25 Kasım 2024
  • İstanbul2°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara-2°C
  • İzmir5°C
  • Berlin12°C

KAZANAN VE KAYBEDEN

Murat Belge

12 Ağustos 2014 Salı 08:05

Seçim sonuçları bir sürpriz yaratmadı sanırım. Ya da şöyle diyelim: ortada “sürpriz” diye bir şey varsa, Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanmış olması değil, beklenen oy oranına ulaşmamış olması sürpriz sayılabilir. Çünkü “AKP’nin yandaşı” falan sayılmayacak birçok anket şirketi yüzde elli beşler, elli yediler civarında oranlar gösteriyordu. Gelen ilk rakamlar da oralarda dolaşırken sonunda 52’nin altına indi.

Erdoğan ve AKP umduğunu bulamamış olabilir ama bu sonuç yeterince başarılı bir sonuçtur.

Dünkü Taraf sonucun Çankaya için yeterli olsa da Başkanlık için yeterli olmayacağını yazıyordu. Böyle düşünen çok, örneğin televizyonda Taha Akyol da aynı şeyleri söylüyordu. Bu doğru olabilir ama Tayyip Erdoğan’ın aynı fikirde olduğunu hiç sanmıyorum. Tayyip Erdoğan’ın kendi kafasındakini yapmak üzere davranacağından da hiç şüphem yok. Şimdiye kadar hep olduğu gibi “balkon âyini”ni de yerine getirdi: bunu yaptıktan sonra bildiği gibi getirecektir arkasını.

Zaten şu anda herhangi bir yasaya uymayan bir zeminde duruyor AKP iktidarı. “17 Aralık” Erdoğan’ın düşmanlarına saldırmak için mazereti haline getirilmiş, bir yanda tayinler, yani sürgünler, öbür yanda da savsaklanan fezlekeler, açılmayan soruşturmalar, gayet acayip bir konumda oturuyoruz.

Türkiye toplumu şimdiye kadar Silâhlı Kuvvetler dışında bir süpap, sigorta işleri görecek bir kurum bilmediği ve kurmadığı için, böyle kural tanımaz bir iktidarla karşılaştığı zaman da çaresiz kalıyor. AKP iktidarının son yılları bize bunu öğretti. Bunun yanısıra, o cephenin de, kendi “cephe çıkarı” olarak tanımladığı şeylerden bağımsız, herhangi bir olaya bakamadığını, ağzını açamadığını gösterdi. 

Bunun çaresi, şüphesiz, askeri yeniden sigorta haline getirmek değil. Silâhlı Kuvvetler’in bilinen o eski konumunu, ayrıcalığını kaybederek normalleşmesi sonuç olarak bütün bu toplumun kazanımıdır. Ama şimdi toplumun kendini koruyacak sivil mekanizmaları kendi üretmesi gerekiyor. Bu dönem, sanırım, toplumun bu dersi öğreneceği dönem olacaktır. 

Bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde karşımızda sürekli Tayyip Erdoğan’ı gördük, ama muhtemelen ondan da fazla, Selahattin Demirtaş’ı konuştuk. Seçim sonrası yorumlar, değerlendirmelerde de, farklı siyasî görüşlerden insanlar Demirtaş üstüne olumlu sözler söylediler. Kazanmanın en uzağında kalan, yani aslında “kaybeden” bu aday, başlıca ilgi odağı olabildi. Gerçekten de, bu seçimin öne çıkan, farklılık yaratan aktörü oydu.

Yüzde onun biraz altında kalan oy oranı bana çok düşük görünüyor --Demirtaş’ın dile getirdiği değerlerin, ilkelerin toplumda yüzde ona varmayan bir destek bulması acıklı bir şey de ondan. Ama Türkiye’nin genel koşullarını düşündüğümüzde, “Buna da şükür” demekten başka çare yok. 

Hele Demirtaş’ın geldiği siyasî çizgiyi ve bunun Türkiye’de nasıl görüldüğünü, algılandığını düşününce, Demirtaş’ın bu orana çıkmasının büyük bir başarı olduğu anlaşılıyor. 

Demirtaş’ın başarısı oldukça bireysel bir başarıdır. Söylediklerini demiyorum. Söyledikleri, herhangi bir çoğulcu demokratik sol söylemde olanlar ya da olması gerekenlerdi. Ama Demirtaş bunları içtenlikle ve inanarak söyledi ve dinleyenlere, karşılarında sahici bir adam olduğu duygusunu geçirebildi.

Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ile geçecek bu beş yıllık dönemin Türkiye’nin “demokratik eğitim”inde kritik ve belirleyici bir dönem olacağını düşünüyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.