KCK DAVASI, BDP'Yİ ÖZGÜRLEŞTİRDİ Mİ?
Hilal Kaplan
12 Ekim 2011 Çarşamba 13:46
KCK, zihinlere "PKK'nın şehir yapılanması" olarak kazındı. Ancak KCK sözleşmesine baktığınızda, demokratik özerklik projesinin gerçekleşmesi durumunda kullanılacak, ekonomiden yargıya pek çok konuda maddeler içeren bir anayasal yapı sunduğunu görüyorsunuz. Bu minvalde KCK, sadece şehri değil, PKK ile ilintili bütün unsurları kapsayan devletimsi bir yapılanma tasavvuruna işaret ediyor. Ancak bu yapıyı yönlendiren ana faktör elbette ki PKK (Madde 36) ki tek başına bu madde bile mezkûr tasavvurun ne kadar anti-demokratik ve otoriter olduğunu müşahede etmeye yeter. KCK davası kapsamında yargılananlar da KCK-Türkiye Meclisi'ne üye olmakla suçlanıyorlar.
Bu mesele üzerine yazan kişilerin kaçı iddianameleri okudu bilmiyorum ama benim okuyabildiğim kadarıyla "PKK'nın şehir yapılanması" olarak adlandırılan KCK'nın yargılandığı davanın sanıkları içinde şehirlerdeki şiddet eylemlerine dolaylı veya dolaysız karışmış olan kişiler oldukça küçük bir azınlığı oluşturuyor. Bir diğer azınlığı da insanları dağa çıkarmaya yardımcı olduğu veya seçilmişler üzerinde vesayet kurduğu iddia edilenler oluşturuyor. Sanıkların çoğunluğuna yapılan suçlamaların dayanağıysa katıldıkları miting veya basın açıklamaları ile yaptıkları telefon konuşmalarından ibaret. Yöneltilen suçlamaların büyük çoğunluğunun içeriğininse şiddet olaylarıyla yakından uzaktan ilgisi yok. Telefon konuşması veya basın açıklaması sırasında kişinin "Kürdistan" ya da "gerilla" demesi dahi suç unsuru sayıldığından sanık sandalyesine oturtulması için kâfi görülüyor.
Zaten Diyarbekir'deki davanın iddianamesinin girişinde "korsan gösteri, molotof kokteyli atma, lastik yakma, taş atma" gibi şiddet içeren eylemler "basın açıklaması, miting, konser, festival, yürüyüş, oturma eylemi" gibi demokratik eylemlerle aynı cümlede, eşit biçimde suç olarak anılıyor. Yani hukukumuz nezdinde molotof kokteyli atmanın festivale katılmaktan, taş atmanın yürüyüş yapmaktan bir farkı yok. Böyle olunca da PKK tabanını 'şehirde' siyaseten temsil eden örgüt olan BDP bir anda KCK'ya eşitlenmiş oluyor. BDP'nin düzenlediği etkinlik veya yaptığı basın açıklaması "örgüt propagandası" sayılıp iddianameye dahil edilebiliyor.
Osman Baydemir özgürleşti mi?
KCK operasyonları ilk başladığından bugüne kadar sıklıkla savunulan argüman "BDP'yi PKK vesayetinden kurtarıyoruz" oldu. Osman Baydemir ismi bu argümanların temeline özenle yerleştirildi. Zira Baydemir, kamuoyunda BDP'nin ılımlı isimlerinden birisi olarak önplana çıkıyordu. "Şahin-güvercin" metaforuyla anlatılan BDP içindeki görüş farklılıkları öne sürülerek 'güvercin'lerin elinin güçlendirildiği, üzerlerindeki vesayetin kaldırıldığı söyleniyordu. Geldiğimiz noktada BDP'lileri tutuklayarak BDP'nin özgürleştirildiğini veya ılımlılaştığını iddia etmek mümkün mü? Osman Baydemir'in Hatip Dicle ve Fırat Anlı gibi isimlerin tutuklandığı gün basına yaptığı "Bizi güvercinler ve şahinler olarak ayıranlara ... diyoruz" diyerek küfrettiğini hatırlayın. Ya da iki gün önce verdiği "Benim üzerimden KCK operasyonları meşru ve haklı gösterilmeye çalışıyor. Beni lime lime de etseniz kendimi kullandırtmam. Cumhuriyet Savcıları tarafından bugüne kadar belki bin tane soruşturma açıldı. Mahkemelerde yüzlerce kez yargılandım. O zaman da seçilmiş belediye başkanıydım. Zulüm kimden gelirse gelsin zalime teslim olmayacağım. Halkıma ve halkımın değerlerine asla sırtımı dönmeyeceğim" beyanatına bakın.
BDP içinde "şahin-güvercin" diye özetlenen bir görüş farklılığı olduğuna katılıyorum ama aynı zamanda KCK operasyonlarının bu ayrımı gittikçe ortadan kaldırdığını ve herkesi 'şahin'leştirdiğini düşünüyorum. Üstelik şunu sormadan da geçemiyorum: Osman Baydemir'i yargılayan kişiyle alakalı haberleri "Osman Başkan'ı bu temizlikçi sorguladı" samimiyetinde veren basın organlarının, "Osman Başkan"ın kendisinin de KCK sanığı olduğundan haberi yok mu acaba? Baydemir gibi 'güvercin'leri özgürleştirmek için açıldığı söylenen KCK davası, Baydemir'i de sanık sandalyesine oturtarak kendinden mi özgürleştirecek yoksa? Madem KCK davası seçilmişleri PKK vesayetinden kurtarmaya yarıyor, öyleyse seçilmiş belediye başkanlarının yarısı neden içeride? Bu yargılamaların 'şahinler'in devlete dair öngörülerini haklı çıkardığını ve PKK'nın siyaset üzerindeki etkisini artırdığını görmek çok mu zor?
KCK davası ne hukuka ne de siyasete uygun
KCK davası mevcut durumda şiddete bulaşmamış BDP'lilerin tutuklandığı bir torba davaya dönüşmüş görünüyor. Ak Partili yetkililer "hukuken uygun" deyip KCK operasyonlarını savunuyorlar. Ancak hukuksal olan ile siyasal olan veya yargı ile yasama ve yürütme arasında keskin bir çizgi olmadığını belki de en iyi Ak Partililer biliyor. Zira Ak Parti yargının siyaset üzerindeki vesayetinden kurtulmak için pek çok yasa değişikliğine gitti, son referandumun temel noktası da buydu. O halde dolaylı veya dolaysız şiddet içermeyen eylemleri "terör suçu" kapsamından çıkarmanın Ak Parti'nin –eğer Kürt meselesinde mesafe katetmek isteniyorsa- üzerine vazife olduğu kanaatindeyim. "Yargı kararlarına saygı" diyerek işin içinden çıkanların siyaseten ne kadar yanlış bir yerde olduğunu Ak Partililer kapatma davası zamanından hatırlayacaklardır.
Mevcut Terörle Mücadele Kanunu, hiçbir şekilde şiddete başvurmamış insanları yol kesen, adam kaçıran, molotof atanlarla eşitliyor. Hepsini "terör suçu"ndan yargılıyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde, YSK'nın milletvekilliğini 'düşürdüğü' Hatip Dicle'nin yargılandığı bir davada savcı 10 yıl hapsini istedi. Sebep, bir kitapta PKK'lılar için "gerilla" demesi ve Öcalan'ın ev hapsine çıkarılması gerektiğini söylemesiydi. Günümüzde pek çok gazeteci-yazarın telaffuz ettiği bir görüşü Hatip Dicle dile getirince hapis cezası gündeme geliyor. Bunun Dicle'nin BDP'li olmasından dolayı cezalandırıldığı dışında başka bir izahı var mı? Yargı, kişinin konumu gibi sübjektif değerlere bakarak işleyen bir kurum mu? MİT Müsteşarının bile görevi gereği "Sayın Öcalan" demesinin anlayışla karşılandığı, "gerilla" veya "Kürdistan" kelimelerinin her gün televizyon ekranlarında veya gazetelerde rahatlıkla telaffuz edilebildiği bir dönemde BDP'lilerin bu sebeplerden yargılanmasını savunmak mümkün mü? Eğer değilse, ya "gerilla" ve "Öcalan'a ev hapsi" diyen herkes yargılanmalı ya da ifade özgürlüğünü ihlal eden TMK'da gerekli değişikliklere gidilmeli diye düşünüyorum.
BDP'nin gerçek anlamda özgürleşmesi arzu ediliyorsa, bunun yolu daha fazla kişiyi tutuklayıp siyaset alanının dışına atmaktan değil; daha fazla kişiyi siyaset alanına dahil etmekten geçiyor. Çünkü zorla özgürlük olmaz.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.