24 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara3°C
  • İzmir9°C
  • Berlin11°C

‘KEMALİSTLERLE EL SIKIŞTIM’

Serpil Çevikcan

04 Ağustos 2014 Pazartesi 03:46

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turuna günler kaldı. Üç aday da son kozlarını oynuyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile HDP’nin adayı, Eş Başkan Selahattin Demirtaş dün İstanbul’daydı. Erdoğan için tarihi mitinglerinden biri oldu Maltepe buluşması.
İktidar temsilcileri tarafından Diyarbakır’da başka İstanbul’da başka konuşmakla eleştirilen Demirtaş ile tarihi bir mekânda, Florya’daki Atatürk Deniz Köşk’ünde buluştuk. Kadıköy mitingi öncesinde sohbet ettik.
Sohbetten satır başları şöyle:

‘Birliğe karşı değilim’

“Tek millet olmaz” sözünüz Başbakan tarafından eleştirildi. Yanlış mı anlaşıldınız?

Ben “Irka dayalı tek millet olmaz diyorum.” Başbakan ırka dayalı tek milleti savunuyor, bu düpedüz faşizmdir. “Biz paramparça bir toplum, bir millet olalım’ demiyorum. Irka dayalı tek milletin alternatifi demokratik ulustur. Ulusun kendi içinde çok kültürlü, çok etnisiteli, çok inançlı olarak tanımlanmasıdır. Bu birlik üzerine kuruludur. Hiçbir Türk’ün, Müslüman olur, sosyal demokrat olur, sosyalist olur, Kemalist olur kendi etnisitesinin başkalarına dayatılmasına prim vermemesi lazım. Benim söylediğim budur. Ben birliğe karşı değilim.

 Türkiyelileştim” derken nasıl bir değişimden söz ediyorsunuz?

Türkiye HDP’lileşiyor. Çok dilliliğini, çok kültürlülüğünü, çok inançlılığını hatırlıyor. Türkiye’nin bütün kimlikleriyle, inançlarıyla, ezilen sınıflarıyla bir kez daha dokunma, temas etme şansımız oldu bu seçim vesilesiyle. Yani biz merkez siyasete, Ankara’daki tekçi siyasete yaklaşmadık. Tabana inerek Türkiyelileşiyoruz.

‘Yeni bir siyasi hat’

 Siz merkeze yaklaşmıyorsanız, merkeze daha yakın olan, sosyal demokrat, ulusalcı kesimler size yaklaşabiliyor mu?

Evet. Barış, eşitlik, kadın eşitliği, çevre derken ne kastediyoruz bunlar anlaşılıyor. Bu CHP’nin de MHP’nin de AKP’nin de kendisini sorgulamasına yol açıyor. Çünkü eski kavramlarla artık halkı kandırmak mümkün olmayacak. Biz yeni siyasi bir hat kuruyoruz. Bunun altındakiler eskiyi temsil edecek artık.

 Türkiyelileşme dönüşümünü bir özeleştiri ile mi yapıyorsunuz?

Tabii, HDP’nin kuruluş amacı Türkiye’de birlikte yaşamı yeniden inşa etmektir. Çünkü kardeşlik hukuku çok yıpranmıştı. Bizim ayrılık, bağımsızlık gibi bir tezimiz olmadığına göre, birlikte yaşamı da doğru bir hukukla inşa etmeden çözüm bulamayacağımıza göre bunu ete kemiğe büründürmek, bir parti çatısı altında bunu inşa etmek gerekiyordu. HDP bunun için kitlesel bir partiye dönüştü. Ve cumhurbaşkanlığı seçiminde biz bunu bütün Türkiye’ye doğru anlatabildik diye düşünüyorum.

 Özeleştiri meselesine dönersek...

Biz doğru bir siyaset tarzı ile topluma kendimizi anlatmayı başaramazsak başarısız oluruz. Bundan yola çıkarak, en çok kendimizi eleştirerek doğru bir siyasi mücadele tarzını geliştirmeye çalışıyoruz, evet bunu yapıyoruz.

‘Kökenimi inkâr etmedim’

 Başbakan ve iktidar partisi temsilcileri, sizin için “Bu kampanyada ağzından Kürt, Öcalan kelimesi çıkmıyor. Diyarbakır’da farklı, İstanbul’da farklı konuşuyor” diyor.

İki şehirde farklı konuştuğumu kanıtlasınlar, özür dilerim onlardan. Kürtlüğümü de Kürt siyasi hareketi içinden geldiğimi de asla inkâr etmedim. Hatta inkârı onursuzluk kabul ederim. Fakat onlar istiyorlar ki biz dar bir kimlik içinde siyaset yapalım. Buna alışmışlar. Bu kalıbı kırdıkça panikliyorlar. Kum havuzunda kendi kendine oyun oynayan çocuklar gibi orada oyalanalım istiyorlar. Kürt kimliği siyasetine hapsolmamızı çok istiyorlar.

 Kampanyanızın başından bu yana tepkilerin seyri değişti mi?

Yanıma gelip, “Ben MHP’ye oy verdim, cumhurbaşkanlığında size oy vereceğim” diyen insanlar var. Biz halkın içinden gelen, dürüst birini devlette görmek istiyoruz, bunun Kürt, Türk olması fark etmez diyorlar. İşin gerçeği bu ilişkiyi yakalaşabilmişiz. Ben işçi çocuğuyum, hiç zengin olmadım. 100 belediyesi olan partiye genel başkanlık yaptım, tek kuruşa tenezzül etmedim. İnsanlar bunu görüyorlar. Kucaklayıcı dil insanlara merhem gibi geliyor.

 CHP’li seçmenle ilişkiniz nasıl?

Önyargıların karşılıklı kırılması açısından iyi bir fırsat oldu. Birbirimize dokunduk. Yeni bir ilişki oluşmuştur diyemeyiz ama yeni bir ilişkinin oluşması açısından iyi bir fırsat oldu. Çünkü Türkiye’nin ulusalcısı, Kemalist’i de Kürt halkını anlamak zorundadır. Bence bu seçimde bunu yapmaya başladı. Sandığa yansır mı bilemiyorum ama kendine sol, Kemalist diyen çevreler şu gerçekle yüzleşiyorlar: Kürt hareketi gerici bir hareket değil, Kürtler de bu ülkede gerici değil. Bir yüzleşmenin olması gerekiyordu. Bir el sıkışma oldu. Bizim de bu ülkenin ulusalcısını, Kemalistini, dindarını yeniden yeniden dinlememiz, önyargıları kırarak birbirini anlayan bir noktada meseleye bakmamız lazım.

 ”Neden AK Parti’ye yönelen Kürt seçmeni değil de CHP’ye daha yakın sol, sosyal demokrat kesimin oylarını hedef aldı” eleştirisine ne yanıt veriyorsunuz?

Tümüyle CHP tabanına dönük bir kampanya yürütmüyoruz biz. Zannediliyor mu ki benim savunduğum ilkeler sadece kıyıda yaşayan insanların savunduğu ilkelerdir. Hayır. AKP’ye yönelen muhafazakâr Kürtlerin de çok ilgisini çekiyor söylediklerim. Muhafazakâr Kürt taban da bu mesajları alıyor. Bizim oy artışımızın önemli ölçüde AKP’ye yönelen Kürt tabandan olacağını düşünüyorum.

 Bu CHP seçmeninden oy almaktan daha mı kolay?

Seçmen kitlesi Türkiye’de o kadar zor değişiyor ki. Yüzde 90’ının partisi, fikri belli. Ama biz bir neşter vurduk bu seçimde, değişimin önünü açtık. Bu seçimde bir sonuç alamazsak bile artık önümüzdeki seçimde yeni bir siyasi yapılanma ve yelpaze oluşacaktır.

 2015’te yüzde 10 barajını aşacağınıza inanıyor musunuz?

Evet. Zaten cumhurbaşkanlığı seçiminde bu ortaya çıkacak.

 Sizin için en iyi sonuç ilk turda seçilmeniz, ikinci iyi sonuç 2. tura kalmanız. 3. iyi sonuç 2. turda seçilmeniz. Bunların hiçbiri olmazsa 4. en iyi sonuç nedir?

Türkiye’nin sadece bir bölgesinde değil her yerinde oy artışı olursa, Karadeniz’den, Akdeniz’den Ege’den Trakya’dan, Marmara’dan oy artışı olursa bu bence iyi bir sonuçtur. “Milliyetçiliği, mezhepçiliği bir kenara bırakalım, ülkemiz bölünmesin, birbirimizi inkâr de etmeyelim” mesajına her yer cevap veriyorsa bence bu en büyük kazançtır. Ve koltuktan daha kıymetlidir.

‘Rol yapmıyorum’

 Kardeşlik hukukunu yeniden inşa etmenin formülü ne?

Bir defa yeni bir anayasa ile bunu hukuki bir formata bağlamak lazım. Bunu yaparken Türkiye’deki topluluklar arasında var olan güvensizliği ortadan kaldırmak lazım. Bir Türk, bir Kürt’ün anadilinde eğitim yapmasına neden karşı? “Ülkem bölünür” diyor. Bu kaygıyı ortadan kaldırmamız lazım. Ama bu ille Kürt’ün anadili kabul ettirilecek dayatmasıyla yapılamaz. İknayla olabilir.

 “Önyargıları yavaş yavaş kırıyoruz” dediniz. Cumhurbaşkanlığı kampanyanızda rol yaptığınızı düşünenler olamaz mı? “Böyle söylüyor ama bunlar aslında ülkeyi bölmek istiyor, Öcalan için uğraşıyor” diye düşününler yok mu?

Küçük bir kesim olabilir. Ama onun dışında hakikiliği görüyor. Çünkü bir siyasi Cumhurbaşkanı adayı iken kalkıp bunları söylüyorsa yarın bunların tersi bir siyaset yapma şansı yoktur. Kimseden “bizi kandırmaya çalışıyorsun” gibi bir söz duymadım. Rol yapmıyoruz. Yazıp çizenler var tabii. Siyasetçiler tarafından bu kadar aldatılmış bir halkın yoğurdu üfleyerek yemesi son derece normal. Bu yüzden “bu çocuk doğru söylüyor mu?” diye sorgulamaları son derece normal. Bence de sorgulasınlar, her dediğime inanmasınlar. Ben “kişiler sizi kurtarmaz, ilkeler kurtarır” mesajı. “Bana da güvenmeyin öbürlerine de güvenmeyin” demeye çalışıyorum.

‘Seçmenimiz onlara oy vermez’

2. tura kalırsa, “Boykot, seçmeni serbest bırakma, Erdoğan’ı destekleme, İhsanoğlu’nu destekleme” seçeneklerinden hangisi sizin seçmeninize sunulacak?

Ayın 12’sinde Parti Meclisi’miz toplanacak. Dolayısıyla ben partimi bağlayacak bir şey söyleyemem. Ben yıllardır BDP’nin arkasında durmuş seçmenimi tanıyorum. “Gidin Recep Tayyip Erdoğan’a oy verin” dersek seçmen onu kendisine yapılmış bir hakaret olarak sayar. Bizim seçmenimiz hiçbir koşulda Erdoğan’a oy vermez. İhsanoğlu’na da vermez. Fakat, “Efendim siz Ekmeleddin Bey’i desteklemezseniz Tayyip Bey’i desteklemiş olursunuz” gibi bir şeye de kimse bizi sokmasın. Bizi bazı çevreler buna zorluyor.

‘Kandil de siyaset yapıyor’

Çözüm sürecinin kaderine gelirsek... Meclis’ten yol haritasına ilişkin bir yasa geçti. Seçimden sonra ne olacak?

Biz bu yasayı eleştirilerimizle birlikte destekledik. Çünkü bir takvim koymuyordu, çok yuvarlak kalmıştı. Bundan sonra parlamentonun komisyonlar kurup yasa çalışması lazım. Geri dönüşte, silahsızlanmada ne yapacağız? Bunların ayrı ayrı komisyonlarda çalışılması lazım. Çok uzatmadan, birkaç haftada önerilerle parlamentoya sunulmalı. “Ekim ayında şu, Kasım ayında şu, şu tarihlerde de silahsızlanma ve nihai barışa ulaşırız’ diye bir takvim yapılması lazım. İzleme kurulları da olmalı. Hükümet buna kapalı olmadığını söylüyor. Kim cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin süreç ilerler.

 Öcalan’ın 1 Eylül’de duyurulacak, yeni bir çağrı mektubu hazırlığı içinde olduğu haberleri doğru mu?

Olabilir. Ancak, şu anda ikinci bir geri çekilme süreci gibi bir tartışma yok. Olabilir mi kestiremiyorum.

 Sürekli vesayetçi yaklaşımlara karşı çıkıyorsunuz. Peki, Kandil vesayeti eleştirilerine ne yanıt veriyorsunuz?

Ben bir vesayet olarak tanımlamıyorum. Gece gündüz siyasetin başında olan biziz, karar alan biziz ama Kandil ve Öcalan da siyaset yapıyor. Aşağı yukarı aynı alana hitap eden siyasi alanlarımız var. Bunun adı vesayet değil. 8 defada İmralı’ya gittim 8’inde de Öcalan bana “şu kararı alacaksın, şunu yapacaksın’ demedi.

‘Daha fazla bağış bekliyorduk’

 Bağışlar ne durumda?

Bağışlar tabana yayılıyor ama biraz daha fazla bekliyorduk. Büyük bir kentin billbordlarını kiralamaya katlığınızda bir aylık fiyatı 1 milyon lira. Biz şuan 800 bin lira toplayabildik. Benim topladığım bağış bir aylık billbord kirasına yetmiyor. 28 büyük şehir var. Büyük iş adamları kampanyamıza büyük destekler vermiyor.

Seçmen merak ediyor. Siz özerklik istiyor musunuz, istemiyor musunuz?

İzmir halkı şöyle düşünsün. Oyların çoğunu Kocaoğlu’na verdiler. Fakat İzmir’i Kocaoğlu ya da belediye meclisi İzmir’i oy vermediği bir parti yönetiyor. İzmirli bundan memnun mu? İşte bunun alternatafi özerkliktir. Yerel yönetimin merkezle ilişkisinde özerk olmasıdır. Kısmen bütçesini kendisinin yapması, gelirinin olması. Bölünmeyi, otoriter tek adamlığı önleyecek yönetim tarzıdır. O zaman ne bayrak, ne millet tartışması olur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.