19 Mayıs 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır31°C
  • Ankara26°C
  • İzmir32°C
  • Berlin19°C

'KIŞKIRTICI AYDINLAR'

Oral Çalışlar

10 Ağustos 2012 Cuma 03:17

Güç odaklarının tekrarladığını tekrarlayarak (kalıcı) bir aydın profili ortaya çıkmaz. 

Ahmet Kekeç, hükümete yakın sayılabilecek gazeteciler içindeki en etkili, kıvrak ve özgün isimlerden birisi. Söylemek istediğini güzel söyler, dili keskin bile olsa vurucudur ama saldırgan değildir. Militarizmin kuvvetli olduğu dönemlerde mağdur tarafta yer alanlardandı.(Unutulmaması için söylüyorum, o dönemde, askerin hazırladığı düşman gazeteciler listelerinde, “onlar”dan çok, “aydınlar” dedikleri isimler yer alıyordu.)

Kekeç’in Star’da dün yayımlanan yazısında yer alan bazı cümleler belli bir kesimdeki ruh halinin ulaştığı noktayı yansıtması açısından önemli: “Kürt halkının onur savaşı verdiğini söyleyen ve ‘bölgesel ayaklanma kışkırtıcılığının değirmenine su taşıyan’ aydınlarımız, bilmem ki bu kıyaslanmaya bakıp utanacaklar mı?”

“En azından bugün üstlendikleri ‘yıkıcı pozisyonu’ gözden geçirecekler mi?” 

Kekeç böyle yazarsa

Kekeç’in tam olarak kimi, kimleri hangi değerlendirmeleri kastettiğini bilmiyorum. Ancak Kekeç gibi bir ismin bile böyle bir dil kullanması, yeni bir duruma işaret ediyor. Ben özellikle “aydınlarımız” vurgusuna takıldım. Son dönemde “aydınlar” yeniden gündem haline dönüştü. İdris Naim Şahin, toplumu aydınlar konusunda “aydınlatan” açıklamalarıyla adeta çığır açtı.

“Ah şu aydınlar!” söylemi bize yabancı değil. Kürt sorunu dahil birçok temel meselede, ortalık gerildiği zaman kullanılan dil sertleşir ve “kalem”, “kitap” bir tehlike unsuru olarak gündeme gelir…

Ahmet Kekeç’in tam olarak hangi isimleri, hangi çevreleri kastettiği bizim açımızdan çok önemli değil.

Ama şunu belirtmekte yarar görüyorum: “Aydınlar” elbette hata yapabilirler. Kürt sorununda veya başka konularda yanlış tahlil yapabilir, sokaktaki gerçeklikten uzaklaşabilir, yeterince uzmanı olmadıkları alanlarda iddialı saptamalar yapabilir, kendi rollerini abartabilir, elitizme kayabilirler. Yer yer kışkırtıcı veya dengesiz bir dil de kullanabilirler.

Böyle de olsa Kürt sorununun geldiği noktayı veya Suriye politikasının girdiği açmazı, “aydınlar” üzerinden açıklamak ne kadar mantıklı, ne kadar adil?

Silahları, örgütleri olmadığı gibi yönlendirdikleri bir sermaye gücü de olmayan, ellerinde sadece kalemleri ve okurları olan bir grup insan, en fazla kime ne kadar zarar verebilir?

Kaldı ki, son günlerde görüşlerine başvurulan isimlerin çok büyük bölümünün, milliyetçi veya devletçi eğilimi ağır basan kişilerden oluştuğunu kolaylıkla görebiliyoruz. Milliyetçi kalemler, üç beş tane “kışkırtıcı aydın”ı bir kaşık suda boğabilecek kadar agresif, militan ve güçlüler. 

Sakin olalım

Son günlerde PKK’nın eylemleri, neredeyse iç siyasetin kilitlenmesine neden olabilecek derecede “etkili” bir süreç yarattı.

İşte burada soğukkanlılık tamamen ortadan kalkıyor, sigorta atıyor. Dil sertleşiyor, öfke gözleri karartıyor. Klasik refleks öne çıkıyor: “Ben yapmadım, onlar yaptılar.” “Kim onlar?” diye sorulduğunda da, yanıt “Aha şu aydınlar!” oluyor.

Sakin olalım, sakin konuşalım. Kürt sorunu, Türkiye’yi yöneten iradenin Kürt kimliğini yok sayan inkârcı tutumu nedeniyle, otoriter bir muhalefet yarattı.

Devlet soruna otoriter yaklaştıkça, Kürtlerin geniş bir kesimi, otoriter seçeneklerle bütünleşti. Şiddet tırmandıkça, sorun iç sorun olmaktan çıktı, bölgesel ve hatta küresel süreçlerin parçası haline geldi.

Aydınlar, yanlış konuşabilirler. Söyledikleri çoğunluğun hoşuna gitmeyebilir. Sıradan kitleler onlara öfke duyabilirler, kızabilirler.

Ama kimsenin söyleyemediğini de çoğu zaman onlar söyleyebilirler. Rüzgâra karşı durabilirler. O nedenle belki de onlara “aydın” denir.

Güç odaklarının tekrarladığını tekrarlayarak (kalıcı) bir aydın profili ortaya çıkmaz.

Aydınlara kızmayın efendiler!

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.