KÖR NOKTA
Hidayet Şefkatli Tuksal
29 Kasım 2012 Perşembe 01:18
Geçen hafta, MAZLUMDER’in düzenlediği 2. Kürt Forumu’ndan öğrendiklerim üzerine yazmıştım bu köşede. Beklediğim gibi çeşitli yorumlar, değerlendirmeler ve tepkilerle karşılaştım. Bu hafta biraz bu yorum ve değerlendirmelere değineceğim. Tepkilere ise, tamamen Türk milliyetçiliğini doğal bir hak olarak gören cenahtan geldiği ve cevap olarak ne yazsam işe yarayacağına dair bir umudum olmadığı için, değinmeyeceğim.
Yazımın çıktığı gün yurtdışında yaşayan bir Zaza’dan, Türklerin Kürtlere karşı uyguladığı, yok sayma, inkâr asimilasyon politikasını, Kürtlerin de Zazalara karşı uyguladığını belirten bir mail aldım. Başka bir yorum da, hâlihazırda PKK’nın Süryaniler üzerine büyük bir baskı uyguladığına dairdi. Bu iki bilgiyi, bu mesele üzerine kafa yoranlara, dikkate almaları dileğiyle havale ediyorum. Kendi adıma yapabileceğim ise, bu iki grubu da yakından takip ederek, sorunlarına daha fazla vâkıf olmaya çalışarak, onların da adaletten ve eşitlikten bütün yurttaşlar kadar pay alabilmeleri için destek olmaya çalışmak olacaktır.
Hatırlarsanız yazımın başlığı “Bölünmemek için Kürtleşmek zorundayız” şeklindeydi. Artık bölünmeyi ve ayrı bir devlete sahip olmayı isteyen Kürtler için de bu fikrin pek cazip olmadığını anladım gelen yorumlardan. Onlar “inceldiği yerden kopsun” fikrindeler. Sağolsun hükümet de, yeni kriz politikalarıyla aradaki pamuk ipliğini incelttikçe inceltmeye devam ediyor. “Kürtleşme fikri” ilginç bir şekilde hem Türk, hem de Kürt milliyetçilerini rahatsız etmiş görünüyor. Onlar birbirlerine karşı hızla yol alan iki araba gibi davranmakta bir beis görmüyorlar. O arabaların içinde bizzat kendi şahısları olsa, inanın ben de artık “bana ne, ne hâliniz varsa görün!” diyeceğim ama öyle değil işte. Onlar ellerinde joysticklerle ekran başındalar, arabaların içinde ise bizim çocuklarımız var. O yüzden onlar bu kadar rahatlar, biz bu kadar rahatsızız.
Forumda ortaya çıkan durumu, “aşırı milliyetçi (Kürt) dozu” olarak algılayan “ümmetçi” arkadaşlar da Kürtleşmeye gerek olmadığı görüşündeler. Üstelik mazlumiyetten de kaynaklansa, milliyetçilik olarak tanımlanabilecek bir anlayışı ve tutumu, bizzat kendilerine karşı işlenen bir haksızlık olarak görüyorlar. “Bugüne kadar milliyetçilikle hiçbir işim olmamışken ve devletin çeşitli şekillerde zulümlerine maruz kalmışken ben ümmetçi olarak kalabilmişsem, Kürtlerin de bu tutumu göstermeleri ve milliyetçiliğe savrulmamaları gerekir” diye düşünüyorlar. Bu beklentilerinde haklılık payı var, ancak bence farkında olmadıkları bir kör noktaları da var. Kadın konuları üzerine feminist analizler yardımıyla düşünme alışkanlığım olmasaydı, ben de bu kör noktayı fark edemeyebilirdim, ancak fark ettiğimi düşünüyorum ve sizlere de izah etmeye çalışacağım: Malum neredeyse bütün dünyada hâkim olan erkek egemen sistemler içinde yaşıyoruz. Erkek olduğunuz zaman, bu sistemin doğal olarak avantajlı bir bireyi konumunda oluyorsunuz. Alışkanlıklarınız, düşünme tarzınız, yaşama biçiminiz de bu sisteme uyumlu olduğunda, bu sistem size “normal/doğal ve hatta fıtrî” geliyor, avantajlarınızın farkında bile olmuyorsunuz. Kendinizi ataerkil bir erkek olarak tanımlamasanız bile bu durum böyle tecelli ediyor. Ama kadın bir bireyseniz, işlerin başka bir türlü yürüdüğünü bizzat yaşayarak öğreniyorsunuz. İşte bu açıklamada “erkek” kelimesinin yerine “Türk”, “kadın” kelimesinin yerine de “Kürt” yazarsanız, anlatmaya çalıştığım o “kör noktayı” siz de fark edersiniz diye umuyorum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.