22 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir18°C
  • Berlin2°C

KREPON KÂĞIDININ EN MİLLÎ BİLEŞİMİ

Roni Margulies

02 Kasım 2011 Çarşamba 11:56

Bayrak, marş, merasim ve krepon kâğıdı meraklıları için ekim sonuyla kasım başı çok güzel, çok heyecanlı bir dönem.

Bir de herhalde Çin’deki Türk bayrağı imalatçıları ve buradaki ithalatçılar için çok güzel, çok kârlı günler bunlar.

Önce 29 Ekim, arkasından 10 Kasım.

Arada mehmetçikle ilgili bazı olaylar da olunca, bayrak yarışı gerçekten heyecanlı bir hale geliyor. İzlemeye doyamıyor insan.

Bokstaki farklı sıkletler gibi, bayrak yarışında da “En yüksek binanın en üst katından sallandırılan en uzun bayrak”, “En büyük binanın en solundan en sağına kadar uzanan en geniş bayrak” gibi farklı farklı kategoriler var mı acaba? Veya “En yüksek bayrak direği”, “Bayraklarla en yaratıcı şekilde süslenmiş kunduracı vitrini”.

Lise öğrencisi olduğum günlerin üzerinden epey zaman geçti, ama şu aralar okullarda da bir heyecan kasırgası yaşanıyor olduğunu tahmin edebiliyorum.

“Atatürk büstü ile kırmızı krepon kâğıdının en millî bileşimi” dalında sınıflar ve okullar arası rekabetin çok yırtıcı olacağı açık.

İlkokulda okurken yediğim en büyük fırçayı bir 10 Kasım günü yemiştim. Öğretmen günün anlam ve önemini sorduğunda, her Türk gencinin askerlik yaparken öğrendiği “Hiçbir koşulda gönüllü olmama” ilkesini henüz öğrenmemiş olduğum için, salak gibi parmak kaldırmış ve “Bugün Büyük Atatürk’ün ölümünü kutluyoruz örtmenim!” demiştim.

Yemin billâh ederim, isteyerek olmamıştı. Allah filan da söyletmemişti. Belli ki, çocuk kafam okulda bayrak, merasim filan olunca bunun “kutlama” anlamına geldiğini düşünmüş.

Bunu yazmamın nedeni, sevgili okurlarımı ikaz etmek. Lütfen çocuklarınıza “kutlama” ile “yas” arasındaki farkı iyi öğretin. Gerekirse, “millî sevinç bayrağı” ile “millî üzüntü bayrağı” arasında bir ayırım yapın, kâğıt kalem kullanın, fotoğraflar kullanın, nasıl yaparsanız yapın, ama muhakkak yapın. Çünkü bu ikisini karıştırırlarsa yiyecekleri fırça çok ağır olacaktır. Bakın, ben ellimi geçtim, 10 Kasım 1962 günü yediğim fırçayı hâlâ unutamıyorum.

Millî kutlama ve/veya yas günlerinde, bayrak yarışları kızışırken, yarışma jürileri gece gündüz toplantı halindeyken, yapılmaması gereken başka şeyler de var.

Örneğin, ikide bir halay çekmemenizi öneririm. Veya dayanamıyorsanız, ille de çekecekseniz, cebinizde birkaç bin lira para bulundurmanızı tavsiye ederim.

İki üç hafta önce bizim gazetede okumuştum, gözünüzden kaçmışsa tehlikeye düşebilirsiniz, aktarıyorum:

İstiklal Marşı’nda Halay Çekmek 3 bin 600 Lira.

Ankara'da Sıhhiye Meydanı'nda 2009’da düzenlenen 1 Mayıs mitinginde İstiklal Marşı okunduğu sırada saygı duruşunda bulunmayıp halay çekmeye devam ettiği ileri sürülen Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üyesi 33 kişiye toplam 118 bin 800 lira para cezası kesildi.

‘İstiklal Marşı’na hakaret’ suçlamasıyla haklarında altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla dava açılan 33 kişi, tutuksuz yargılandıkları davanın karar duruşmasında Eskişehir 4. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 300/2 maddesini ihlal ettikleri gerekçesiyle önce altı ay hapis cezasına çarptırıldı.

Ardından cezayı para cezasına çeviren mahkeme, her sanık için 3 bin 600 Lira para cezası verdi.”

Bilmem ikaz etmeme gerek var mı, şöyle bir savunma geçerli değildir, hiçbir mahkemede kabul görmez: “Hâkim Bey, İstiklal Marşı’nı duyduğumda o kadar heyecanlanıyorum, o kadar coşuyorum ki, halay çekmeden duramıyorum, elimde değil. Bir de her yerde şanlı bayrağımız dalgalanıyor ya, vallahi içim içime sığmıyor. Saygı duruşu bir yana dursun, bazen horon bile tepebiliyorum.”

Mahkemede “saygı” ile “ifrat” arasındaki farkı tartışmaya açmanızı da önermem.

Faydası olmaz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.