‘KCK SORUŞTURMASI’
Murat Belge
05 Kasım 2011 Cumartesi 01:25
Dünkü Hürriyet’te ( 4 kasım, cuma), Taha Akyol’un “KCK Soruşturması” başlıklı yazısını okudum. Akyol bu soruşturmayı haklı bulduğunu ve onayladığını söylüyor, ama yazısının sonunda o da Büşra Ersanlı veya Ragıp Zarakolu gibi aydınların tutuklanmasının anlamsızlığını belirterek bu konudaki eleştiricilere katılıyor.
Şöyle bir cümlesi var: “‘Darbe Hazırlığı’ ile suçlanan Ergenekon ve Balyoz hakkındaki soruşturmaları, tutuklamaları alkışlayacaksın... ‘Ayaklanma ve özsavunmaya dayalı gerilla savaşları’nın totaliter örgütlenmesi olan KCK soruşturmasına demokrasi adına karşı çıkacaksın. Olmaz bu...”
Taha Akyol KCK’nın “demokratik” olmadığını vurgulamış. Bu kavramın evrensel içeriğini bilenler (yani “Demokratik Halk Cumhuriyeti” gibi lafların ne anlama geldiğini bilenler) açısından bu konuda bir tereddüt olduğunu sanıyorum. Ama bu şekilde konduğunda bu yeterince “hukukî” bir açıklama değil. Bir örgütün “demokratik olmamayı” seçmesi de son analizde demokrasiye bağlanabilir. Fransız Komünist Partisi hem legal bir partidir, hem de “hücre” yöntemine göre örgütlenir. KCK, tabii, demokratik olup olmaması bir yana, bu ülkenin “yasallık” konusunda geçerli kıldığı kurallara uymayan bir örgüt. O çerçevede adlî-polisiye bir soruşturmaya uğramasında yadırganacak bir şey yok.
Burası böyle de, daha genel düzeyde, “bu ülkelerin ‘yasallık’ konusunda geçerli kıldığı kurallar” ne? Daha özgül düzeyde, bu ülkenin Kürt yurttaşlarının haklarıyla ilgili mücadelelerinde vardığımız nokta neresi? Bunlar tabii birbirine sıkı sıkı bağlı sorular.
Bir önceki gün (perşembe) Taraf’ta vardı: Amerikalı yargıç, “‘Teksas bağımsız olmalıdır’ diyen adama dava açmam” diyor. 1860’ta iki ayrı ülke olmanın eşiğine gelmiş ve buradan bir İç Savaş yoluyla çark edebilmiş bir toplumun yargıcı, bunu söyleyen. “‘Bağımsız olmak için silâhlanmalıdır’ diyorsa, o zaman dava açarım” diyerek sonucuna bağlamış konuyu.
Burada böyle bir anlayış yok. Olmadığı gibi, tutuklanmış bir insanın eski kocasının Yahudi olduğunu yazarak tutuklamayı haklı göstermeye çalışan sefil bir zihniyet var.
Bu sefil zihniyetin her santimetre karesine kendi damgasını vurduğu bir “Kürt Sorunu” var. Halil Berktay İnternet’ten bazı “mesaj”lara yer vermiş; biri “Ne mutlu Kürdüm diyene” yazmış. Birileri buna çok kızıyordur. Niçin? Çünkü onlara göre bu sözü sadece Türkler söyleyebilir. Kürt söylemişse bu bir “gasp” olayıdır. Yani, konuya, “Ne mutlu Türküm diyene”nin yanlışlığından (her Kürt kentinin gözünün önünde bunun yazılmış olmasından) başlamak aklına bile gelmez. Onun için, bugün “Kürt sorunu” diye üzerine konuştuğumuz konu, aslında, en az yarı yarıya, bir “Türk şovenizmi sorunu”dur.
O nedenle ben KCK soruşturmalarına karşı çıkıyorum. Yukarıda belirttiğim gibi, bunu yapmanın varolan hukukta yeri olabilir, vardır da. Ama önümüzdeki sorun, hukukla çözülecek bir sorun değil. Bunun çözümü siyasî bir çözümden başka bir şey olamaz –varolan hukuku işleterek değil, varolmayan hukuku yaratarak çözülür.
Bu noktada, bugün de, bir kıpırtı yok. “Bugün”ü vurguluyorum, çünkü sorunu kendi yaratmasa da, içinden çıkılmaz hale getiren 12 Eylül zihniyeti, hükümeti birilerine teslim eder gibi yaptıysa da iktidarı hiç elden bırakmadığı için, gelenler ve gidenler de onun dediğinden çıkmadığı için, gidişat değişmedi –ama, “demokratik açılım” dendikten sonra da değişmediğini gözlemliyoruz.
Onun için soruyorum, şu şimdi yaptıklarınızla, ne zamana bir sonuç alacağınızı bekliyorsunuz? O zaman da “ne yaptınız” diye sormak üzere soruyorum bunu.
Toplumuna saygılı bir hükümet ve bir başbakan varsa, toplumunu ciddiye alıp bu yakıcı konuda bir bilgi ve bir söz vermeli. Evet, Türkiye’nin siyasî geçmişinde böyle bir şey görmedikti, ama şimdi bu geçmişi değiştirme iddiasında değil miyiz?
Bir yirmi beş yıl da böyle mi gideceğiz?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.