22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara10°C
  • İzmir17°C
  • Berlin2°C

KOMŞUMUZU SEÇELİM

Hayko Bağdat

04 Ekim 2014 Cumartesi 08:08

Uluslararası politikada hırs ve öfke ve aynı zamanda acele büyük hatalara yol açabiliyor. 

Arap Baharı’nın etkileriyle Suriye’deki diktatörlüğe karşı direnişe geçen kesimleri Türkiye’de desteklemeyen pek az kesim vardı. Cuma namazı çıkışlarında boy göstermeye başlayan eylemlilik Esad’ın vahşi ve kanlı müdahaleleriyle bastırılmaya çalışılınca Esad’ın meşruiyetini yitirdiğini söylemeyen kimse de kalmamıştı memlekette. 

Özgür Suriye Ordusu çatısı altında örgütlenen muhalif kesimler gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde “muhatap” kabul edilir hâle gelmiş, Esad sonrası Suriye için sesli düşünülmeye başlanmıştı. 

Öyle ki ÖSO temsilcileri/ komutanları İstanbul otellerinde toplantılar örgütlüyor, yanlarında devletin tahsis ettiği koruma polisleriyle şehirde ikamet ediyorlardı. 

Uluslararası bir askerî müdahaleye kategorik olarak karşı olan kesimler dahi “bölgesel muhaliflerin desteklenmesi” düsturuyla bu durumdan hoşnuttular. 

Türkiye sadece lojistik değil, insani yardım ve mühimmat desteğiyle alenen oyunun içine dâhil olmuştu. Siyasetçilerin “Esad’ın üç ayı kaldı”, “İki saatte Şam’a gideriz, bu cuma namazı orada kılarız” gibi boş beyanlarla heyecana kapılmaları tam da bu dönemlere denk geldi.

Fakat sonra işin rengi değişti. Daha kozmopolit kesimlerden oluşan ÖSO, cihatçı militanlardan oluşan ve bir anda dünyanın her yerinden gelen katılımlarla devasa bir güç hâline gelen örgütler karşısında neredeyse yok oldu gitti.

Esas cevaplanması gereken soru şimdi karşımızda duruyordu: “Esad sonrasında bu örgütlerin bölgeyi kontrol etmesine razı mıyız?” 

Erdoğan, ABD ziyaretinde Batı’nın bu duruma temkinli davrandığını çok net duymuş olsa da Esad’a olan nefretinin kendisini ele geçirmesine mani olamadı. Ve belki de Esad’ın ömrünün uzamasına yol açacak bir politika gütmeye devam etti: “Muhaliflere desteğe devam.” 

Önceleri El Nusra çatısında yürütülen mücadeleye hiçbir çekince koymaksızın destek olundu. Dünyanın her yerinden gelen cihatçı militanlar Türkiye üzerinden Suriye’ye intikal ettiler ve bu duruma göz yumuldu. Muhtevasında silah ve mühimmat olan esrarengiz tırların sınırın hemen ötesine boşalttıkları yüklerin ise bu militanlara teslim edildiği, dünyada herkesin bildiği bir büyük “sır” olsa gerek. 

IŞİD, El Nusra’nın da üzerine çıkıp bölgede tek büyük güç hâline dönüşünce beklenmedik bir gelişme ile karşı karşıya kalındı. 

IŞİD, hem Saddam döneminin komutanlarının katılımıyla askerî kabiliyetini artırmış, hem de bölgedeki ABD ve Esad ordusu silahlarını ele geçirerek muazzam bir güce ulaşmıştı. Petrol kuyularını ele geçirerek de mali güç olarak dünyanın en zengin örgütü hâline gelmişti. 

En uzun sınırları artık Kürdistan ile çizili hâle gelmiş olan Türkiye, IŞİD’in saldırıları karşısında “iki durumu da istemeyiz” tavrı ile hem zaman kaybetti hem de barış süreci devam ederken kendi vatandaşı olan milyonlarca Kürd’ün büyük bir hayal kırıklığına uğramasına yol açtı. 

Neticede görülmemiş vahşi yöntemlerle bölgedeki tüm halkların kâbusu hâline gelen örgütün yeni hedefinde Kürt halkı vardı.

İdeolojik ve mezhepsel bir gönül bağından öte Esad nefreti ile de olsa “Kürtleri katletmek üzere yola çıkan militanları destekleyen ülke” hâline dönüşülmüştü. 

Son teskerenin muhtevası ve Erdoğan’ın IŞİD ile PKK’yi aynı anda dünyaya şikâyet etmesi ise bu endişeleri daha da pekiştirdi. 

Şimdi oyalanacak pek zaman kalmadı. Kobani’de Kürtler büyük bir katliam riski ile karşı karşıya. 

30 yıllık savaşın yaralarını sarmaya çalışan Türkiye kararını hemen vermek zorunda. 

Kürtlerle barış yapmak ile müttefik olmak arasındaki doğal sürenin henüz geçmiş olmadığı aşikâr. Fakat hayat bizlere dayatıyor. 

Komşumuz ya Kürdistan ya IŞİD olacak. 

Dost ve kardeş” ülkelere bir yenisini eklemek için çok az vaktimiz kaldı. 

Kobani düşer ve katliam yaşanırsa Kürtlerin yaşayacağı duygu barışın ebediyen ellerimizden uçup gitmesine yol açabilir 

Çabucak cevap verelim; komşumuz kim olsun?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.