23 Ekim 2024
  • İstanbul12°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara7°C
  • İzmir16°C
  • Berlin10°C

KİM?

Ahmet Altan-

10 Nisan 2012 Salı 07:00

Selahattin Demirtaş’ın Neşe Düzel’le yaptığı konuşmanın tarihî açıklamalar içerdiğini düşünüyorum doğrusu.

BDP Eşbaşkanı, bir kere net biçimde Kürt sorunu ile PKK sorununu birbirinden ayırdı, bunun böylesine keskin bir şekilde BDP tarafından söylenmesi, bundan sonra “yol haritasının” belirlenmesinde “milat” sayabileceğimiz bir farklılık yaratacak.

Artık Türkiye’nin iki sorunu var, biri Kürt sorunu, biri PKK sorunu, bunlardan birini çözmeniz öbürünü çözmeniz anlamına gelmiyor.

İki “ayrı” çözümünüz olması gerekiyor.

Demirtaş, “Kürt sorununu bizimle konuşabilirsiniz” diyor, “ama silahları susturmak için Öcalan ve PKK ile görüşmelisiniz”.

İki sorunu birbirinden ayırdıktan sonra bir de saptama yapıyor.

“Başbakan Kürt sorununu çözmekle değil PKK sorununu çözmekle ilgileniyor.”

Bence, bu da çok doğru bir saptama.

Erdoğan’ın ve hükümetin “tek meselesi” PKK’ymış gibi görünüyor, son olarak açıklanan “yeni strateji” de zaten Kürt sorununun çözümüyle hiç ilgilenmiyordu, sadece PKK’nın silahları bırakmasıyla ilgileniyordu.

PKK silahları bıraksa, buhar olup havaya uçsa da Kürt sorununu çözemezsiniz.

Sorun orada lök gibi duruyor.

Demirtaş, bu konuşmasıyla belki de ilk kez Kürt sorununu bu kadar net biçimde “siyasal ve sosyal” bir sorun bir olarak ortaya koyuyor ve “siyasal ve sosyal” taleplerde bulunuyor.

Bu talepleri, geçen hafta Düzel’le konuşan AKP’nin Diyarbakır eski milletvekili Abdurrahman Kurt’un çözüm için sıraladığı taleplerle birlikte okuduğunuzda, Kürt halkının birbirinden farklı iki ayrı siyasi yapısının taleplerinin aynı olduğunu görürsünüz.

Yöntemleri ve tabanları farklı ama talepleri aynı.

Bu benzerlik, Kürt sorununun kendisine siyasette yeni bir alan bulduğunu da gösteriyor bence.

Değişik kesimlerin aynı talepleri dile getirmesi, Kürt meselesini “PKK’ya endekslemeye” çalışan ve bütün gücünün buraya odaklayan hükümetin de meseleyi böyle çözmeyeceğini ortaya koyuyor.

Artık bu talepler PKK’nın, BDP’nin, KADEP’in, liberal Kürtlerin talepleri değil, bunlar artık “Kürt halkının” ortak talepleri.

Bu talepler de çok açık ve çok net.

“Türkiye’de Türklerin nesi varsa Kürtlerin de olmalı.”

Bu kadar kısa ve öz.

Demirtaş’ın da söylediği gibi bu, PKK’yla müzakere etmekten ya da silahları susturmaktan daha fazla çaba isteyen ve “Türk” siyasetçileri daha fazla zorlayacak bir siyasi sorun.

Kürtler eşit olmak istiyor.

Çok da haklılar.

Eğer birarada yaşayacaksak, bir halkın diğerinden daha fazla “hakka” sahip olmasının mantıklı, ahlaklı, anlaşılabilir bir nedeni yok.

Bu “eşitsizlik” ortadan kalkmadıkça Kürt sorunu çözülmeyecek, aksine gittikçe daha karmaşıklaşacak.

Türk tarafının, Kürt tarafını “bazı haklar” vererek yatıştırması artık mümkün değil.

Silahların susması ya da patlaması da bu durumu değiştirmeyecek.

AKP, bu sorunu çözebilir mi?

Bence, AKP sorunu görüyor ve bu sorundan korkuyor.

Çözümlemek istemediği bu sorunu da “savaşın” arkasına saklamaya uğraşıyor, “silahı, savaşı, PKK’yı” öne çıkartarak asıl sorunu gözlerden kaçırmaya uğraşıyor bence.

Demirtaş’ın anlattığı bir olay da bunun böyle olduğunu kanıtlıyor.

BDP Eşbaşkanı, seçimlerden sonra kendilerine bir “yetkilinin” geldiğini, “kritik dönemin yani seçimlerin aşıldığını, artık müzakerelerde anlaşılan protokolün de bir öneminin kalmadığını” söylüyor.

Hükümet kanadından biri neden gidip BDP’ye böyle bir şey söylesin?

Normalde, savaşı durdurmak isteyen birinin “yatıştırması” beklenir ama “protokol falan yok kardeşim, biz protokolü artık tanımıyoruz” diyerek “kışkırtması” ancak tek bir anlam taşır:

“Savaşın, savaşmaktan başka çareniz yok.”

Demirtaş diyor ki, “Hükümet böyle bir şey olmadı desin, biz de kimin bize bunu söylediğini açıklayalım”.

Bu, Başbakan’ın ya da hükümetin geçiştirebileceği bir söz değil.

Kim gitti BDP’ye?

Niye gitti?

Hükümet “böyle bir şey olmadı” diyorsa söylesin, o zaman birisinin hükümet adına savaşı kışkırttığı ortaya çıkacak.

Ya da hükümet susacak ve herkes “savaşı” bizzat siyasi iktidarın kışkırttığını anlayacak.

Demirtaş’ın anlattığı bu olaydan “PKK’nın bilinçli bir şekilde savaşa çekildiği” ortaya çıkıyor.

Anladığım kadarıyla hükümetin planı basit, ya savaşacak ve sorunları savaşın arkasına saklayacak, ya PKK’ya silah bıraktırıp sorunları “zaferin” arkasına saklayacak.

Ama ne olursa olsun asıl sorunu çözmeyecek.

Kürt tarafı bütün kanatlarıyla birlikte taleplerini netleştirdikçe, Türk tarafının savaşı tercih eder hale gelmesi, “asıl sorundan” ve sorunun siyasallaşmasından korkması son zamanlarda niye hükümetin savaşçı bir dili tercih ettiğini de açıklıyor aslında.

Çözmektense savaşmayı yeğliyor.

Yüz yıllık ölüm tefrikası devam ediyor anlayacağınız.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.