KILIÇDAROĞLU İLE BAĞDAT’TA
Aslı Aydıntaşbaş
21 Ağustos 2013 Çarşamba 08:35
Birkaç hafta önce Gürsel Tekin’den Kemal Kılıçdaroğlu’nun Irak gezisine davet aldığımda, tereddüt etmeden evet dedim. CHP’nin ilk Ortadoğu durağı Irak’a olmalı mıydı, Kılıçdaroğlu’nun programı başarılı mı, bütün bunları önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Ancak ana muhalefet partisinin, komşu ülkelerle ilişkiler kurması, kendi coğrafyamıza sahip çıkması genelde son derece olumlu. CHP’liler, amaçlarının ”Ak Parti’yi şikayet etmek değil, Irak’la bozulan ilişkileri geliştirmek” olduğunu söylüyor. Bu da güzel bir formulasyon.
CHP, bir anlamda Ak Parti’nin artık terk ettiği komşularla sıfır sorun politikasını, kaldığı yerden devam ettiriyor...
Ancak tabii bu gezide CHP açısından aşırı dikkat edilmesi gereken 3 nokta var. Birincisi, bu kadar tantanayla çıkılan gezide program sağlam, dolu dolu olmalı. İkincisi, daha şimdiden hükümetten yükselen ”Şii ittifakına katıldınız” eleştirisine pabuç bırakmamak olmalı. İtham yakışıksız, ama maalesef siyasette etkili. Başbakan Tayyip Erdoğan, Irak gezisinde Kerbela’ya gittiğinde, çok alkışlanmıştı. Ancak emin olun ki Dersimli Kılıçdaroğlu aynı yerlere gittiğinde, hükümet hiç çekinmeden ‘Alevilik-Şiilik’ üzerinden bombardımana tutacaktır kendisini. Bunun için CHP’lilerin programında, İmam Geylani türbesi ziyareti, Meclis Başkanı Nuceyfi ile görüşme, Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari var.
Ancak kuşkusuz Irak’taki siyasi ağırlık Şiilerde ve Kılıçdaroğlu gittiğinde sadece Maliki değil, el Hakim gibi Şii liderleri de görecek.
Ancak kim ne derse desin programın en heyecanlı yanı, Necef ve Kerbela ziyaretleri olacak. Kılıçdaroğlu orada, Şii din alimleri arasında ayrı bir kutsallığı olan Ayetollah Sistani ile bir araya gelecek. Aynı ziyareti, birkaç yıl önce Başbakan da yapmıştı. O geziyi izleyemediğime çok hayıflanmıştım. Bakalım bu sefer Sistani’yi görmek mümkün olacak mı?
Gelelim CHP açısından dikkat edilmesi gereken üçüncü noktaya. Nuri el-Maliki, her şeye rağmen otoriter bir lider. Irak’taki mezhepsel kavgayı, Sünniler aleyhine derinleştirdi. Denge değil öç alma işine girişti. Onun döneminde terör de arttı, haksızlıklar da.
Evet, Ankara Maliki’yle ilişkileri iyi yönetememiş olabilir (Başbakan Erdoğan, 2012 yılında meşhur telefon görüşmesinde Maliki’yle kavga etmişti); ancak bu Irak Başbakanı’nın kusurlarını kapatmaz.
Bu yüzden Kılıçdaroğlu, Maliki’ye Ak Parti’yi şikayet ediyor konumuna düşmemeli, Maliki’nin kendi pr’ını yapmasına izin vermemeli. Bu Türkiye’de hoş karşılanmaz.
Heyecanlı, tempolu Bağdat gezimiz, işte bu hassas dengeler üzerinde gidecek...
Bombaların arasında
Dışişleri Bakanlığı’nın CHP liderine ‘Irak’a gitmeyin’ uyarısında bulunması, boşuna değil. Son dönemde Irak’ta el Kaide çıkışlı terör saldırıları, akla hayale sığmayacak boyutlara geldi. Günde 80 kişinin 12 ayrı yerde patlayan bombalarla öldüğü günler oldu. Mayıs ve haziran aylarında teröre kurban gidenlerin sayısı, 1000 civarında. Artık patlayan bombaların ne anlaşılabilir bir haritası, ne de insan kıyımı dışında bir mantığı var.
Ancak CHP heyetinin avantajı, tamamen korunaklı yasak şehir ‘Yeşil Bölge’de kalıyor olmak. Bütün hükümet kurumları ve görüşmeler, burada. Sıradan vatandaş her gün trafikte, lokantada, kontrol noktasında bomba tehdidiyle yaşarken, siyaset eliti Yeşil Bölge’de rahat rahat yaşıyor.
Necef ve Kerbela’da korumamızı, el Hakim ailesine bağlı Bedir Birlikleri yapacak. Kalan yerlerde Maliki rejimi güvenliği sıkı tutuyor.
Gezideki en sıkıntılı yer ise, Kerkük!
Haksızlık da yapmayalım...
Başbakan’ın dış politika danışmanı İbrahim Kalın Türk dış politikasının şu anda içinde olduğu izolasyonu ”değerli yalnızlık” kavramıyla açıklayınca, hararetli bir tartışma başladı. Herkes, hükümetin dış politikasına yükleniyor. Hedefte özellikle Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu var.
Kuşkusuz Türkiye bugün kendi bölgesinde yalnızlaştı. Gücümüzle kapasitemiz arasındaki farkı, iyi ölçemedik. Özgüven patlamasıyla stratejik hatalar yapıldı; hükümet kendini fazlaca İhvan’ın lideri gibi gördü, İsrail’le fazla kavga edildi, Şiilere çok hasmane gidildi. Dengeler bozuldu.
Üstelik başbakanın sert üslubu yüzünden de iyice derinleşti.
Ama dış politikada hükümete haksızlık da yapmayalım; bugünkü yalnızlığın tek faturası Ak Parti’ye çıkarılamaz.
Ortadoğu’da büyük bir mezhep savaşı ve tektonik bir siyasi kırılma yaşanıyor. Mısır’da kanlı bir darbe oldu. Ak Parti darbecilerle iyi geçinse, Kahire’ye gidip geliyor olsa, büyük bir kazanım mı olacaktı sanki?
Suriye’de sadece biz değil, İran ve Rusya dışında tüm dünya Esad rejimine sırtını döndü. Biz Esad’la hala iyi geçiniyor olsaydık, tarihin doğru tarafında mı olmuş olacaktık? Gelelim İran’a... İran, mezhep savaşının doğrudan tarafı. Siz öyle davranmasanız da o sizi ‘Sünni güç’ olarak yorumluyor. Zaten orada çok şansınız yok.
Diyeceğim, kuşkusuz hükümetin dış politikasında eleştirilecek çok şey var. Ama Orta Doğu’daki her yangını, mevcut tablodaki tüm sıkıntıları da Ankara’ya mal etmeyelim.
‘Komşularla sıfır sorun’ yanlış bir strateji değildi. Ama bizim komşular iyice çıldırdı.
Doğruyu söylemek gerekirse, bence sorarsanız dış politikadaki en önemli sıkıntımız, vizyon değil, içerideki sert ve çatışmacı üslubu diplomasiye de taşıyor oluşumuz. Ayarın kaçıyor olması...
Ha bir de lafı gelmişken, komşularla ilişkilerden önce, biz önce kendi iç barışımızı sağlasak...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.