KOBANÉ'DEN BÖLGESEL SAVAŞA
Günay Aslan
01 Ekim 2014 Çarşamba 02:39
İçinden geçtiğimiz sürecin yeni çatışmaları tetikleyeceği ve halkları bölgesel yeni bir savaşın eşiğine getireceği anlaşılıyor.
Gerçi IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinin ardından bölgedeki dengelerin kökten değişeceği ve kanlı çatışmalar eşliğinde yeni dengelerin inşa edileceği tahmin ediliyordu fakat, bunun bu kadar hızlı gelişeceği beklenmiyordu.
IŞİD’in Musul’dan sonra Bağdat yerine Erbil’e ardından da Kobané’ye saldırması bölgeyi yeniden yapılandırmaya çalışan güçlerin stratejilerini gözden geçirmelerine ve hızlı hareket etmelerine neden oldu.
Şimdi roller yeniden dağıtılıyor ve bölgesel kamplaşma yeni bir aşamaya taşınıyor.
Ortadoğu’daki yeni kamplaşmaysa ister istemez bölgenin yükselen gücü Kürtleri ön plana çıkarıyor.
Ne de olsa bölgemizde bugün Ortaçağ karanlığına karşı aydınlığı Kürtler temsil ediyor.
Bölgede bütün yollar bu nedenle kaçınılmaz olarak Kürdistan’a ve Kürtlere çıkıyor.
Kobané’den yükselen ateş bütün insanlığı aydınlattığı içindir ki sadece bölgede değil, tüm dünyada Kürtler konuşuluyor.
Öte yandan yeni bir askeri ve siyasi operasyonun eşiğinde olduğumuz Ortadoğu’da Amerika artık sahada askeri güç bulundurmak istemiyor.
Bunun yerine yerel dinamiklere dayanmayı ve onlara inisiyatif tanımayı amaçlıyor.
Irak deneyimden gerekli dersleri çıkardığı anlaşılan Amerika, Suriye’nin yeniden yapılanması konusunda Rusya‘yla ‘orta yolu‘ bulmuşa da benziyor.
Rusya’nın hava operasyonlarına göz yumması en azından ABD-Rus iletişiminin güçlendiğini gösteriyor.
Amerika ayrıca, Suriye’deki iç siyasal dengelerin olgunlaşmasının zaman alacağını da biliyor.
Bu zamanı Suriye muhalefetini güçlendirmek; rejime karşı uzun soluklu bir iktidar alternatifi örgütlemek amacıyla kullanmak istiyor.
Muhalefeti Özgür Suriye Ordusu çatısı altında toplama hedefini sürdürüyor. Suriye Ulusal Konseyi’ni yeniden yapılandırmayı; Kürtleri de oraya katmayı; anayasal çözüm sürecinde Kürtlere bir yasal statü tanımayı da düşünüyor.
Amerika’nın bu planı Türkiye’yi ciddi biçimde rahatsız, hatta tedirgin ediyor. Zira Türkiye hem Kürtlerin öne çıkmasını; statü kazanmasını hem de Esad’ın iş başında kalmasını istemiyor.
Türkiye birkaç hafta öncesi IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyona bu yüzden katılmamıştı. Bu da Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni gerilimler yaratmıştı.
Şimdi durum bir parça değişmişe; Türkiye Amerika’nın çizgisine gelmişe benziyor ama, bunun kalıcı olduğunu söylemek zor görünüyor.
Aksine Türkiye-Amerika ilişkilerinde Kürtler ve Esad’tan kaynaklanan geriliminin devam edeceği anlaşılıyor.
Erdoğan ve Davutoğlu’nun açıklamaları ve ‘tampon bölge‘ ısrarları bunu gösteriyor.
Türkiye hem Kürtlere hem de Esad’a karşı elini güçlendirmek amacıyla ‘tampon bölge‘ kurmak istiyor. Bunu ama tek başına yapamıyor. Bunun için ABD’nin onayı gerekiyor. (Amerika ‘tampon bölge‘ yerine sınırlı bir kara harekatına destek verebilir.)
Ancak Amerika, Türkiye’nin Kürtler konusundaki dayatmalarına ve şantajlarına kulak asacak gibi de görünmüyor. Bu konuda Türkiye’ye inisiyatif vereceğe benzemiyor.
Çünkü Amerika hem Esad’ın kısa vadede devrilmeyeceğini düşünüyor hem de Kürtler olmadan Suriye’de bir iktidar alternatifi yaratamayacağını biliyor.
Buradan hareketle de Türkiye’ye Suriye politikasını buna uygun olarak değiştirmesini telkin ediyor.
Buna karşılık Suriye muhalefetini birlikte örgütlemeyi öneriyor. (Bu eksende Suriye’de yeni sistemin inşasında Türkiye’ye inisiyatif verebilir.)
Türkiye’yse daha fazlasını istiyor.
Sadece Suriye’nin değil bölgenin yeniden yapılanmasında daha fazla rol talep ediyor. Özellikle de Kürtlerin ve Kürdistan’ın kendisine bırakılmasında ısrar ediyor.
Rojava’nın kontrolünü bu amaçla istiyor…
Türkiye’nin bu ısrarı AKP’nin iktidardan düşmesine, Erdoğan’ın Mursi gibi devrilmesine neden olabilir mi bilemem ama, aynı sorun 100 yıl öncesi ‘Eski Türkiye’yle İngiltere arasında baş gösterdiğinde Mustafa Kemal yelkenleri indirmiş; Musul ve Kerkük’ü iktidarı karşılığında İngiltere’ye vermişti!
‘Yeni Türkiye‘ dolayısıyla Erdoğan ne yapacak göreceğiz ancak, Kürtleri kazanmadan; bütün parçalardan Kürdistan’ı yanına almadan; Kürtlerle eşitliğe ve özgürlüğe dayalı yeni bir ilişki kurmadan bölgede herhangi bir adım atması ve yoluna devam etmesi mümkün görünmüyor.
‘Yeni Türkiye’nin bunu anlaması için Kobané’ye bakması, oradan gerekli dersleri çıkarması gerekiyor.
Eşitsiz koşullara rağmen Kobané’de devam eden direniş Kürtlerin tarihsel bu fırsatı kaçırmayacaklarını; özgürlük yolunda ne gerekiyorsa onu yapacaklarını gösteriyor…
Son olarak; 100 yıl öncesi Kürtler bu kadar örgütlü ve güçlü değillerdi.
Örgütlü ve güçlü olmadıkları için Kürtler üzerindeki kirli pazarlıklar sonuç vermiş; ‘uluslararası sömürge‘ Kürdistan pay edilmiş ve Kürt halkının tarih sahnesine çıkması önlenmişti.
Ancak şimdi Kobané’deki destansı direnişin de gösterdiği gibi durum çok farklı seyrediyor.
Lanetli tarihin tersine çevrildiği; tarihsel zaafların giderildiği anlaşılıyor.
Kerkük’ten Kobané’ye Kürtlerin topyekün savaşı da bunu gösteriyor…
100 yıl öncesi sınırları çetvelle parçalanan Kürdistan’ın sınırları şimdi Kürt gençlerinin kanıyla çiziliyor.
Şimdi Ortadoğu’nun kalbi Kürdistan‘dan demokratik ulusal bir irade yükseliyor.
Önümüzde tarihin akışını hızlandıran çağdaş bir hareket, ayağa kalmış ve dişini tırnağına takmış bir halk duruyor.
Bu halkın önüne geçmek; onun özgürlük umutlarını söndürmek artık mümkün görünmüyor.
Dolayısıyla‚ Kürtlerle hesabı olan herkesin şapkasını önüne koyması; Kürdistan’a yönelik bir adım atmadan önce bin düşünmesi gerekiyor… (gunayaslan.com)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.