KIRŞEHİR’DEKİ HENDEK VE ÖZYIKIM
Mücahit Bilici-
27 Aralık 2015 Pazar 11:40
Geçtiğimiz aylarda Kırşehir’de PKK’ye kızıp galeyana gelen bir vatansever halk sürüsü önce HDP binasına saldırmış, sonra da sahibi Kürd diye bir kitabevini ateşe vermişti. Ortaya çıkan görüntüler, güpegündüz saldıran ve müdahaleyle karşılaşmayan şahısların yıllardır oraya yerleşmiş ve şehre hizmet veren bu kitapçı dükkânındaki insanların canına da bilerek kastettiğini ortaya koyuyordu. Fakat yakın zamanda sanıkların beraat ettiği haberi gazetelere yansıdı.
Kitap mağazası yakılan kitapçı yine de büyüklük gösterip ‘bunlar şehrimizin yerlileri olamaz, dışarıdan gelmiş provokatörlerdir’ diyerek hemşerilerini teselliye ve kendi can derdiyle daha kötü bir ihtimalden korunmaya çalışsa da hukukun o şahısları serbest bırakması nasıl açıklanabilir? Kırşehir’de kent merkezinde cana ve mala kasteden teröristler ellerini kollarını sallayarak gezebilirler anlamına gelmez mi böyle bir karar?
Kırşehir’deki bu pogrom mazur ve olağan bir durum olarak görülüyorsa, bu hukukta büyük bir çukur açıldığını gösteriyor. Bu çukurun en az bir hendek muamelesi görmemesi, sahibiyle birlikte kitabevini ateşe veren şahısların da terörist sayılmaması bir çifte standart değil mi?
Bugün Kürdistan’da yaşanan kriz bir yönüyle Türkiye’de kimlikler ve onlar adına hareket etme iddiasındaki şiddet mekanizmaları arasındaki asimetrinin bir sonucu ve aynasıdır.
Ne PKK’nin ne de devletin halkın güvenliği gibi bir önceliği yok. Her ikisi için de asıl olan alan hâkimiyeti. Bu yüzden, Cizre’de Silopi’de sokaklarda insan cesetleri günlerce yaklaşılamayacak ve dokunulamayacak şekilde çürümeye terkedilebiliyor. Çocuklar kurşunlara hedef oluyor. Kış ortasında insanlar evsiz ve mülteci hale düşüyor.
Bunun bir mazereti olamaz ve yoktur. Bu durumu düzeltmek için ne PKK ne de devletten insaniliği önceleyen bir adımgelmedi. Halka bedel olarak ölüm ve yıkım getiren bir duyarsızlık söz konusu. Adına ister bilmem neci halk savaşı, ister kamu düzeni tesisi için tunç-eli yahut demir-yumruk operasyonu densin benim için bu şiddeti başlatarak sebep olanlar ve bu şiddeti ağırlaştırarak cevap verenlerin ikisinin de tutumu gayrimeşrudur. Hiçbir kutsal amacınız, rızası olmayan sivil insanların hayatını tehlikeye atmayı ve onların ölümünün arkasına veya berisine dizilmeyi meşrulaştıramaz.
Esasen bu hendekler yoluyla çatışmaların sivil alanlara taşınmasının yanlışlığını ve gayrimeşruluğunu işin başında ve tekraren dile getirdim. Merak edenler şu yazılarıma müracaat edebilir:
Kürdistan’ı harabeye çevirmek (Taraf, 22 Ağustos 2015)
PKK’nin öz-yönetimden anladığı öz-terörizm mi? (Taraf, 29 Eylül 2015)
Silvan, ‘Doğu’nun Paris’i mi? (Yeni Yüzyıl, 15 Kasım 2015)
PKK’nin hendek siyaseti (Yeni Yüzyıl, 9 Aralık 2015)
Evet, maalesef, Kürdistan harabeye döndü. Özyönetim, özün yönetimi olmaktan ziyade özün terörize edilmesi halini aldı. Kürd illeri Doğu’nun Paris’i değil, Şam’ı Haleb’i hadi bildiniz yıkık Kobani’si oldu. Yarın öbür gün tekrar masaya oturacak iki taraf ve gariban sivil, başına gelen bu tahribat ile kalacak.
Doğrusu, bu konuda söylenecek sözlerimi söyledim. Bu işin çözümü kısa ve nettir: PKK’nin bu adımı gayrimeşru bir özyıkım stratejisidir. Devletin cevabı sivillerin hayatını PKK’yi geriletme kaygısına feda eden insaftan uzak bir stratejidir. Devlet, acilen reformlar eliyle gasıp ve suçlu konumundan kendini çıkarıp, PKK’yi ahlaki olarak suçlu hale düşürmedikçe bu kısır döngü bizi çürütmeye devam edecek. (Yeni Yüzyıl)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.