KÜRDLER, ŞEHİR, ŞEHİRLİLEŞME
İsmail Beşikci
03 Ağustos 2020 Pazartesi 14:45
26-27 Mart 2016 tarihlerinde düzenlenen II. Uluslararası Bitlis Sempozyumu, Kürtler, Şehir, Şehirlileşme konusunu irdeliyor. Sempozyuma sunulan bildiriler kitaplaştırılmış.
Kitabın Ön kapağında, Kurd, Bajar, Bajarîbûn - Kürtler, Şehir, Şehirlileşme ifadesi yer alıyor. Kitabın arka kapağındaysa, Kürtler, Şehir, Şehirlileşme - Kurd, Bajar, Bajarîbûn ifadesi yer alıyor. Kitap, Weşanên Lorya Kurd Akademi tarafından, 2020’de Van’da yayımlanmış.
Kitapta, Bitlis Düşünce ve Akademik Çalışma Grubu’ndan Nimetullah Atal’ın, üç sahife tutarında Önsöz Yerine’si yer alıyor. Ondan sonra, Yaşar Abdüsselamoğlu’nun, ‘Şehir, Modern Toplum ve Tarihi Şehir’ başlıklı incelemesi var. (s. 9-38) Yusuf Ziya Döger’in ‘Arayışdaki Kent Bingöl’ yazısı da benzer bir yazı (s. 153-164) Bu üç yazı Türkçe.
Şakir Epözdemir’in (s. 39-61), İbrahim Abba İbrahim’in (s. 62-89), Nevzad Eminoğlu’nun (s. 90-104) yazıları Kürdçe.
Kitapta, Ümit Eser’in, Kürt Kimliğinin Anlamı Üzerine’ başlıklı bir yazısı var. Sorun, ‘Kimlik-mekan ilişkisi bağlamında’ inceleniyor. (s. 106-121)
Daha sonra, Rojbin Özkan’ın, (s. 122-125) ve Dilbêzarê Bêkes’in (s. 126-136) yazıları var. Bu iki yazı da Kürdçe.
Ahmet Kırkan’ın yazısı, ‘Kırmancca (Zazaca) Hikayelerde Şehir ve Şehirli Olma Kavramları’ başlığını taşıyor. Yazı, ‘İhsan Espar’ın Hikayeleri Üzerine Bir İnceleme’ dir. (s. 137-152) Bu yazı, başlığı Türkçe olmasına rağmen Kürdçedir.
Baran Zeydanlıoğlu’nun yazısını başlığı ’Bitlis Şehri, Kale ve Şehir kültürü’dür. (s. 165-184)
‘Cumhuriyet Dönemi Asimilasyon Politikaları’ başlıklı yazı Nimetullan Atal’ın. Yazıda, Siirt, Bitlis, Muş ve Van örneği üzerinde duruluyor. (s. 185-194) Baran Zeydanlıoğlu’nun ve Nimetullah Atal’ın yazılar Türkçe.
Kitaptaki son yazı Mehmet Emin Purçak’ın. (s. 95-204) Bu yazı da Kürdçe kaleme alınmış.
Dipnotu’nun yanlış Kullanılmaması
Görüldüğü gibi, II. Uluslararası Bitlis Sempozyumu’na sunulan bildirileri bir araya getiren, Kürtler, Şehir, Şehirlileşme - Kurd, Bajar, Bajarîbûn kitabında, Kürdçe, Türkçe birçok bildiri var. Dipnotunun, herbir yazı için 1’den itibaren yeniden başlatılması gerekir. Halbuki, dipnotları, kitapta tek bir yazarın incelemesiymiş gibi 1’den 123’e kadar sürüp geliyor. Bu, dipnotu tekniğinin yanlış kullanılmasıdır. Dipnotu kullanırken buna dikkat etmek gerekir.
Asimilasyona Dikkat…
II. Uluslararası Bitlis Sempozyumu’nun şehirlerle ilgili olarak düzenlenmesinin, genel olarak, şehirleri Kürdî niteliğe kavuşturmak amacını taşıdığı söylenebilir. Buysa asimilasyon konusunun gündeme getirilmesinin gerekli kılar.
Bu konuda Baran Zeydanlıoğlu’nun ve Nimetullah Atal’ın yazıları dikkat çekmektedir. Baran Zeydanlıoğlu, yazısında, asimilasyon sürecinde üretilen iki müzik ürününü ‘Bitlis şarkısı/türküsü diye vermesi çok şaşırtıcıdır. Halbuki bu asimilasyon sürecinin yoğun bir şekilde eleştirisi gerekirdi. Şarkılarda, beş minareden bahsedilmesi, Dideban’dan bahsedilmesi onları Bitlisli kılmıyor. Bitlis deyince, her şeyden önce Rojkanların akla gelmesi gerekir. Bu iki şarkının da, kanımca, Rojkanların duygu ve düşünceleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu iki şarkı da Bitlis’i Türklüğe asimile etme sürecinin nasıl işlediğini göstermektedir. Asimilasyon sürecinde, mahalli coğrafi unsurların, mahalli söz yazarlarının, müzik yapımcılarının, hatta Kürdçe sözlü bir ağıtın kullanılması da çok doğaldır. TRT’nin Yurttan Sesler Korosu’nun ilgilendiği bir Kürd şarkısının, Kürdî kalma olasılığı var mıdır? Baran Zeydanlıoğlu’nun bu süreci ciddi bir şekilde eleştirmesi gerekirken, bunlara, ‘Bitlis şarkısı/türküsü diyerek güzelleme yapması şaşırtıcıdır.
Baran Zeydanlıoğlu’nun yazısında, Evliya Çelebi’nin anlatımıyla Abdal Han dönemi ve Bitlis Kalesi tasvir edilmektedir. Kalenin görkemi, gökyüzüne doğru uzanan kuleleri, kalede 300 hanenin yaşam sürmesi çok çarpıcı bir şekilde anlatılmaktadır. Bugün bu görkemden küçük bir kalıntı bile yoktur. Bugün Bitlis Kalesi, ververan bir şekilde ortada durmaktadır. Bitlis Kalesi’nin bu şekilde ververan kalması, devletin bilinçli bir tercihidir. Evliya Çelebi, Melek Ahmed Paşa’nın 1655 yılında Abdal Han’a saldırısını, Sarayın hazinesine, mücevherlerine el konulmasını, Abdal Han’ın görkemli kütüphanesinin yakılması, yakılmasından geriye kalanların tarümar edilmesini, yağmalanmasını da anlatmaktadır. Bitlis gibi Kürd şehirleri konusuna dikkat çeken bir sempozyumun bu asimilasyon sürecine ciddi bir dikkat çekmemesi önemli bir eksikliktir kanısındayım. Halbuki Ali Şeriati’nin (1933-1977) de dediği gibi, asimilasyon son iki asrın en büyük cinayetidir. Ali Şeriati’nin bu sözü Nimetullah Atal’ın, yazısının başında yer almaktadır. (s. 185)
Baran Zeydanlıoğlu yazısında, Emir Şemseddin Camii’den, Şerefhan Camii’nden de söz etmektedir. Bu alanlarda da kurdî olan unsurların yok edilmesi, yapılarda Kürdleri çağrıştıracak hiçbir iz bırakılmaması devlet için her zaman önemli olmuştur.
Baran Zeydanlıoğlu, yazısında,1838 yılında gerçekleşen, İngiltere’nin Erzurum Konsolosu James Brand’ın Bitlis gezisinden de söz etmektedir. Konsolosun anlatımına dayanarak o yıllarda Bitlis’de 3000 hanenin yaşadığı, bunu 2000 hanesinin Müslüman 1000 hanesinin Ermeni olduğu vurgulanmaktadır. O yılların Bitlisinden bugüne bir kırıntı bile kalmamıştır. Hatta Mela Selim’in Bitlisinden, Şeyh Şehabettin’in Bitlisinden bugüne bir kırıntı kalmadığı da söylenebilir.
Bütün bunların, Kürtler, Şehir, Şehirlileşme Sempozyumu’nda irdelenmesi, ele alınması gerekirdi.
Nimetullah Atal, ‘Cumhuriyet Dönemi Asimilasyon Politikaları’ başlıklı yazısında, önce, Cumhuriyet Halk Partisi Bölge Müfettişliği’nin, 21.09.1940 tarihli bir yazısından söz etmektedir. Daha sonra da bu yazıyla ilgili bir değerlendirme yapmaktadır. Bu yazıda ve değerlendirmede, asimilasyon sürecinin nasıl çalıştığı anlatılmaktadır.
Hasan Reşit Tankut (1891-1980) bu konularla ilgili önemli bir Türk bürokrattır. Kürlerin Türklüğe asimilasyon sürecinde, önerileriyle, önerilerin yaşama geçmesini takip etmekle ünlü, yedi dönem de milletvekilliği yapmış bir bürokrattır. IV. dönem Muş, V, VI, VII, ve VIII. dönemler Maraş, IX. dönem Hatay, XI. dönem Mardin milletvekilidir. Aynı zamanda, 1936-1940 yılları arasında, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde, Tarih bölümünde, öğretim üyesidir. Bu, asimilasyon sürecinin, her bakımdan istendiği gibi, kusursuz bir şekilde yaşama geçmesi için, devletin, bütün kurumlarıyla, yoğun ve yaygın bir kurumlaşma çabası içinde olduğunu göstermektedir. Ama, Kürdlerin bu süreci ciddiye alıp, karşı çıkmaya çalıştıkları kanısında değilim. Bu, karşı çıkma olayı, yeni yeni gelişmeye başlayan bir süreçtir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.