KÖŞE YAZARLARININ KÜRDİSTAN RAHATSIZLIĞI
Ersin Tek
26 Temmuz 2012 Perşembe 19:15
Kürtlerle-Kürdistan’la- ilgili olumlu veya sıradan sayılabilecek her gelişmenin ardından başta Türk medyası olmak üzere, siyasetçisinin, sanatçısının, aydınının, cahili cühelasının, alayının korku salgıları hemen iş başı yapıyor.
Trajik bir yazgı.
Bu korkular, bu ülkenin kuruluş ideolojisiyle beraber oluşmuş ve sürmekte olan iktidar/rant kavgasının bir devamıdır. Hiç bitmeyecek. Bu durumu tahlil etmek başka bir yazıya kalsın.
Sonra bakıyorsunuz ki medyada bu korku salgılarının ardından geleceğe dair kehanetler, endişeler, faşist salyalar ve o meşhur eskimez senaryolar ortaya dökülmeye başlıyor.
Bazısının Kürtlere dair gizli ajandası, bazısının sinsi ve eğreti duran kardeşlik telakkisi, bazısının ilkesiz özgürlük teraneleri…
Her biri diğerinden daha iğrenç.
Ne yazık ki bu ülke tarihi böylesi iğrenç ve tiksinti verici kafalarla doludur. Bugüne kadar bu iğrençliğin önü alınamadı, bundan sonra da alınması zor. Bu iğrençlik, kimlikleşmiş bir bilinç haline dönüşmüş durumdadır.
Hadiselere gerçekçi ve adaletli baktığınızda bugüne kadar Kürtler üzerine yazılıp-çizilen tüm senaryoların birer yanılgı ve ferasetsizlikten ibaret olduğu görülecektir. Bu durum, yazanların-konuşanların katı-dar ideolojik bir algıya sahip kişiler ve iktidarlara bağımlı asalak bir yaşamları olmaları hasebiyledir.
Bu dar kafalıların bugüne kadar Kürtlere karşı sürdürülen inkâr, asimilasyon, ezme, sömürme, parçalama, kişiliksizleştirme, pasifleştirme ve imha politikalarının oluşumunda ve yürütülmesinde nasıl bir görev üstlendikleri bizlerce malumdur.
İster Muhafazakârı, ister Sosyalisti, ister Liberali, ister Demokratı, ister Kemalisti, ister Milliyetçisi olsun, mesele Kürt-Kürdistan- oldu mu, hepsinin ahlâkı aynıdır.
Bunların kullandığı hak, adalet, özgürlük, demokratikleşme, kardeşlik lafları birer safsatadan ibaret.
Usta, deneyimli,vicdanlı, demokrat, liberal, müslüman yazar vs. diye bize yutturulan bu köşe yazarları ideolojik tekçi masallarla büyümüş-uyutulmuş bir geçmişten geliyorlar; kendi yazdıkları kitaplarda kendileri itiraf ediyor geçmişlerini…
Bugün zapt ettikleri bu köşeleri nereden geliyor dersiniz?
Bu köşe yazarlarının bir kısmı yıllar yılı seküler ideolojilerin, bir kısmı da millileştirdikleri bir dinin taşeronluğunu yaptılar bu ülkede. Ortak noktaları, iktidar tapıcılığı ve korkaklık.
Halka üsten baktılar, halkın değerlerine saldırdılar, batıya yalvarmaktan geri durmadılar, yapay konular, yapay düşmanlar, uydurma dinler ürettiler kafalarınca ve sürekli iktidarın o zehirli sofrasından beslendiler, devletlûların bizzat hizmetkârlığını-uşaklığını yaptılar.
Böyle büyüdüler, böyle de çürüyüp gidecekler.
Hiçbir vakit ıslah olmadılar, olmayacaklar. Tutsak bunlar. Tasmaları kavi. Korkaklık, iktidar yalakalığı ve iğfal kabiliyeti bunların değişmez karakteri. Özgür olamayacaklar bu yüzden; ya iktidarın, ya kendi nefislerinin oyuncağı, kölesi olarak yaşamaya devam edecekler.
Ne kadar üzücüdür ki ülkenin kaybettiği bunca yıla, bunca cana, bunca maddiyata rağmen Türk toplumu hâlâ bu kişileri okuyor-dinliyor, onlara göre tavır belirliyor. O yüzden bu toplum bir yere varamıyor, yaşadığı felaketlerden, yanılgılardan, aldatmacalardan ders çıkaramıyor. Düşünmüyor. Böyle bir toplumun sonu helaktir.
Bugün Kürtlerin Suriye’de kendilerine ait olan iradeyi ve toprakları zalimlerden geri almalarını hazmedemiyor bu ülkedeki insanların büyük bir kısmı. Beyinlerine kazınmış yersiz korkular mevcut çünkü. Bu köşe yazarları bu korkuları palazlıyor habire. Gerçeği saptırıyorlar. Kürtler yönetime el koydu, Kürtler kalleşlik yaptı, Kürtler Esed’le anlaşmış, Kürtler bizim için tehlikeli olacak, bizim Kürtler de ister, falan filan tarzından provokatif yazılar yazıyorlar.
Bir kısmı yumurta kapıya dayanmış, Kürtlere haklarını verin başka çaremiz yok, yoksa misakı milli sınırları elden gidecek diye naralar atıyor.
Bu hassasiyet dolu milli ahmaklık karşısında Einstein’e rahmet okumak gerek, ahmaklık üzerine yaptığı o güzel tespitler için.
Bu köşe yazarları hayatlarının hiçbir döneminde Kürtlerden, özgürlükten, insani değerlerden yana taraf olmadılar. Yapıları gereği olamazdılar. Bazen öyle görünmeye çalıştılar. Göründükleri gibi değillerdi ama.
Kürtlerin arasına girdiler, Kürtler üzerine kitap yazdılar, egemen politik aklın ortaya attığı ‘Kürt sorunu’ kavramını işlediler, para kazandılar, itibar kazandılar, her defasında kalkıp Kürtlere akıl verdiler, istedikleri olmayınca da Kürtlere kızdılar, Kürtleri suçladılar, saldırdılar, aşağıladılar, anlamsız, tutarsız, realiteyle uyuşmayan sosyolojik öngörülerde bulundular, yazılar yazdılar, Kürtlerin halkla bağı olan kopuk elitist siyasileriyle oturup yıldızlara karşı nasıl içki içtiklerini, nasıl ağırlandıklarını köşelerinde ballandıra ballandıra anlattılar, bir taraftan da iktidarın kucağından/uçağından hiç inmediler, kalkıp demokrasi havariliğine soyundular, Kürtleri demokratik söylencelerle oyaladılar, uyuttular, pasifize ettiler, engellediler oysa; Kürtler özgürlük derdinde iken, bunlar ucuz dünyevi zevklerin ve aldatmanın derdindeydiler.
Bugünde aynı rolü oynuyorlar.
Mamafih bu kadar aldatma, bu kadar çelişkiye rağmen Kürt toplumunda bunların dostları ve hayranları hâlâ çok, ve bu gerçekliği görmüyorlar, görmek istemiyorlar.
Ama önemli değil, gerçekliği gören Kürtler daha çok.
Onca zaman geçti, dün dünde kaldı, Kürtler saftır, yapılan her şeyi unutur zannediyorlar. Ama hayır, hiçbir şey dünde kalmadı, kalmayacak, yapılan hiçbir şeyi unutmayacak Kürtler, hele de kendilerini aldatanları asla unutmayacak, hesabını soracaktır. Herkes günahının bedelini ödeyecek. Devran dönüyor nasıl olsa.
Kürtler o günü bekliyor, yakındır...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.