22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara10°C
  • İzmir17°C
  • Berlin2°C

KÜRDİSTAN PARÇALARININ ÖRTÜŞEN GELECEĞİ VE KÜRT SİYASETİ

Sinan Çiftyürek

21 Temmuz 2014 Pazartesi 09:08

Musul’un el değiştirmesiyle başlayan süreç hakkında, “Kürdistan Petrolü, Sünnilerin İsyanı ve Musul” ile “Ortadoğu’da Yön Arayan Tarih ve Kürdistan’ın Bağımsızlığı” başlıklı yazdığım iki yazıyı aşan yeni bir durum yok fakat ele alınması gereken farklı yönleri var. Bu yönlerin başında da Kürdistan parçalarının örtüşen geleceklerinin Kürt siyasetinden talep ettikleridir. 

I- Kürdistan parçalarının dayanışmanın ötesinde bugün ve geleceklerinin birbirine bu kadar erken bağlanması beklenilen bir gelişme değildi. Denilebilir ki Kürdistan parçaları coğrafik ve siyasi olarak hiçbir dönem bu kadar birbirine ihtiyaç duymamıştı. Parçalardan birinin kaderi hiç bu kadar diğerine bağlı hale gelmemişti. Kürdistan’ın jeopolitiği hiçbir dönem böylesine hareketlenmemiş ve Kürdistan siyasetini böylesine ortak yön belirlemeye zorlamamıştı.

Dolayısıyla bugün Kürt siyasetinde dayanışmayı aşan bir ortaklaşmaya yönelmek, parçalanmış Kürdistan coğrafyasının bir nevi siyasete dayattığı nesnel zorunluluk! Özellikle ilk adım olarak Batı ile Güney Kürdistan siyasetine, aralarındaki görüş ve esas model farklılıklarını bir tarafa bırakarak ortaklaşmayı dayatıyor. Öyle ki, Güney Kürdistan, bağımsızlığı pratik adım olarak yoğun tartıştığı şu günlerde Batı Kürdistan’a ihtiyaç duymakta, kuşatma altındaki Batı Kürdistan’ın ise nefes almak için Güney ile Kuzeyin dayanışmasına acil ihtiyacı var. Bu karşılıklı gereklilik, iki parça üzerinden bağımsızlık algısının oluşmasına da yol açmakta. Kuzeye gelince bugün ikisi için de dayanak olduğu kadar aynı zamanda nefes alma boruları! 

II- Kürt halkı ile ırkçı Arap rejimleri arasında olduğu gibi Şii ile Sünni Araplar arasında da kökleri çok gerilere dayanan zoraki evlilik yürümüyor. Irak’ta çok eskilerde Sünni iktidarların Şii halkı üzerinde zulmü yaşanırken son yıllarda ise tersine bu kez Şii Arap rejimi, Sünni Arap halkı üzerinde baskı aracı haline geldi. Yani zoraki evlilik her iki dönem içinde geçerlidir.

Ortadoğu’daki zoraki evliliklerin yürümediği görülüyor fakat Irak’la başlayacak ayrışmanın Suriye ve zincirleme başka ülkeleri de etkileyeceği gerçeği ise herkesi düşündürüyor. Hem Batılı hem de Doğulu güç merkezleri eskinin yürümediğinde hemfikir ama daha önce de belirttiğim gibi yeni üzerinde ne uzlaşarak ne de çatışarak yol alamıyorlar. Alamıyorlar diye Kürt halkı Bağdat ile zoraki evliliğe katlanmak zorunda mı? Ya da Kürtler sürgit Irak birliğinin bekçisi olmak zorunda mı? Irak merkezi ordusu Sünni kentlerden geri çekilip Şiistan’ı esas alırken Kürtler neden Irak bütünlüğünü savunsun? Benzer bir dizi haklı soru var gündemde.

Bu soruların yanıtı, hem küresel odakları hem de kimi yerel güç merkezlerini bağımsız Kürdistan meselesinde daha net tutum almaya zorluyor çünkü bağımsız Kürdistan’ın kuruluşunun artık zaman meselesi olduğu genel kabul görüyor.

Böylelikle, Irak ve Kürdistan ile ilgili yüzeydeki akıntının yanı sıra alttaki ters akıntının da ana çizgileri yavaş yavaş açığa çıkıyor. Ortadoğu somutta Irak-Suriye-Kürdistan özelinde ki olayların seyri ve olguların kendi gerçekliğiyle ilk kez bu denli çıplak olarak sahne alması herkesi daha bir netlikle saflarını belirlemeye zorladı, zorlayacak. Böylece kimisinde resmi politika (yüzeydeki akıntı) ile gayri resmi ve çoğu kez esas politikayı oluşturan dipteki politikanın (akıntının) gittikçe örtüştüğünü, yani dipteki ters akıntının görünür hale getirildiğini gördük, göreceğiz. 

III- ABD ve Rusya süreci yönetmekten çok şimdilik karşılıklı idare ediyorlar.

Hem bölgede hem de Asya politikasında stratejik olarak çıkmaza giren ABD bugün eğer “Irak birliği” diyorsa; Kürtler-Sünniler-Şiiler arasında Maliki sonrası yeni uzlaşma hükümetiyle gevşek bir konfedere birliği hedefliyorlarsa; bunun nedeni Irak’ın üçe parçalanmasıyla İran, Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün, S. Arabistan’a yansıyacağı sonuçları ve bu ülkelerin muhtemel tepkilerini göğüslemeye kendilerini hazır görmemeleridir. Zira dün Irak’ta BAAS rejimini yıkarken kendi eliyle İran’ın Irak iç siyasetinde hakim olmasına yol açması gibi bir sonuçla yeniden yüzleşmek istemiyor. İstemediği için daha çok İngilizlerin Ortadoğu aklına başvurduğu ve onlarla ortaklaştığı söylenebilir.

Geçerken belirtelim; İngilizlerin hem yüzyıl öncesinde Kürt halkına yaptıkları büyük haksızlıkta bir nevi günah çıkarmak isteğinin bir gereği hem de esas olarak da geleceğin Ortadoğu’sunda kendilerine yeniden yer edinebilmek için Kürtlerin bağımsızlığına en yakın Batılı emperyalist ülke olduğu görülmekte. ABD ile kıyaslandığında Ortadoğu’nun siyaset dokusunu derinden tanıyan İngilizler geleceğin Ortadoğu’sunda tutunabilmek için Kürtlere yatırım yaptıkları görülüyor.

ABD Kürtleri, Maliki ile ve Maliki’yi de Sünnilerle dengeleme siyasetini gelişmeler ışığında revize ederek yeni “uzlaşma” hükümetinin kurulması için Maliki’ye, “iktidarı bırakmazsan, gelip kapıya dayanan Kürtlerin bağımsızlığını tanırım” diyor. Bununla da kendisine geçici bir süre nefes aldıracak yeni uzlaşma hükümetinin kurulmasını hedefliyor.

ABD’nin hâlihazırda Irak’ta yeni bir “uzlaşma hükümeti” konusunda Türkiye ve hatta kısmen İran ile paralel hareket ettiği de görülüyor. Kimi açıklamalara karşın Türkiye’nin hâlihazırda “Irak birliğini” esas alan politikası ile ABD’nin izlediği politikalar en azından şimdilik örtüşüyor ve paralel hareket ettikleri görülüyor. Kısacası Irak’ta gevşek bağlarla birbirine bağlı Kürdistan-Sünnistan-Şiistan konfedere yapılanması şimdilik ABD ile Türkiye’nin hatta İran’ın üzerinde uzlaştıkları formül olarak görünüyor. ABD şunun bilincinde; Türkiye ve İran olmadan Irak’ta yeni hükümeti kuramaz çünkü Şiiler İran’ı karşılarına alarak ve Sünni Araplar ile Kürtler de Türkiye’yi karşılarına alarak adım atmazlar.

Rusya ise İran-Suriye gibi bölgesel müttefikleri nedeniyle bağımsız Kürdistan’a şimdilik sıcak bakmıyor. Bağımsız Kürdistan demek, Rusya’nın Suriye üzerinden de benzer bir süreçle yüzleşmesi olacak. IŞİD’in Irak’tan Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü içeren geniş alanda egemenlik hesabı, Rusya’nın hem Şii müttefiklerinin ve hatta hem de son yıllarda ilişkilerini güçlendirdiği İsrail’in hesabına gelmez. Bağımsız Kürdistan’ı bölgesel çıkarlarına uygun gören ve destekleyeceğinin işaretlerini veren İsrail’in ise, Irak’ın parçalanmasıyla doğacak olan Sünni devletin Suriye ve Ürdün’ü de egemenlik sahası olarak ilan etmesi kendisini düşündürüyor. Bütün bunlara rağmen Rusya bölgeye dönük hesapları nedeniyle Kürtleri, dolayısıyla bağımsız Kürdistan’ı da B planıyla tanımaya dönük işaretler de veriyor.

İran ölümüne “Irak birliği” derken Türkiye Bağımsız Kürdistan’a daha esnek mi bakıyor? 

Siyaseten pragmatist davranabilen İran Kürdistan bağımsızlığına iki nedenle ölümüne karşı duruyor.

Birincisi; Irak parçalanırsa kurulacak olan Sünni IŞİD devletinin, İran’dan Irak-Suriye-Lübnan’a uzanan Şii Hilali arasına hançer gibi gireceğinden dolayı karşıdır. Daha şimdiden bile IŞİD’in Irak ile Suriye arasında egemenlik kurmuş olması Şii eksenin lojistik akışını olumsuz etkiliyor. Üstelik Kürtlerinde Sünni olduğu gerçeği dikkate alınırsa Şii hilali arasına birden fazla Sünni devlet yerleşmiş olacak ki İran bölgesel egemenlik hesapları nedeniyle buna karşı duruyor.

İkincisi ve önemlisi; bağımsız Kürdistan’ın diğer parçalar gibi Doğu Kürdistan’ı da hareketlendireceği dolaysıyla kendisinin de parçalanmayla yüzleşeceği korkusu.

Üçüncüsü; İsrail’in bölgesel hesapları nedeniyle İran Güney Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı duruyor. Kısacası İran, son üç yıldan beri militanca ve büyük mali kaynaklar harcayarak Suriye üzerinden savunduğu Şii eksenin birliğini şimdi Irak üzerinden de korumak istiyor, dahası ölümüne direniyor.

Kürt siyaseti İran deyip geçmemeli, İran’ı özenle izlemelidir. İran bir yandan önlenemez gerçeklik olarak gördüğü bağımsız Kürdistan’ın kendisi üzerindeki etkilerini göğüslemeye hazırlanıyor ama aynı İran kendini tehlikede gördüğünde, kendisiyle birlikte bölgeyi özelde de Kürdistan’ı ateşe verebilir. İran, Güney Kürdistan’ın iç siyaset dengeleri üzerinde oynayabilmenin yanı sıra Sünni Kürt ile Şii Arap çatışmasını körükleyebilir ve Şii Araplar üzerinden kavgayı Kürt-Arap çatışması zeminine çekerek Arap milliyetçiğini arkalamak isteyebilir vb.

Türkiye ise tarihsel olarak bölgesel rakibi olan İran ile Kürdistan üzerinde yine aynı ikili hesapla hareket ediyor.

Birincisi; bölgeye dönük Şii-Sünni eksen kavgasının öne çıktığı her adımda Sünni Kürtlerle ortaklaşmak.

İkincisi; kendisinin de geleceğini derinden etkileyecek yani parçalanmayla yüz yüze bırakacak olan Kürdistan bağımsızlığı karşısında ise gerektiğinde İran ile ortak hareket etmek.

Şii eksene karşı Kürtler, Güney Kürtleri özelde de KDP bölgedeki en önemli müttefiki olsa da ikinci şıktaki durumu da gözden kaçırmıyor. Bu ikili politika ekseninde Türkiye bugün “Irak birliği” derken de yarına yani bağımsızlığa da hazırlık yapıyor! İran kadar katı durmuyor ancak akıntının görünür yüzünde yansıttığı gibi bağımsız Kürdistan’ın hamisi filan da değil esas politikasını Irak’ın birliği oluşturduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. 

V- Kürdistan parçalarının örtüşen geleceklerinin Kürt siyasetine çıkardıkları davetiye!

ABD, Rusya gibi küresel güçlerin ya da Türkiye, İran gibi bölgesel devletlerin bağımsız Kürdistan konusunda hazır olup-olmamaları önemli ama asıl önemli olan Kürtlerin ne istedikleri ve neye hazır olduklarıdır çünkü tayin edici olacak olan budur. Kendileri ne yapmalı ki bölgesel, küresel aktörleri atacakları bağımsızlık adımlarını tanımaya zorlasın? Kürtlerin esas meseleleri budur. Bu açıdan Kürdistan parçalarının örtüşen gelecekleri Kürt siyasetinden şunları talep ediyor:

Bir, KDP, PKK ve YNK başta olmak üzere tüm parti ve örgütler; “biz Kürdistanlılar kendimiz olmalıyız” yaklaşımıyla Türkiye, İran, Irak ve Suriye rejimleriyle olan siyasi ilişkiler yeniden ele alınmalı. Daha özgün bakıldığında; KDP Türkiye ile YNK ve PKK İran ile ve PKK Suriye Esad rejimi ile ilişkilerini yeniden dizayn etmeli.

İki; Kürt siyasetinin, hareketlenen Kürdistan jeopolitiğine uygun yön tayin etmesidir. “İllaki gelişmeler belirttiğimiz gibi yaşanacak” türünden hayatı teoriye uydurmaya zorlamadan, Kürt siyasetinin özellikle de Güney ile Batı Kürdistan siyasetinin önce kendi içerisinde sonra parçalar arası ortaklaşmayı gerçekleştirmeleri gerekir. PKK’nin “ulus devlet istemiyorum, o geride kaldı” türünden hayatı teoriye uydurma ısrarından vazgeçerek Kanton siyasetini geride bırakması hem kendisinin hem de Kürt halkının yararına olacak.

Üç; Bugün Güney ile Batı’nın kendi iç birliklerini pekiştirmeleri başta gelmek üzere parçaların ulusal demokratik birlikleri üzerinden Ulusal Kongre’nin yaratılmasına yönelmek bir diğer davettir. Böyle bir adım Kürt halkının özgürlük mücadelesine büyük ivme kazandıracak.

Dört; Güney’de Peşmergeyi KDP ve YNK’nin yerel milisleri olmaktan çıkartarak merkezi orduya dönüştürmek ve Batı Kürdistan’da ise, YPG üzerinde somutlaşan askeri gücü “Destayi Bilindi Kurd” altında tüm partilerin ortak savunma gücü haline getirmek parçaların örtüşen geleceklerinin bir diğer daveti!

Beş; Güney’de, Kerkük dahil idari yapısı dışında bulunan kentlerde Peşmergenin kurduğu fiili denetimden geri adım atmadan referanduma gidilerek Kürdistan yönetimine resmen de bağlanmalarını gerçekleştirmek… gibi yeni adımlarla bağımsızlığa hazır olmak!

Bütün bunlarla bugün defacto devlet olan Kürtler yarın, belki yarından da erken bir zamanda bağımsız devlet kurabilir veya bir süre konfedere bir yapılanmaya evet diyebilirler. Bunu Kürt siyasetinin gücü kadar bölgesel ve küresel güç dengeleri belirleyecek.

Sonuç olarak: “Büyüyen IŞİD tehlikesiyle Güney Kürdistan tehdit altındadır ama birçok nedenle esas Batı Kürdistan risk altındadır” demiştim. IŞİD bölgede devletleşirse bu durum tüm Kürdistan’ı etkileyecek çünkü IŞİD’ın hedefinde başta Batı ile Güney Kürdistan’ın enerji kaynakları bulunuyor. Bu gerçeklik dikkate alınarak, “KDP, IŞİD ilişkisi” üzerine yapılan ve gerçeği yansıtmayan propagandaya son verilmeli. Örneğin, “KDP’nin, YPG’nin tasfiye edilmesinde IŞİD’e silah-cephane konusunda destek verdiği gelen bilgiler arasındadır” gibi gerçek dışı söylemlere kulak verilmeden ulusal birliğe odaklanılmalı. Bu amaçla Batı Kürdistan’da PKK ile KDP yanlısı partiler dahil herkesi kapsayan “Destayi Bilindi Kurd” altındaki geniş ulusal birlik yeniden işlevli kılınmalı.

Maliki’nin dikta rejimi karşısında, Güney Kürtleri ile Sünni Arapların çıkarları yer yer örtüştü tıpkı daha önce Saddam rejimine karşı Kürtlerle Şii Arapların yakın davranmaları gibi. Bu örtüşme Kürt hükümetinin özelde KDP’nin IŞİD ile ilişkilenmesini mi getirdi? Hayır, bu söylenemez! Haşimi ve bölgedeki Sünni Arap liderlerle ilişkiler IŞİD ile ilişki olarak okunursa yanlış olur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.