yargılamaya geçilmemesini haklılaştırmaz. Bu sürecin uzatılması ve adil bir biçimde gerçekleşmemesi Kürt açılımının önündeki en büyük engellerden birini teşkil ediyor.

Şu anda bence can çekişmekte olan Kürt açılımında AKP başından beri güvenlik sorunu ile demokratik hakları birbirinden ayırdığını söylüyordu. Eğer durum gerçekten buysa AKP neden dağdaki beş bin PKK’lı ya da eylem yapan sempatizanlara aldırmadan demokratik haklar kısmını hayata geçirmiyor? Madem AKP demokratik hakları güvenlik sorunundan ayrı tutuyor, öyleyse neden güvenlik sorunu teşkil ettiği düşünülen binlerce kişi için milyonlarca Kürt vatandaşının haklarını askıya alıyor?

Üstelik sivil toplumun çabaları dikkate alınırsa açılımın uygulamaya geçirilmesi için ümit verici bir işbirliği ve uzlaşma söz konusu. Başbakan’ın “Yozgat’taki ve Hakkâri’deki anaların ağlamasını istemiyoruz” sözlerini hatırlarsınız. Aslında bu söz hem bu kirli savaşa en çok kayıp veren gençlerin çıktığı iki şehir olması hem de Türk ve Kürt milliyetçiliğinin en koyu tonlarda yaşandığı iki şehir olması bağlamında çok değerliydi. Geçen ay bu iki önemli il dahil 41 ilin baro başkanlarının imzasını taşıyan ve açılımın sağlaması gereken hukuki değişikliklere dikkat çeken bir metin açıklandı. Bu metin pek çok farklı kesimden hukukçunun temel bir düzlemde birleşmesini göstermesi bakımından çok anlamlıydı. Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir ama esas olan iktidar olanın, yani bu süreçte başından beri en sorumluluk sahibi olanın özgüvenli bir biçimde harekete geçmesine bağlı. Aksi takdirde “buyurun cenaze namazına”...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.