23 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara1°C
  • İzmir8°C
  • Berlin3°C

KORKMAK

Ahmet Altan-

06 Mayıs 2011 Cuma 14:08

Kürt meselesi öyle siyasi hesaplarla kurcalanacak bir mesele değil.

Siyasetçiler kendi kafalarında çeşitli zamanlamalar, düzenlemeler, takvimler, planlar oluşturabilirler ama hayat onların “zamanlamasına” uymuyor.

Birdenbire hep birlikte yeniden kanlı bir belanın kıyısına geliveriyoruz.

Önce, PKK’nın ateşkes ilan etmesine rağmen askerî birlikler hiç gerekmediği halde gidip Dersim’de yedi PKK’lıyı öldürdü.

Buna kimin, niye, hangi amaçla karar verdiği anlaşılamadı.

Bir anda ortalık gerildi.

Dün Diyarbakır bir şehir halinde yasa gömüldü.

Böyle “bir olayla” gerginliğin tahminlerin üstünde artmasını anlayamayanların, yaşanan her olayın “otuz yıllık bir savaşın” yarattığı harabiyetin üstüne eklendiğini kavramaları lazım.

Ardından, “PKK’lı olduğu söylenen” bir grup gidip Kastamonu’da bir polisi vurdu.

Böyle bir saldırının niye gerçekleştiğini de anlamak mümkün değil.

İmralı’da devletl-Öcalan görüşmeleri “açıkça” sürerken böyle bir eylem nasıl bir sonuç yaratacak, bu “müzakerelerin” olumlu bir yönde gitmesine yardım mı edecek?

Hayır, tam aksine.

Üstelik bu saldırının yapılacağı daha önceden bilindiği, Emre Uslu bunu geçen hafta yazdığı halde, Kastamonu gibi yerde böyle bir cinayetin işlenmesi yaşanan olayların tuhaflığını daha da arttırdı.

Bu iki olay, “Kürt meselesini ben kafamdaki hesaplara göre çözerim” diyen bütün siyasetçilere açık bir mesaj aslında.

Hayatın kontrolünü elinizde tutamazsınız.

Ne Türk politikacılar, ne Kürt politikacılar hayatın akışını kontrol edebilir.

Meseleyi orasından burasından çekiştirirken, gerginliklerden oy devşireyim derken, olaylar kimsenin denetleyemeyeceği boyutlara zıplayıverir.

Binlerce ölünün, yıllarca süren bir savaşın oluşturduğu zehirli bir ortamda yaşıyoruz, karşılıklı öfkelerin, kinlerin biriktiğini hiç unutmamak gerekiyor.

Hastalanmış bir bünyeye sahibiz.

Başka birine zarar vermeyecek sıradan bir “soğuk algınlığı” böyle zayıf bir bünyeyi korkunç acılara sürükleyebilir.

Bu gerginlikler yaşanırken Diyarbakır’da toplanan DTP, “seçimlerin boykot edilmesini” tartışmaya koyuldu.

Doğrusu ya bunun nedenini tam kavrayamadım.

Güneydoğu’da ezici bir seçim zaferi kazanacağını düşünen bir parti niye seçimleri boykot etsin?

Gücünü, seçimlerde göstermek daha etkili değil mi?

Şerafettin Elçi’yi, Altan Tan’ı listesine almış, temsil kabiliyetini arttırmış, müthiş bir siyasi hamle yapmış bir parti, AKP Kürt seçmeninin kalbini kırarken niye seçimlerden çekilecek, bundan nasıl bir siyasi yarar sağlayacak?

Herhalde kendilerine göre mantıklı bir nedenleri vardır ama ben o nedeni bulamadım.

Ama asıl korkulacak belalı haber Yüksekova’dan geldi.

Tam biz yazıişlerinde, “BDP’nin seçimlerden çekilmesi eğer bir özerklik ya da bağımsızlık hareketinin başlangıç işaretiyse, bu, Kürtler arasında bir çekişmeye ve yeni bir gerilime yol açmaz mı” diye konuşurken beni gerçekten dehşete düşüren olayı öğrendik.

Yüksekova’daki gösteri sırasında iddialara göre bir grup Mustazaf-Der üyesi göstericilere müdahale etmişti ve göstericilerden biri Mustazaf-Der’in şube başkan yardımcısını tabancayla vurup öldürmüştü.

Bizim bilebildiğimiz kadarıyla çok uzun yıllardan beri bir gösteri sırasında bir Kürdün bir başka Kürdü vurmasına ilk kez rastlanıyor.

Mustazaf-Der, dindar Kürtlerin örgütü ve bölgede çok güçlü.

Derneğin şube başkanı da, yardımcısının ölümünden sonra yaptığı açıklamada, “Zalimler için yaşasın cehennem” dedi.

BDP’liler ile Mustazaf-Der’lilerin bölgede silahlı bir çatışmaya girmesi gerçekten de Güneydoğu’yu cehenneme çevirir.

Siyasetçiler, “Ben kendi hesabıma göre olayları yönetirim” derken olaylar kimsenin hesabına uymayan bir biçimde herkesi ortak bir cehenneme çeker.

Otuz yıldır çekilen acılar söz konusu.

Ne AKP, ne BDP, ne PKK, ne Kürt, ne Türk, ne Erdoğan, ne Öcalan, böyle bir gerginlikten, çatışmadan bir çıkar sağlayabilir.

Herkesten önce Başbakan Erdoğan’a düşüyor bu gerginliği yatıştırmak.

Artık kafasındaki gizli “çözümü” ve anayasa planını açıklamasının, yönettiği ülkenin kanlı bir çıldırmaya yuvarlanmasını engellemesinin zamanı geldi bence.

Nereye gittiğimizi görmüyor mu?

Bunu kimin durdurmasını, barışı kimin getirmesini bekliyor?

Bize başbakan 2023’te değil, bugün lazım.

İnsanlar bugün ölüyor çünkü.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.