21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

KCK VE STATÜKO (2)

Nabi Yağcı

07 Kasım 2011 Pazartesi 09:52

KCK operasyonlarına karşı tutum alma aydın kamuoyu içinde yeni bir ayrışma dalgası yarattı. Bu durum olağan sayılmalı. Önceki yazımda söylediğim gibi askerî vesayet rejiminin dikişleri söküldü, şimdi sıra yapının yeniden kurumuna geldi.

Sökmek kolay yeniden dikmek zordur.

Her şeyden önce elinizde bir model olmak zorunda. Sökülen eski kumaştan dikeceğiniz elbise eski modele göre mi olacak, göbeklendiğiniz için pantolonunuzun dikişlerini genişletmekle mi yetineceksiniz, yoksa eski kumaştan yeni bir pantolon mu dikeceksiniz? Ya da onu da beceremeyecek, “pantolon uyduramadık, gömlek verelim” demekle mi yetinilecek?

Aslında dünyada yaşanmakta olan ve kendini ekonomik kriz olarak dışa vuran sorun da aynı: Tarihsel küreselleşen dünyada ulus-devlet modelinin alternatifi olabilecek, halkların, toplulukların kendi geleceklerini kendilerinin belirleyebileceği yeni bir demokratik yönetim modeli nasıl bir şey olacak? Tahrir Meydanı’ndan Wall Street’e kadar sokakların da sorduğu soru aynı.

Bu soruyu rahat koltuklarımızda oturarak tartışmak kolaydı, liberal, sol derinliklerde laf etmek kolaydı ama alışageldiğimiz koltukları da altımızdan çeken hayat içinde tartışmak, tartışmaktan çok olması gereken konusunda açık tutum almak zor.

Sıra kendi statükomuzu yıkmaya geldi.

Eleştirsek de, bildik bileli tepemizde koruyucu fanus gibi duran devlet şemsiyesi dışında temiz havaya çıkabilecek miyiz? Hele Türkiye gibi bir ülkede vesayet rejimi altında yetişmiş, bir baba bir vasi olmadan yürümekten korkan insanlar olarak işimiz bu noktadan sonra hiç kolay değil. Babayı eleştirmek kolaydır ama kapıyı çarpıp çıkmak cesaret ister.

Kemalist laiklik, laikçilik tartışması askerî vesayet rejiminin çözümünde bir anahtar rolü oynadı ve işlevini yerine getirdi, özgürlükçü demokrasi açısından daha iyi bir noktaya geldik. Fakat bir meselenin ayırtına varmalıyız. Laiklik veya din ve inanç sorunlarının çözüm matrisi ulus-devlet modelini fazla zorlamaz, bu model içinde çözüm mümkündür. 

Kürt sorunu ise çözülemez.

Eski ve eskimiş devlet modeli ve zihniyeti içinde çözülemez Kürt sorunu.

Bana çok ilginç görünen durum şu: Kürt sorunu “Kürtlere rağmen bir sorun”. Tarihsel bir sorun olarak değişim dinamiğine sahip. Kürtler gelip devlete teslim olsalar da çözülmez, silah da çözmez. Görüldüğü gibi çözülmüyor.

Burada bir parantez açalım. Teknolojik üstünlükle bu kez PKK bitirilecek tarzı görüşlerin hiçbir geçerliliği yok, hiç de orijinal görüşler değil. Buna yalnız bugünkü değil dünkü Dersim mağaraları da şahit. Üstelik “Yüksek teknolojik silahlarla PKK bu kez bitirilecek veya en azından masaya oturtmak için beli kırılacak” diyerek kamuoyunda yaratılan boş beklenti bugün kimi liberal aydınların dahi KCK operasyonlarına “açık” destek vermelerini teşvik ederek demokrasiye zarar veriyor. Dahası, eğer PKK’nin yeni bir saldırısı olursa o zaman ne denecek, “yetmedi daha yüksek teknolojik saldırı gerek” mi denecek? Parantezi kapatıp devam edeyim.

Bugün her iki tarafın elinde de Kürt sorununun çözümüne dair bir model yok. Hiç birimizin yok. Sorun da burada. Fakat sorun şu ki herkes varmış gibi yapıyor. Kürt sorunu Kürtlere rağmen bir sorun deyişimin bir nedeni de bu. Tarihsel Kürt sorununun varlığı her iki tarafı da model bulmaya zorluyor.

Ne var ki kırılma da bu noktada başlıyor, kritik eşik dediğim nokta burası.

Çözüm için model arayışı fikirsel bir faaliyettir, silahsal bir faaliyet değil. Tartışma ve müzakere tek yol. Fakat ayrıntılarına girmeden söylersek bugün tartışma ve müzakerelerle model arayışından hızla uzaklaşıyoruz. Bir yandan KCK operasyonlarının terör ve şiddetle ile hiç ilgisi olmayan aydınları da içine alarak genişlemesi, daha doğrusu AKP iktidarının Kürt sorununun çözümünde kulvar değiştirip güvenlik faktörünü öne çıkaran yeni stratejisi sonucu TMK ve 301 gibi anti-demokratik maddelerin savcılar ve hâkimler tarafından geniş yorumlanarak uygulanması ve öte yandan PKK’nin silahlı şiddet eylemleri model arayışının önünü kesiyor. 

“Çözümsüzlük çözümdür”e geri dönüştür bu

Geriye güç kullanmaya dayalı çözüm veya gerçekte çözümsüzlük kalıyor. Şu anda her iki taraf da “çözümsüzlük çözümdür” stratejisine sarılmış durumda. Buradan çıkış güce dayanmayan, değişen dünyanın gerçeklerini dikkate alan fikirsel bir açılımla mümkün.

Prof. Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu gibi Kürt sorununu derinden bilen aydınların susturulmasının vahameti de burada işte.

“Fikirler sussun, zora dayalı güçler konuşsun” mu?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.