KÖTÜ İNGİLİZLER, İYİ TÜRKLER
Serdar Kaya
12 Ağustos 2012 Pazar 07:15
İtilaf devletleri, ne Sevr’de, ne de Lozan’da, Türkiye’yi kaldıramayacağı bir yükün altına sokmayı hedeflediler. Sevr’in 231. maddesi, konunun bu yönünün bir özeti gibidir. İlgili madde, (anlaşma metninin bütününden koparılarak ele alınması bir parça problemli olsa da) özetle, Türkiye’nin saldırgan ülkelerle bir olup girdiği savaştan yenik çıktığını, bunun neticesinde tazminat talepleriyle karşı karşıya kaldığını, ancak böyle bir ödeme yapabilecek ekonomik güce sahip olmadığını, dolayısıyla da, İtilaf devletlerinin tazminat taleplerinden (kimi istisnalar haricinde) vazgeçtiklerini ifade eder.
Sevr’deki bu gibi (Osmanlı Devleti lehine yorumlanabilecek) maddeleri resmî söylemin sunduğu çerçevede izah edebilmek pek mümkün değildir. Çünkü, resmî söylem, İtilaf devletlerini, Osmanlı Devleti’ni esir etme adına elinden geleni ardına koymayan, hatta bundan adeta zevk duyan kötücül aktörler olarak resmeder. Bu problemli tasvir, aradan geçen bir asra yakın zamanın ardından ilgili dönemin Türkiye’de hâlâ rasyonel bir şekilde değerlendirilemiyor olmasının en büyük sebeplerinden biridir.
Devletin korku filmi
Resmî söylemin Sevr anlatısı bir korku filmi formatındadır. Bu film, (tıpkı Yeşilçam filmlerindeki gibi) ya tamamen iyi, ya da tamamen kötü olan karakterler içerir. Filmde, grinin tonlarına yer yoktur. Filmin kötü karakterleri, İstanbul’u işgal eden, Anadolu’yu paylaşma planları yapan ve bu planlarını Sevr ile uygulamaya koyan İngilizlerdir. İyi karakterler ise, sınırlı imkânlarla vatan müdafaasında bulunarak hayatta kalma mücadelesi veren Türklerdir.
Böyle bir çerçeve, olayların nasıl olup da o noktaya geldiği konusunu tamamen dışarıda bırakır. Daha da tuhaf olan, resmî söylemin, sanki kısa bir süre öncesine kadar birbirleriyle savaşmakta olan iki silahlı güçten değil de, iyi ile kötünün mücadelesinden söz ediyormuş gibi yapmasıdır.
Burada gözardı edilen bir diğer önemli nokta da, kötücüllük ile rasyonellik arasındaki farktır. Bu fark, önemsiz bir fark değildir. Şöyle ki, kötücül aktörler sadisttirler ve kötülüğü sırf kötülüğün hatırına yaparlar. Rasyonel aktörler ise, sadist değil acımasızdırlar ve amaçlarına ulaşma adına kimi zaman kötülük de yapmaktan çekinmezler.
Devletler, kötücül değil, rasyonel aktörlerdir. Zira, çoğu zaman kendi öncelikleri ve menfaatleri doğrultusunda hareket ederler. En büyük suçları işlerken dahi, kötülük onlar için bir amaç durumunda değildir. Örneğin, İttihatçıların I. Dünya Savaşı yıllarındaki kimi politikaları her ne kadar korkunç olsa da, kötülük yapma isteğinin değil, soğuk ve acımasız bir rasyonelliğin sonucudur.
Rasyonel devletler, irrasyonel vatandaşlar
Devletler kendileri rasyonel olsalar da, vatandaşlarını irrasyonel kılmak isteyebilirler. Bu da yine rasyonel bir politikadır. Çünkü, mantıklarından ziyade duygularıyla hareket eden insanlar, yönlendirilmeye daha müsait olurlar. Böyle insanları bir masala inandırmak, bu masal üzerinden üretilen kahramanlara taptırmak ya da hiçbir zaman yazılmamış olan kimi anlaşma maddelerinin tekrar yürürlüğe girmesiyle korkutmak daha kolaydır.
Dahası, irrasyonel insanlar, kendilerine sunulan kurguyu sorgulamaktan ziyade savunma eğilimindedirler. Böyle bir insan (sözgelimi) Sevr Anlaşması metninde İtilaf devletlerinin Anadolu’yu paylaşmalarını öngören herhangi bir madde bulunmadığını duyduğunda, anlaşma metnini okuyarak bu argümanın doğruluğunu sınamak yerine, tepki göstermeye yönelir. Bu tepkinin nedeni, kişinin, zihnindeki kurgunun tehdit altına girdiğini hissetmesidir. İlgili kurgunun kişi için ifade ettiği anlam derinleştiği ölçüde, bu muhafazakâr tepki de sertleşir. Dolayısıyla, “İtilaf devletleri neden Anadolu’yu paylaşmak istesinler” ya da “Biz bütün dünyanın gözünün Anadolu’da olduğundan neden bu kadar eminiz” gibi sorular, Türkiye özelinde basit birer soru değil, ciddi birer tehdit durumundadır.
Hâlbuki, insan kulaklarını ne kadar tıkasa da, sorular geçerliliklerini yitirmez.
Sonsöz
Türkiye halkını İngilizlerin geldikleri gibi gittiklerine inandırmak durumunda olan resmî söylem, Sevr’de İtilaf devletlerinin Anadolu’yu paylaştıkları gibi gerçek dışı bir iddiada bulunmak durumundadır. Zira, bu sayede, İngilizlerin baştan zaten talep etmedikleri bir şeyi onlara vermemiş olmak büyük bir başarı hâline gelir. Bu propagandanın diğer yönü ise, İngilizlerin istediklerini başından beri gizlemedikleri, hatta uğrunda savaşı göze alacaklarını açıkça belirttikleri Musul konusunu gözlerden mümkün mertebe uzak tutmaktır.
Resmî söylem, yedi düveli böyle böyle dize getirir.
Sevr’in 231. maddesinden alıntı
“Turkey recognises that by joining in the war of aggression which Germany and Austria-Hungary waged against the Allied Powers she has caused to the latter losses and sacrifices of all kinds for which she ought to make complete reparation./ On the other hand, the Allied Powers recognise that the resources of Turkey are not sufficient to enable her to make complete reparation./ In these circumstances, and inasmuch as the territorial rearrangements resulting from the present Treaty will leave to Turkey only a portion of the revenues of the former Turkish Empire, all claims against the Turkish Government for reparation are waived by the Allied Powers, subject only to the provisions of this Part and of Part IX (Economic Clauses) of the present Treaty.”
Alıntının Türkçe çevirisi
“Türkiye kabul eder ki, Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın Müttefik Güçlere karşı başlattığı saldırgan savaşa katılmak suretiyle Müttefik Güçlerin her türden zarar ve kayıplara uğramalarına neden olmuştur, ve bu zarar ve kayıpları eksiksiz olarak tazmin etmek zorundadır./ Diğer yandan, Müttefik Güçler, Türkiye’nin kaynaklarının eksiksiz tazminatta bulunmasını mümkün kılacak yeterlilikte olmadığını takdir ederler./ Bu şartlar altında, ve bu anlaşma Türkiye’ye eski Türk İmparatorluğunun gelirlerinin sadece bir kısmını bırakacağından ötürü, Müttefik Güçler, Türk hükümetine yapılan bütün tazminat taleplerinden bu ve 9. bölümdekiler (Ekonomik Maddeler) hariç vazgeçerler.” (Çeviri bana ait.)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.