KÜRDİSTAN TARİHİ BİR SÜREÇTEN GEÇERKEN
Bayram Bozyel
29 Mayıs 2014 Perşembe 09:09
Kürt halkı 200 yıla yakın bir zamandan beri özgürlüğü için zorlu ve kesintisiz bir mücadele yürütüyor. Bu mücadele ilk meyvesini Irak sınırları içindeki Kürdistan parçasında verdi. Kürdistan Federe Bölgesi olarak ifade edilen oluşum, bu büyük mücadelenin sonucunda elde edilen tarihi bir kazanım. Kürt halkının onca yıl uğrunda mücadele verdiği özgürlük beklentisi Kürdistan Federe Bölgesi’nin kuruluşu ile gerçeğe dönüştü.
Kürdistan Federe Bölgesi, fiziki yapısı gibi siyasi olarak da çorak olan Ortadoğu’da bir vahayı andırıyor. Çok partili sistem alanındaki deneyimi, azınlık haklarına ilişkin özgürlükçü pratiği, düşünce ve basın özgürlüğü alanında ulaşılan seviyesi ile Kürdistan Federe Bölgesi demokrasi konusunda özgün bir model oluşturuyor. Ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenlik konusunda sağlanan ilerleme Bölge’yi sığınılacak bir liman haline getirmiş durumda.
Kürdistan Federe Bölgesi, bütün bu yönleriyle başta Kürtler olmak üzere Ortadoğu’da demokrasi ve değişimden yana bütün kesimlere ilham verirken, bölgedeki statükocu güçleri de derin bir endişeye sevk ediyor.
Üç bir yandan kuşatma
Kürdistan Bölgesi’nden rahatsız olanların başında Saddam rejiminin Sünni versiyonu Nuri el Maliki yönetimi geliyor. Çünkü Kürdistan Bölgesi, onun mutlak iktidar yürüyüşü önündeki en büyük engel. Maliki geçen dönemde, merkezi ordudan bağımsız, kendisine bağlı oluşturduğu Dicle Operasyon Gücü ile Kürdistan Bölgesi’ne karşı birçok mütecaviz girişimde bulundu. Ordusunu Kerkük üzerine sürdü. Kürdistan Federe Bölgesi’nin Suriye Kürt Bölgesi ile olan siyasi ve coğrafi bağını kesmek için çeşitli operasyonlar gerçekleştirdi.
Maliki, Irak Anayasası’nı keyfince çiğnemekte hiçbir sakınca görmedi. Geçen dönemde Kerkük’ün Kürdistan’a katılmasına kararlılıkla karşı çıktı. Anayasa’nın Kerkük ve diğer ‘tartışmalı bölgeler’ine ilişkin 140. Maddesini işletmemek için elinden gelen her şeyi yaptı. Petrol gelirlerinin bölüşüm çabalarını bloke etti.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Maliki rejimi son olarak anayasa gereği merkezi bütçeden Kürdistan Bölgesi’ne aktarılması gereken % 17’lik paya el koydu. Bu durum, Maliki’nin anayasayı ihlal etme konusunda ne kadar pervasızlaştığının bir örneği. Maliki’nin bu girişimi, Barzani’nin ifadesi ile Kürdistan’a karşı ilan edilmiş düpedüz bir savaştı. Maliki, öncülü Saddam’ın kimyasal silahlarla boyun eğdiremediği Kürt halkını, onun anayasal gelirine el koyarak sindirmeye çalışıyordu.
Orkestra şefi İran
Kürdistan Bölgesi’nden rahatsız olan ve varlığını tehdit eden yalnızca Nuri el Maliki yönetimi değil. Kürdistan Bölgesi’ni tehdit eden odakların başında İran rejimi geliyor. İran, Kürdistan’ın düşmanlarını yöneten bir orkestra şefi rolünü oynuyor. Maliki ise onun için bir Truva Atı. Maliki’nin kaba ve klasik yöntemlerinden farklı olarak, İran, Kürdistan Bölgesi’ne dönük yıkıcı girişimlerini daha sinsi ve kurnaz bir biçimde yürütüyor.
İran zaman zaman askeri güçleriyle Kürdistan Bölgesi’ni baskı altına alırken, esas olarak onu içerden istikrarsızlaştırma çabası içinde. Bölgedeki kimi siyasi aktörler üzerinden Kürdistan’ın siyasi bütünlüğü parçalamak ve etkisiz kılmak için her yönteme başvuruyor. İran’ın Kürdistan’a karşı sürdürdüğü siyasi ve psikolojik saldırılarda kullandığı ileri karakollardan biri de Suriye. Kürdistan Federe Bölgesi, bir yandan Suriye’den gelen rejim yanlısı örgütlerin terör saldırılarına karşı kendini korumak, diğer yandan buradaki kimi örgütlerin karalama kampanyalarını göğüslemek zorunda. Bu durum, İran’ın Kürdistan Bölgesi’ni üç bir yandan çevreleme/kuşatma altına aldığının göstergesi.
ABD ise Hewlêr ve Bağdat arasında sürdürdüğü denge politikasında şimdi ibreyi daha çok Bağdat’a çevirmiş durumda. İran rejimine tümden teslim olmaması için Maliki yönetimine fazlasıyla tolerans gösteriyor. ABD’nin bu tutumu da eklendiğinde, Kürdistan Bölgesi’nin karşı karşıya bulunduğu sınavın tarihi niteliğini anlamak daha kolay.
Türkiye’nin kamburu
Gelinen aşamada Güney Kürdistan bakımından tek bir çıkış kapısı kalıyor; Türkiye. Kürdistan Bölgesi, kendisine oldukça cömert davrandığını hissettiği Türkiye’ye her geçen gün biraz daha yaslanıyor. Kürdistan, Türkiye ile kurduğu ilişkiler sayesinde hem içinde bulunduğu kuşatmanın etkisini azaltmaya, bir yandan da geleceğini inşa etmek için hızlı davranmaya çalışmakta. Kürdistan Bölgesi ile Türkiye arasındaki ilişkiler her iki tarafın yararına ve ayrıca stratejik nitelikte görünüyor. Söz konusu yakınlaşma ve ilişkilerin ek bir getirisi de Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çözmesine katkıda bulunması. Ne var ki mevcut ilişkilerin, Türkiye’nin Kürt sorununu çözmemesinden kaynaklı nedenlerden olumsuz etkilenme ihtimali de yabana atılır gibi değil. Bu açıdan Türkiye’de Kürt sorunundaki çözümsüzlük hali, Türkiye ile Kürdistan Bölgesi arasındaki stratejik ilişkiler bakımından önemli bir kambur niteliğinde.
Tarihi bir kararın eşiğinde
Öte yandan merkezi Bağdat yönetimi, Kürtlerin bütçe payına el koymakla Irak Anayasası’nı tek yanlı olarak işlemez hale getirmiştir. Bu durumda Irak Anayasası’nın Kürtler için bir bağlayıcılığından söz edilemez.
Bütün bu gelişmeler Kürtleri tarihi bir karar alma eşiğine getirdi. Ya Bağdat’ın hukuk dışı dayatmalarına boyun eğmek ya da kendilerine başka bir gelecek belirlemek…
Bundan iki hafta önce Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Mesut Barzani, bütün siyasi aktörlerin katılımıyla gerçekleştirdiği bir toplantıda ‘Referandum’ seçeneğini masaya yatırdı. Araplarla federal bir sistemde yaşamanın imkânları tükendiğine göre, Kürtler, yapılacak bir referandum ile kendi gelecekleri konusunda bir karar verebilmeliydi. Bu eğilim söz konusu toplantıda tam destek buldu.
Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı, en meşru ve tartışmasız haklardan birisi. Bu, sadece uluslararası hukuktan kaynaklanan evrensel bir hak değil, aynı zamanda Kürt halkının uğrunda onca mücadele yürüttüğü ve yüz binlerce kurban verdiği bir haktır. Aksini Kürtlerden beklemek ne insani ne de ahlaki bir davranış olur.
Ne var ki bu dünyada haklı olmak tek başına yetmiyor. Bir hakkı kullanmak için gerekli olan koşulları oluşturmak gerekli. Bunun için yapılacakların başında Kürdistan Bölgesi’nin iç siyasi birliğinin güçlendirilmesi gelir.
Kürdistan’ın idari, siyasi ve askeri yapısındaki partilerin etkisi demokratik ülkelerdeki seviyeye çekilmeli. Siyasi partilere endeksli devlet yapılanmasına son verilmeli. Bu yöndeki zafiyet giderilmeli. PDK ve YNK’ye bağlı silahlı güçler (peşmerge) merkezi bir çatı altında birleştirilmeli. Bütün siyasi aktörlerin katılımı ve mutabakatı ile bir milli dış politika oluşturulmalı ve siyasi partilerin bölge devletleriyle ilişkilerde bu mutabakat esas alınmalı. Özetle Kürdistan Bölgesi kurumsal açıdan bir devlet olmayı başarabilmeli.
Petrol Kürdistan Bölgesi için önemli bir güç kaynağı. Ancak Kürdistan, varlığını ve geleceğini esas olarak kendi içinde oluşturacağı güçlü siyasi birlik ve zemine dayandırmalı.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.