KPSS REZALETİ VE MUTSUZ İNSANLARIN FERYADI
Ersin Tek
22 Ağustos 2010 Pazar 14:12
Bu ülkenin eğitim meselesi gereğinden fazla çetrefilli ve sorunlu. Aşağı Tükürsen Sakal, Yukarı Tükürsen Bıyık…
Sistemin en kirli, en acımasız yüzüdür eğitim meselesi. Bu kirli düzenin devamını sağlayan can damarı…
Eğitim meselesini konuşmak, bu ülkedeki her bireyin zihin dünyasına, anlam dünyasına, umut dünyasına dokunmak anlamına geliyor. Onun için çok boyutlu ve acı sonuçları olan bir mevzu.
Gerçek şu ki; bulanık ve kirli zihinler, anlamın kendisinden yoksun sürüler çoğalıyor. Bundan başka bir işe yaramadı bu eğitim sistemi.
Ve ne yazık ki, sistemin amaçladığı bu kirlilik, hepimize sirayet etmiş bir durumda. Hem de fazlasıyla. Çünkü hepimiz, öyle ya da böyle bu eğitim sisteminin çarkından geçtik bir şekilde. Öğütüldük, aldatıldık, sömürüldük, ezildik, aptallaştırıldık…
Çok sinsi ve acımasız bir şekilde oluverdi bütün bunlar. Bir anlam bile vermedik başımıza gelenlere. Düşüncelerimizi, duygularımızı, inançlarımızı hiç acımadan öğüttüler, un ufak ettiler her şeyimizi. Kaybettik kendimizi...
Hafızamızı güzelce sıfırladılar. Dünü bile hatırlamaz olduk. Sonra da kendi oyunlarını tekrar tekrar oynadılar.
Darbe Anayasa değiştirme sürecindeki yaklaşımlara, yaşananlara dikkatlice bir bakın, bu eğitim sisteminin acı meyvelerini göreceksiniz.
KPSS sonuçlarının açıklanmasıyla beraber büyük bir skandal patlak verdi. Tam bir rezalet...
Önce KPSS’de soruların çalındığı iddiası ortaya atıldı. Daha sonra ortaya çıkan gerçekler, işin vahametini gösterir gibiydi. Büyük bir kalpazanlık çetesi ve kirli sistemin parıltıları görünüyor. Ve bu iş yargıya kadar gidecek gibi.
120 tane eğitim bilimleri sorusunun yeni ve değişik bir formatta hazırlandığı ve zor olduğu halde, bu soruların tamamının yüzlerce kişi tarafından doğru yapıldığı ortaya çıktı. Bu dikkat çekici bir husustu. Daha sonra, aynı evde yaşayanların(yaklaşık 20 kişiye yakın) 110 üzeri net yaptığı bilgisi ortaya çıktı. Çok ilginç, değil mi? Bunların içinde, geçen sene çok kötü puan alanlar, bu sene soruların tamamını doğru yapmış. Rastlantı ya da başarı deyip geçmek, ne mümkün…
Bir sene boyunca bu soruları düşünüp hazırlayan uzmanlar bile, bu sınavda üç dört soruda yanlışlık yapmış! Bir iki tanesi soru olarak, bir iki tanesi de cevap şıkkı olarak yanlış. İki tane doğru cevabı olan soru vardı mesela.
Hani insan soramadan edemiyor. Bu yanlışlara rağmen, cevapların hepsi nasıl doğru olarak hesaplanabilir ki? Soruları hazırlayanlar bile bu yanlışları yaparken, birileri nasıl ful doğru yapmış oluyor? Ya bu soruları boş geçenlerin durumu?
Tabi bu kadarla da kalmıyor. Daha bir dizi tuhaflık var.
Tuhaf olan bir şey daha; soruların tamamını doğru yapanların çoğunun aynı dershanelerden -daha doğrusu aynı cemaatten kişiler- olduğu söyleniyor. Bu kişilerin soruların tamamını doğru işaretlemesi üstün bir başarı veya rastlantı olamaz herhalde.
Sadece bu kadar da değil, matematik mezunlarının matematikten boş bıraktığı ve yanlış yaptığı sorular olmasına rağmen, çoğu sözel mezunlarının matematik sorularını ful doğru yapması? Artık bu kadarına da pes yani...
Anlayacağınız çok kirli kokular var. Ama bu durum, ÖSYM başkanı için gayet normal bir durum gibi.
Çünkü ÖSYM başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan bu iddiaları kabul etmiyor. Bu iddialar için: ‘‘Mutsuz insanların feryadı’’ diyor.
Şimdi ne demeli buna. Bu ne utanmazlık, bu ne aymazlık?
Tabi kendisi mutlu... Neden mutlu olmasın ki, ÖSYM başkanlığı koltuğuna yerleştirmişler. Oh ne rahat! Milyonlarca kişinin çektiği sıkıntı, stres kimin umurunda? Eğer bu yöneticiler biraz düşünseydi, böyle bir sınavın var olması bile mutsuz olmak için yeterli bir sebep olduğunu anlardı. Nerede o düşünce…
Kendisi gibilerin o koltuklarda ahkâm kesmeleri, akılsızca savunma yapmaları, bu ülkenin insanlarını mutsuz ve isyankâr etmesinde, ne yapsın.
Sayın başkan! Aslında insanların en bahtsızı, en mutsuzu, başka insanları sefil, çaresiz etmekle mutlu olduğunu zannedendir. Duyurulur.
ÖSYM diğer sınavlarda da yanlışlıklar yaptı. Tercih kılavuzunun hatalı olmasından tutun… Ve aynı yarımağan, bunun içinde bir TV kanalına şunları diyordu: ‘‘Çok kısa zamanda çok iş yapıldığı için hatalar yapıldı. Personel sayısı az. Bunlar insan hatasıdır. Bu hataların çok abartılmaması gerekiyor.’’
O sınavlar için toplanan paraların haddi hesabı yok. Ne işe yarıyor o paralar? Eğer eğitim faaliyetleri, sınav hazırlıkları için gerekli elemanınız yok ise, o zaman yıllardır ne yapıyordunuz, nasıl yapıyordunuz bu işi? Niye bugüne kadar çıkıp söylemediniz bu eksiklikleri?
E, tabi her şey yolunda gidiyordu. Hatalar, hırsızlıklar, şebekeler bu kadar göze batmıyordu.
Korkarım bu düzen böyle sürüp gidecek. Savaşa, silaha, bombaya milyar dolarlar harcayan, dağı taşı bombalamayı başarı sayan bu devletin, eğitime ve bu ülkenin geleceğine ayıracak bir bütçesi yok. Hiç olmadı ve olamayacak da.
Geriye ah vah etmek kalıyor vatandaşa. Ah vah etmeye devam. Belki kendiliğinden düzelir?
Şimdi, bunca gaflete mi yanalım, ikirciklikli yaklaşımlara mı, parası ve gücü olan bir grubun üyesi olmadığımıza mı, emeğimizin sömürülmesine mi, bütün umutlarımızın yıkılmasına mı, bir sene daha bu stresi çekeceğimize mi, yoksa bu ülkenin geleceğinin böyle hırsızlıklarla, rüşvetle, kopyayla göreve gelmiş samimiyetsiz, ikiyüzlü, vicdansız kişilerin elinde dönüp dolaşmasına mı yanalım?
Hangi birine yanalım şimdi.
Bunca çelişkiler içinde ve bu hırsızların, bu samimiyetsiz kişilerin öğretmen olacağı bir memlekette, büyük adamların çıkacağını düşünmek ve mutlu bir geleceğin hayalini kurmak aptalca olur.
Fırsat eşitsizliği üzerine kurulmuş eğitim kurumlarından ve bunları yöneten dar kafalı kişilerden kurtulmadıkça, hiçbir kişi veya kurum doğru iş yapamayacaktır asla, hatalar, aptallıklar azalmayacak, hiçbir şey değişmeyecek. Her şey yarım yamalak ve yalan üzerine dönecek hep.
Bu ülkede her kurumda, her sınavda, her alanda, böyle şeyler dönüyor; torpil, rüşvet, adam kayırma, kadrolaşma, çalma, emek sömürüsü, yalan, vs…
Neden böyle?
Çünkü zihin olarak hepimiz, işimizin daha kısa sürede, daha kestirme yollardan, daha ucuza sağlanması için bu yanlış yollara tenezzül ediyoruz. Sabır yok, kul hakkını düşünen yok. İstisnasız hepimiz bu duruma düşmüşüzdür. Yani bu duruma yol açan, bizim bu hâlimiz; sistemin iman sinirlerini çektiği ve duyarsızlaştırdığı bizler… Kimse kendini temize çıkarmasın. Kabul edin, gırtlağa kadar çamura saplanmışız.
Ve kimse, bir Robin Hood beklemesin. Öyle biri yok. Kimse bu duruma dur demeyecek, diyemez de. Ne bir siyasetçi, ne bir vatandaş, ne de bir başkası. Çünkü herkes bu kirli düzenden besleniyor. Çark böyle dönüyor. Çark eskisi gibi dönmez ise kendisinin de zarar edeceğinin bilincindedir herkes.
Bu sözler karamsarlık belki, ama gerçek bu.
Efendim bu ülkede herkes böyle, sistem böyle işliyor, ben ne yapayım, ben mi kurdum bu düzeni deyip, hemen de kendimizi aklamaya çalışırız. Bu savunma mekanizması çok acınası ve iğrenç…
Kimse bir başkasını kandırmaya çalışmasın; Sadece kendinizi kandırırsınız, o kadar.
Bu son skandal, kadrolaşmanın kıyıdan görünen yüzüdür. Aslında kadrolaşma, bu memlekette her dönem son gaz vardı. Nihayetinde şu an devletin başındakiler, kendilerinden öncekilerin yaptığı bu kadrolaşma örneklerini, son dönemlerde meydanlarda açık açık dile getiriyorlar.
Yarın da başkaları bunların yaptıklarını dillendirecek…
Rantı yemenin, ülke kaynaklarına ortak olmanın, devletin içine çöreklenmenin kavgasıdır bu. Hiçbir mevki boş kalmamalı çünkü. Biri gider başka biri gelir. İşin özünde bu güç dengesi var. Var olan sistemi ele geçirmek içindir bunca mücadele, bunca haksızlık, bunca ikiyüzlülük, adım adım.
Sözün özü; bütün bu kötü gidişatın asıl sorumlusu, içine doğduğumuz bu eğitim sistemidir. Bu eğitim sisteminin günahı büyük. Bu skandalla beraber, bu çürümüş eğitim sistemin kirli yüzü daha çok su yüzüne çıkmış gibi görünüyor.
Eğitim meselesi, devletçi, tek tip düşünen, işlevsiz kalmış, Allah’tan, adaletten uzak olan tüm ideolojilerden arındırılmış bir şekilde, sil baştan ele alınmalı, yeniden yapılandırılmalı. Tarafsız ve alanında uzman kişiler yapmalı bunu.(Doğrusu, böyle uzmanların var olduğuna da pek inancım yok!)
Eğitimden kopuk, fikri veya ameli bir meselenin olduğu düşünülemez. Onun için eğitim-teori ve pratik- meselesinin geniş bir pencereden görülüp anlaşılması, çözümlenmesi ve nihai bir sonuca ulaştırılması gerek. Aksi takdirde bütün bu haksızlıklar anlamsız bir boşluğa dönüşecek ve daha çok hakikatten uzaklaştıracaktır bizi.
Bu değişimi de öyle duygusal, şovenist ya da propagandist bir eğitim anlayışı ile düzeltemezsiniz. Çünkü bu eğitim sistemi de böyle inşa edilmişti. Sonuçlarını görüyoruz işte.
Yapılması gereken şey, evrensel düzen ve değerlerin uygulanmasına yönelen bir toplumun oluşmasını sağlamak öncelikle… Bunun içinde, insani olan bir dirilişin-feryadın- yükselmesi gerekiyor. Hep beraber ve güçlü bir şekilde…
Yoksa bu sınav rezaletleri, bu dolandırıcı mantıklar, bu samimiyetsiz inançlılar, bu haksızlıklar, bu ahmak yöneticiler hiç eksilmeyecek. Mutlu bir gelecek talebimiz, sadece bir hayalden, bir sözden ibaret olacak ve ‘mutsuz insanların feryadı’ yaftası üzerimizde kalacak…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.