22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır8°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin0°C

KIŞKIR(T)MAK

Serdar Kaya

11 Mart 2012 Pazar 07:16

Türkiye’de, hemen her olumsuz gerçekliği, “birilerinin halkı kışkırtmış olması” ile açıklama yönünde güçlü bir eğilim var. Ancak ülkenin dününe ya da bugününe dair olayları bu şekilde açıklamaya alışmak, suçu her durumda başkalarında görmek gibi olumsuz sonuçlar doğuruyor.

Kışkırmak

Dilek Güven, Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eylül Olayları adlı kitabında, 1955 İstanbul pogromuna dair şöyle bir anekdot aktarıyor:

“Beyoğlu’nda sabaha kadar açık olan, genelde belediye otobüslerinin şoförleri ve biletçilerinin gittiği bir kahve vardı. Orada vardiya zamanlarını beklerlerdi. O akşam birisi içeri daldı ve bağırdı: ‘Siz ne biçim Türksünüz? Tüm halk ayaklandı siz hâlâ oturmuş burada kart oynuyorsunuz.’ Birçoğu hemen kalktı ve saldırganların arasına karıştı.”
(s.27)

Türkiye’nin tarihinde benzerlerine kolaylıkla rastlanabilecek olan bu anekdot, “birilerinin halkı kışkırtmış olması”nın çok ötesinde şeyler söylüyor. Herşeyden önce, bu tabloda sadece kışkırtan bir provokatör değil, çok kolay bir şekilde kışkıran, hatta neredeyse kışkırmaya hazır vaziyette bekleyen bir kitle var. Bu kitlenin kışkırmasındaki birincil saik, Türklük. Hedeftekiler ise, çoktan ötekileştirilmiş olan Rumlar.

6-7 Eylül olaylarına baktığımızda, kışkıran kitlenin önemli bir kısmının sadece tahrip değil, yağma ve tecavüze de kalkıştığını görüyoruz. Yani olaylar sıradan vatandaşların katılımıyla ivme kazanmakla kalmıyor, ardından ciddi suçlar da işleniyor. Dolayısıyla da, bütün bunları, “Birileri halkı kışkırttı ve sonra da bazı tatsız olaylar yaşandı” şeklinde basite indirgemek pek mümkün değil.

Sorular

İnsan davranışları (hatalı ya da hatasız) bir akıl yürütme süreci içinde şekillenir. “Birileri halkı kışkırttı ve sonra da bazı tatsız olaylar yaşandı” gibi bir ifade, bu düşünsel süreci gözardı ediyor olması itibariyle problemli. Zira bu cümleye göre, “kışkırtma” sebebi, “tatsız olaylar” sonucunu doğuruyor.

Hâlbuki, insan davranışları, “Yıldırım düştü ve sonra da adam öldü” örneğinde olduğu gibi, “yıldırım” sebebi ve “ölüm” sonucundan ibaret olan teknik bir boyuta sıkıştırılmaya müsait değil. Çünkü, “yıldırım”ın aksine, “kışkırtma” yoruma açık. Bu nedenle de, “tatsız olaylar” gibi bir sonucu doğru bir şekilde açıklayabilmek için, bu davranışı sergileyenlerin niçin kışkırdıklarını bilmek gerekli. Bu ise, ilgili kimselerin anlam dünyalarına dair bazı sorgulamalar yapmakla mümkün:

Akşam vakti kahvehaneye gelen adam “Siz ne biçim Türksünüz?” diye bağırdığında, oradakiler buna ne anlam verdiler? “Türklük” kavramının onlar için ifade ettiği mana neydi? O adam o akşam oraya gelene dek, gün boyunca kahvehanenin radyosu havadisleri nasıl aktarmıştı? İnsanlar bu havadislerden ne anlamışlardı? “Rum” dendiğinde bu kimselerin aklına nasıl şeyler geliyordu? Dışarıdaki saldırgan kalabalığa karışmalarında, tüm halkın ayaklanmış olmasının (ya da öyle olduğunu zannetmelerinin) payı neydi? Dışarıdaki saldırganlar da yarım saat öncesine kadar başka bir kahvehanede mi oturuyorlardı? Onlar da radyodan havadisleri dinliyorlar mıydı? Söz konusu olan Rumlar değil de, (sözgelimi) Arnavutlar ya da Çerkesler olsaydı, bu adamlar yine aynı şekilde kışkırırlar ve yine kadınlara tecavüze yeltenirler miydi? Yoksa o zaman iş değişir miydi? Eğer değişirse, bu durum yaygın Türk kültürünün gerek farklı kimlikleri gerekse bireyleri algılayış şekli hakkında bize nasıl bir fikir verirdi?

Sonsöz

Adamın biri bir kahvehaneye girip bir şeyler söyledi diye hiç kimse galeyana gelip sağı solu tahrip etmez. Hiç kimse bir günde yağmacı ya da tecavüzcü olmaz. Bu gibi cinnet hallerinin ortaya çıkabilmesi için, ciddi bir arkaplana ihtiyaç vardır. Zira kişinin düğmesine basılınca kışkırıp delice şeyler yapabilmesi için, daha erken bir tarihte delir(til)miş ve ardından da bu deliliği normalize ederek yaşamaya devam etmiş olması gerekir.

Nispeten daha normal olan ülkelerde böyle şeylerin artık pek yaşanmamasının nedeni de budur. (Sözgelimi) Japonya’da bir oyun salonuna giren biri, “Siz ne biçim Japonsunuz? Tüm halk ayaklandı siz hâlâ oturmuş burada oyun oynuyorsunuz” diye bağıracak olsa, hiç kimse oturduğu yerden kalkıp sağa sola saldırmaz.

Kaldı ki, (yukarıdaki Arnavut ve Çerkes örneklerinden de anlaşılabileceği gibi) yaygın kültür içinde herhangi bir karşılığı olmayan hiçbir kışkırtma, insanlar üzerinde etkili olamaz. Dolayısıyla, kışkırtanlara değil, kışkıranlara (ve adeta kışkırmak için bahane arayanlara) bakmamız ve insanlık tarihinin yüz kızartıcı suçlarından bizim payımıza düşenleri inkâr etmeye artık bir son vermemiz gerekiyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.