30 Nisan 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır24°C
  • Ankara15°C
  • İzmir20°C
  • Berlin16°C

KOBANİ HASARI

Kadri Gürsel

12 Ekim 2014 Pazar 07:07

AKP Türkiye’sinin bir ulusal güvenlik politikası yok. Olsa, ülkenin güvenlik ve istikrarını başından sonuna göz ardı etmiş olan bu Suriye politikasını gütmezlerdi.

Komşu ülkedeki rejimi devirme hedefiyle orada bir iç savaş örgütlemek, Türkiye gerçeklerine ters bir politikaydı.

Hedef, Türkiye’nin askeri, toplumsal, siyasi, entelektüel, ekonomik ve diplomatik kapasitesinin kaldıramayacağı kadar aşırıcı olduğundan, politikanın çökmesi en başından itibaren bir matematiksel kesinlik arz etmekteydi.

Suriye politikası, Türkiye’nin bundan doğrudan etkilenen aktif etnik ve mezhepsel fay hatları gerçeğini göz ardı ettiği için de ulusal güvenliği tehdit etti. Bu politika fay hatlarındaki yıkıcı enerji birikimini daha da artırdı.

Makus Suriye politikasının kökenindeki muhakeme vahameti, Ankara’nın Kürt kantonlarına karşı tutumunda da rolünü oynadı.

Bu kafaya göre Afrin, Kobani ve Cezire kantonları varlıklarıyla Türkiye’yi tehdit etmekteydiler ve çökertilmeleri için ne mümkünse yapılmalıydı...

Diğer taraftan, PYD’ye karşı Suriye’de vekaleten savaş yürütürken PKK’yla Türkiye’de barış yapılamayacağını müdrik olamamak da işte bu temel muhakeme zaafının tezahürüdür. Bu kafayla şümullü bir Kürt politikası kurgulamak mümkün değildir.

Tam tersine, Türkiye’nin barış ve istikrarına asıl tehdidi, Kürt kantonlarına karşı son iki yıldır değişik cihatçı gruplar vasıtasıyla yöneltilen taarruzlar ile ambargo ve tecrit politikaları oluşturmaktaydı.

Türkiye, kendi barış ve çözüm sürecinin selameti adına, Kobani felaketinin hazırlayıcısı olmamalıydı.

28 Eylül’de bu köşede yayımlanan yazımın başlığını ve final cümlesini bu yalın öngörünün ışığında kullandım. “Dua edin de Kobani düşmesin” dedim.

Mevcut iktidar aktörleri ve onların Suriye politikasıyla işimiz Allah’a kalmıştı çünkü.

Ve işte, Türkiye’yi yönetmekle sözde mesul olanların 2011’de Suriye başkentine fırlattıkları yıkım bumerangı sahibine geri döndü ve maalesef ülkeye büyük hasar verdi.

Kısa ve özlü bir “hasar raporu” şöyle derlenebilir:

En büyük hasar Türkiye’nin toplumsal dokusunda meydana gelmiştir.

Birkaç gün süren “Kobani olayları” sırasında ilk kez Türkler ve Kürtler birçok şehrin sokaklarında karşı karşıya geldiler. Kürtler arasında da PKK-Hüda Par (Hizbullah) çatışması yaşandı.

“Kobani olayları” Türkiye’de bir toplumsal çatışma ve hatta iç savaş ihtimalinin varlığını ve bunun çok ciddiye alınması gerektiğini gösterdi.

Türkiye’den dünyaya yansıyan “etnik çatışma” tablosu ülkenin imajını hasara uğrattı.

Ama kayıp bununla sınırlı kalmıyor...

Kobani’nin içinde PYD-IŞİD çatışması sürer ve kasabada kalan siviller katliam tehdidi altında yaşarken sınırın öte tarafında dizilmiş bekleyen Türk tanklarının görüntüsü, dünyaya Türkiye’nin bu trajediyi seyretmekle yetindiği imajını yayıyor.

Bu imaj, Türkiye’nin cihatçılara yardım ve yataklık ettiğine dair dünyada yerleşmiş bulunan kötü şöhretiyle birleştiğinde, hasar daha da büyüyor.

Kobani olaylarından HDP projesi de hasarla çıkmıştır. HDP’nin bir Türkiye partisi olmasının önündeki en büyük dirençlerden biri bu partinin BDP’den miras aldığı siyasi kültürdü.

HDP bu krizin ilk günlerinde, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde yüzde 10’a yakın oy almış bir Türkiye partisi gibi değil de bir Kürt bölge partisi gibi davrandı. HDP’nin 6 Ekim’de yaptığı, “Halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bundan böyle her yer Kobani’dir” şeklindeki çağrısı siyaseten hataydı. İktidar ve medyası bu hatayı mükemmel kullandı; yaşanan şiddeti ve kanlı olayları HDP’ye ciro etti. HDP’nin hedeflerine uygun refleksleri geliştirmeyi şimdilik başaramadığı görülüyor.

Kobani hasarı HDP’yi 2015 seçimlerine parti olarak girme hedefinden uzaklaştırabilir.

HDP kadar, “barış ve çözüm süreci”nin geleceği de Kobani’deki durumla çok yakından ilişkili.

Hükümet tehditler savurmak yerine Kobani hasarını onarmak için süreçte hareketlenme yaratmalı. “Çatışmasızlık durumu”nun devamı süratli ve somut adımlarla güvence altına alınmalıdır.

Neticede, zamanında akla uygun politikalar izlenseydi Kobani olayları patlak vermez, 37 insan ölmez, bu hasar da meydana gelmezdi. Kobani olaylarına “akıl açığı” neden olmuştur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.