KILIÇDAROĞLU’NUN ŞANSI
Ahmet Altan-
29 Mayıs 2010 Cumartesi 15:42
Bütün politikasını “dürüstlük” üzerine kuran Kılıçdaroğlu’nun parti yönetimine aldığı üyelerin “sahte” çıkması, bu partide yaşanan ve yaşanacak olan tuhaflıkların sembolü haline gelebilecek bir skandal.
Kılıçdaroğlu’dan beklenenle, Kılıçdaroğlu’nun başına geçtiği partinin yapısı arasındaki çelişki bu olayda net biçimde gözüküyor.
CHP, bu sistemi kuran ve kurduğu sistemi korumak görevini üstlenen tutucu bir parti, neredeyse bütün değişimlere karşı.
Hayatın hareketine karşı direnebilmek için “kural dışı” oynamaya, muhtıraları desteklemeye, Ergenekon’a “avukatlık” yapmaya, 12 Eylül Anayasası’nın değişmesine direnmeye, yargı sistemindeki hukuksuzlukları sahiplenmeye, orduyu “demokrasinin deniz feneri” olarak görenleri yönetimine almaya razı.
Ordunun ve yargının vesayetine payanda olarak kendi halkının varlığını ve iradesini de reddediyor.
Böyle bir partinin halktan oy alması da, iktidar olması da çok mümkün değil.
Tamamen “sınıfsal” nedenlerle AKP’den nefret edip, bu nefretin gerçek temelini saklamak için “irtica tehlikesi” palavrasının arkasına saklananların dayandığı toplumsal yapı, bir partiyi iktidara taşımaya yetmez.
Kılıçdaroğlu, ahlaksız bir kaset komplosunun ardından CHP’nin başına geldi.
Medyanın da büyük yardımıyla toplumda bir “hareketlenme” yarattı.
AKP’den nefret edenlerle, gerçekten “dürüst” ve demokrat bir “sol” parti isteyenler, onun etrafında toplanıp CHP’nin oyunu arttırabilirler.
AKP’den nefret edenler zaten CHP’nin doğal taraftarları.
Ama diğerleri, Kılıçdaroğlu’ya oy vermek için “gerçekten dürüst” ve “demokrat” bir politikanın sürdürülmesini talep edecekler.
CHP gibi bir partiyle bunu yapmak mümkün mü?
Pek değil.
Kılıçdaroğlu burada bir açmazla karşı karşıya.
Değişmesi çok zor bir parti, Kılıçdaroğlu’yu kullanarak değişmeden “değişmiş” gibi yapıp halkı kandırmayı planlıyor.
Ama Kılıçdaroğlu partiyi gerçekten değiştiremezse halkı kandırıp iktidarı alamaz, iktidarı alamazsa da kenara atılır.
Ne yapacak?
Medyada ve CHP taraftarlarında görülen “heyecan”, Kılıçdaroğlu için büyük bir şans bence.
Su bekleyen çatlamış bir toprak gibi iktidar bekleyen bir CHP tabanı var, bu taban iktidar için Kılıçdaroğlu’ya muhtaç.
Kılıçdaroğlu, kartlarını iyi oynarsa bu “muhtaç” topluluğu, dışarıdaki CHP sempatizanı “gerçek demokratların” yardımıyla değişime zorlayabilir.
Bunun için, ezberleri tekrar eden tembellerin klişelerini bir kenara bırakıp, AKP’nin neleri yapıp neleri yapamadığını iyice incelemeli.
AKP, birçok değişime öncülük ediyor ama bu değişimleri “sonuca erdirmekte” genellikle ürkek davranıyor.
AKP’nin “zaafı” bu ürkekliği.
İktidarı AKP’nin elinden almak isteyen biri, AKP’den daha cesur olmak ve daha “ileri” hamleler yapmak zorunda.
Anayasayı, AKP’den daha kapsamlı bir şekilde değiştirmeye, Kürt meselesinde çözüme gitmeye, Kürtlerin eşitliğini savunmaya, 12 Eylül yasalarını çağdaşlaştırmaya, YÖK’ü kaldırmaya, “türbanı” serbest bırakmaya, Avrupa Birliği yolunda daha hızlı yürümeye, ordunun ve yargının vesayetini kırmaya, devletin içinden çıkan Ergenekon gibi çeteleri tavizsiz bitirmeye, ekonomik sorunları “devlet eliyle” değil aksine daha fazla özgürlükle ve akılcı projelerle çözmeye aday bir parti AKP’yi ciddi biçimde zorlar.
Bu meselelerde AKP’den daha ileri bir noktada duramayan bir partinin hiçbir iktidar şansı yoktur bence.
CHP, bu ilericiliği üstlenebilir mi?
Çok zor ama başka bir şansları da yok, eğer Kılıçdaroğlu arkasına aldığı “rüzgârı” partinin içine doğru estirmeyi başarabilirse, CHP’nin iktidar arzulayan ama iktidar olabilecek potansiyele sahip olmayan yapısını değiştirebilir.
Gönül, AKP ile “ilerici” hamlelerde yarışan bir partinin çıkmasını, değişimi hızlandırmasını, akan kanı durdurmasını, çocukların daha iyi yaşayacağı şartları oluşturmasını, iktidar partisini “eteğinden tutmak” yerine ileri itmesini istiyor.
Yeni başkan bunu yapabilirse, CHP kazanır, CHP’nin rekabetiyle kendini tazeleyecek AKP kazanır, ülke kazanır, insanlar kazanır, herkes kazanır, sadece “haksız ve gizli bir iktidarı” elinde tutanlar kaybeder.
Kılıçdaroğlu, elinde sorunları çözecek bir “anahtar” tutuyor.
Kilide sokacak cesareti gösterirse partisini de, ülkesini de, kendisini de kurtarır.
Ama o “anahtar”, “Kürt” demeden, Ergenekon’u ve darbeleri savunarak, 12 Eylül Anayasası’nı sahiplenerek girmez o kilide.
Hayatın kendisine sunduğu armağan paketini açamayan yetersiz bir adamın elindeki “anahtar” olarak kalır ve sahibiyle birlikte paslanır.
Umalım ki paslanmak yerine anahtarı kilide sokmayı tercih etsin.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.