24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara0°C
  • İzmir7°C
  • Berlin4°C

KONUŞMA VAKTİ

Ahmet Altan-

16 Ocak 2010 Cumartesi 13:51

Darbe yolunu açmak için çabalamanın sinsi yolları var.

Eğer askerî bir darbe istiyorsan birinci hedefin “halkın oylarıyla seçilmiş” sivil iktidarın meşruiyetini sorgulanır hale getirmek.

Söylediklerinin gerçek olup olmadığının hiç önemi yok.

“Tek parti”, “sivil vesayet”, “sivil faşizm” laflarını dökersin ortaya.

Bugün bunu deneyenlerin istedikleri havayı bir türlü yaratamamalarının nedeni, medyanın “tek merkezli” bir halden çıkmış olması.

Mantığı ve kalemi, bu “darbe tezgâhtarlarından” çok daha kuvveli olan bir aydınlar grubu, bu sinsi saldırıyı tam cepheden karşılayıp durdurdu.

Bu saçma sapan lafların amacı çok çabuk deşifre edildi.

28 Şubat’taki o “tek ses, tek darbe” döneminde yaptıkları gibi ortak gazete manşetleri ve ortak televizyon programlarıyla “darbe iklimini” yaratamadılar.

Yaratamayacaklar da.

“Patronun parasını kurtarmak” için ülkeyi yangın yerine çevirme projesi tutmadı.

Çok insafsız ve alçakça bir oyundu zaten.

Bir medya patronunun vergi borcunu sildirme uğruna bir askerî darbeye altlık hazırlama işi bütün çirkinliğiyle çıktı ortaya.

Bu “kavramların” 27 Mayıs darbesini hazırlamak için nasıl kullanıldığı, “sivil vesayet”, “sivil faşizm” laflarının manasızlığı, “tek parti” rejimi denen şeyin “muhalefetin olmadığı” bir rejim anlamına geldiği birer birer anlatıldı.

Darbe yaptırmak için kıvrananlar aynı zamanda Ergenekon’u, askerî vesayeti, Kafes Planını da savunmak ya da görmezden gelmek zorunda olduklarından asıl yüzleri çok çabuk çıktı ortaya.

Bu işte olan, “darbe tezgâhına” pey süren genç kalemlere oldu.

Geleceklerini yağlı bir lekeyle kirlettiler.

İnsan üzülmüyor değil.

Yazılarını okuyup, konuşmalarını dinlediğinizde, bir yandan darbenin yol inşaatında çalışırken bir yandan da “demokrat” olarak tanınmak istediklerini görüyorsunuz.

Lenin’in o meşhur lafını bilirsiniz, “küçük bir hatayı büyütmek istiyorsan, o hatayı savun” der.

Bunlarınki zaten büyük bir hataydı, savundukça daha da büyük bir hataya dönüyor.

Halk iradesine karşı çıkmanın, bir yıl sonra seçime gidecek sivil iktidarı darbeyle devirecek bir harekete yol göstermenin, Ergenekon’u savunmanın aslında “demokratlık” olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.

Her yazıda, her konuşmada “zekâ” dozu da biraz daha eksiliyor.

Onlar için yapılabilecek bir şey yok artık.

Gençler ama çocuk değiller, onları parlatıp vitrine koymaya çalışan, arkalarından iten adamların geçmişlerine, ilişkilerine, amaçlarına biraz daha yakından bakmalıydılar.

Vitrinin ışığı gözlerini kamaştırdı.

Ne baktılar, ne de bakmak istediler.

Babıâli bataklığına birkaç parlak insanı daha kurban verdik.

Artık ne onların yapabileceği, ne de onlar için yapılabilecek bir şey var.

Ama “gerçekten” demokrasi isteyen, sağlam bir hukuk sistemi kurulmasını arzulayan, bu ülkenin bütün vatandaşları arasında eşitliğin gerçekleşmesini talep eden, “askerî vesayetin” bitmesini, yargının tarafsızlaşmasını savunanlar için yapılacak çok iş bulunuyor.

Belli ki anayasa değişikliği gündeme geliyor.

12 Eylül’ün o rezil anayasasından kurtulacağız.

Gerçek bir demokrasi isteyenlerin konuşmasının tam zamanı.

Herkes ne istediğini, nasıl bir anayasadan yana olduğunu anlatmalı.

Şimdi somut maddeler üstüne konuşabiliriz.

Konular netleşir.

Öyle soyut korkulardan bulanık tablolar çizmek yerine, açık seçik meselelerimizi anlatırız.

“Devleti” kutsayan, “paranoyak” korkular yaratarak halka kısıtlamalar getiren anayasalardan, “insanı” kutsayan, devleti sınırlayan anayasalara geçeriz.

Bunun yöntemlerini tartışırız.

Bizim anayasaların giriş bölümlerinin, anayasanın kavramının ruhuna uygun olup olmadığını masaya yatırırız.

Asker-sivil ilişkilerini hiçbir yanlış anlamaya yer vermeyecek biçimde çizeriz, halkın iradesini siyasetin belirleyicisi yaparız.

Sadece bir anayasa tartışması olmaz bu, “soyut” korkuları, sahte paranoyaları ortadan kaldıracak bir zihinsel iklimin de yaratılmasına yardım eder.

Sahtekârlığı bitirir.

Herkesin ne istediğini açıkça görürüz.

Bilinçli bir şekilde seksen yıldır bulanık tutulan ilişkileri, kavramları, korkuları keskin ışıklarla aydınlatır, sorunları netleştiririz.

İlk defa siviller eliyle bir anayasa yapmaya doğru gidiyoruz.

Becerebilirsek, hepimiz için büyük bir adım olur bu.

Ondan sonra da artık önümüz açılır, yürür gideriz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.