'KÜRDİSTAN SORUNU'NUN FİGÜRANI DEĞİL BAŞROL OYUNCUSU OLMA FIRSATI
Ruşen Çakır
07 Ocak 2013 Pazartesi 08:27
ABD’de genel olarak tüm Kürtleri, özel olarak Irak Kürtlerini savunan en etkili isimlerden biri Peter Galbraith’tır. Irak Anayasası sürecinde Talabani ve Barzani için danışmanlık yapan Galbraith ile, 2006 yılında çıkan “Irak’ın Sonu” kitabı üzerine söyleşi yaptığımda “Irak’ta bağımsız Kürdistan kaçınılmaz bir olgu. Tarihin akışı önünde duramazsınız” demişti.
Türkiye’nin yanıbaşında bağımsız bir Kürt devletine nasıl tepki vereceğini sorduğumdaysa şu şaşırtıcı cevabı almıştım: “Türkler bağımsız bir Kürdistan’ı istemiyor olabilirler ama bunun çoktan gerçekleşmekte olduğunu da fark ediyorlar. Bağımsız bir Kürdistan’ın Türkiye’ye bağımlı olacağını biliyorlar. Başka kime dayanabilir ki Kürtler? Kürtler, Türklerin en yakın müttefiki, hatta Türkiye’nin ‘uydu devleti’ olacaktır.” (http://rusencakir.com/Peter-Galbraith-Bagimsiz-bir-Kurt-devleti-Turkiyenin-uydusu-olur/665 )
Galbraith’ın “kaçınılmaz” dediği Irak’ta bağımsız Kürt devleti konusunda epey bir yol katedilmiş durumda, eli kulağında dersek pek yanlış yapmış olmayız. Türkiye’nin böylesi bir gelişmeye ses çıkarmayacağı, hatta destek vereceği şeklindeki öngörüsünün de doğru çıkabileceğine dair ortada çok sayıda işaret var. Örneğin Ankara’nın Bağdat ile olan mesafesi açılıp Erbil ile olan hızla kapanıyor. Yakın vadede Türkiye’nin Irak’taki en güçlü partnerinin Kürtler olması şaşırtmayacak.
Dolayısıyla “yeni İmralı süreci”ni Türkiye’nin Irak politikalarıyla birlikte değerlendirmek şart. PKK, Irak Kürt yönetiminin denetlemesi gereken Kandil ve civarında üslenmeye ve Irak sınırından sızıp saldırılar düzenlemeye devam ettiği müddetçe Ankara’nın Erbil ile istikrarlı bir ilişki sürdürmesi ve bunu daha da geliştirip bir tür “stratejik ortaklık”a dönüştürmesi mümkün olamaz.
Suriye’den gelen alarm
Yeni süreci tetikleyen bir diğer gelişme de hiç kuşkusuz Suriye’de PKK’ya yakın olarak bilinen PYD’nin dikkat çekici faaliyetleri. Ankara’nın bu noktada tam bir şok yaşadığını biliyoruz. Bunun üç ana nedeni vardı. İlk olarak Kürtlerin Esad’dan yana tutum almaları halinde Baas rejiminin yıkılması iyice zorlaşacaktı. Kürtlerin muhalefete katılması halinde Esad sonrasında en azından özerklik talep edip elde etmeleri kuvvetle muhtemeldi; bu da Türkiye’deki Kürtler için Irak’tan sonra yeni bir örnek teşkil edecekti. Son olarak, yeni Suriye’de daha güçlü bir konuma sahip olmaları kesin gözüken Kürtler içinde PKK/Öcalan çizgisinin etkili olmasının ek zorluklar çıkartması muhakkaktı.
PKK içinde Suriye Kürtlerinin sayı ve etkisinin giderek artmasından zaten kaygılanan Ankara’nın PYD’nin önünün kesilmesi için değişik yöntemlere başvurduğu ileri sürülüyor ancak bunlardan belirgin bir sonuç elde ettiği söylenemez. Bütün bunlar düşünüldüğünde, Öcalan’la Suriye konusunun da konuşulduğu, hatta görüşmelerin yeniden başlamasında Suriye’deki gelişmelerin rolünün yüksek olduğu yolundaki haberler hayli inandırıcı.
Sırada İran var
Irak ve Suriye’den sonra İran’ı da denkleme mutlaka eklemeliyiz. “Yeni İmralı süreci”nin İran’la bağlantısının birçok boyutu var. Öncelikle İran ile Türkiye arasındaki rekabet her geçen gün tırmanıyor ve PKK tam da bu noktada Ankara’nın önünde ciddi bir engel olutşturuyor. Eğer bu süreç başarıyla sonuçlanırsa, yıllar boyunca ihtiyaç duyduğunda PKK içindeki nüfuzunu kullanarak Türkiye’de istikrarsızlık yaratma imkanı Tahran rejiminin elinden alınmış olacak.
Ayrıca Irak ve Suriye’den sonra sıranın İran’a gelmesi çok yüksek bir ihtimal ve böyle olursa gözler tabii ki Kürtlere çevrilecek. PKK’nın tıpkı Suriye’de olduğu gibi İran’da da Kürtler arasında örgütlü olduğunu, hatta bir ara PJAK’ın Tahran yönetiminin başına bela olduğunu biliyoruz. Şayet Türkiye PKK sorununu çözebilirse, İran Kürtleri üzerinde belli bir nüfuza da sahip olabilir.
Toparlayacak olursak, “yeni İmralı süreci” bölgedeki Kürt sorununun bir “Kürdistan sorunu”na dönüştüğü bir konjonktürde, büyük ölçüde mecburen başladı. Hükümet bu müdahaleyi yapmasaydı Türkiye bu bölgesel gelişmenin akıntısına kapılıp savrulup iyice istikrarsızlaşacaktı. İşte bu yeni süreç Ankara’ya krizi fırsata dönüştürme şansını sunduğu için çok değerli. Eğer PKK’nın silahsızlandırılması ve Kürt sorununun barışçı çözümü mümkün olabilirse Türkiye “Kürdistan sorunu”nun baş aktörü olabilir. Aksi takdirde yaşanabilecekleri yazmak bile ürkütücü.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.