KAVGA NASIL BİTECEK?
Ali Bayramoğlu
03 Aralık 2013 Salı 08:46
Ülkenin gündemi tek:
Hükümet-cemaat gerginliği...
Soru şu: Bu gerginlik ne anlam taşıyor ve nasıl seyredecek?
Bu sorularla ilgili olarak iki noktanın altını çizmek isterim.
1. 'Bu çatışma yeni bir siyasi girdi'dir.
Yaşanan gerginlik bir tür şeffaflaşmaya işaret ediyor. Cemaat ortaya 'dolaylı siyasi bir aktör' olarak çıkıp, kendisini açık bir şekilde ifade ediyor, taleplerini dile getiriyor, hükümete açık cephe alıyor, tüm kurum aktör ve meydasıyla adeta ana muhalefet görüntüsü veriyor.
Bu çerçevede yaşanan gerginlik ise kavga ötesi duruma, 'siyasal bir farklılaşma'ya doğru ilerliyor.
Gerçekten de İslami-muhafazakar alanda bu denli açık, kuvvetli sosyolojik göndermeleri olan bir ayrışma ilk kez yaşanıyor. Çapı, biçimi, kişiler arası sürtüşmeyi aşan görüntüsü ile 'modern' ve 'şeffaf' nitelikleri itibariyle Türk siyasi hayatı açısından yeni bir duruma işaret ediyor.
Bu ayrışma yeni bir siyasi yapılanmaya ya da ittifaklar silsilesine kapı açar mı?
Zaman ve önümüzdeki iki seçim gösterecek.
Ancak cin bir kez şişeden çıkmıştır.
2. 'Çatışma araçları ürkütücüdür'
Ortada dolaşan yıpratmaya yönelik belgeler, ahlaki kriterleri aşan bir anakronizm, fişleme iddiaları aslında sembolik bir anlam taşıyor. Türkiye'nin son 10 yılda değişim döneminde yaşadığı aksaklıkların ve otoriterleşme eğilimlerinin kaynaklarından birisine işaret ediyor.
Nasıl?
Önce ters duranı doğrultalım...
2004'e ait belgeler, fişler, AK Parti'nin vesayetçiliği, vs...
Cari tartışma bu
Şu hatırlatmayı yapmakta fayda var.
AK Parti 2010'a kadar 'paylaşılan bir iktidar modeli'yle hükümet etti ve bu modeli tersine çevirmek için cemaatin de katkısıyla belli mücadele verdi.
Paylaşılan iktidardan kastımız AK Parti'nin kontrolünün dışındaki pek çok alanda vesayetçi sistemin rutin işleyişini sürdürmesidir.
Bu durum özellikle 2003-2005 yılları arasına damga vurmuş, eski rejimden yeni düzene geçiş gibi bir kopuşla değil, süreklilik için dengelerin değişmesiyle olmuştur. Ömer Dinçer'in Başbakanlık Müsteşarı olduğu dönem bu açıdan Ankara savaşlarını, vesayet baskısına karşı direnç politikaları ve yöntemlerini kuşatan bir dönemdir.
Vesayetçi sistemin rutin işleyişine sadece EMASYA bile açık bir kanıttır.
Tüm illerde istihbarat ve fişleme yapan bu askeri yapı varlığı ve işleyişini 2010 yılına kadar sürdürmüştür. Sadece bu yolla ortada muhtemelen gerek cemaat gerek iktidar gerek liberaller, gerek sol kesim ve Kürtler üzerine hazırlanmış yüzlerce rapor, binlerce fiş vardır. Bugün eski müttefiklerin aralarındaki gerginlikte bu tür rapor ve fişlerin kullanılması fiili olarak hiç bir anlam taşımıyor.
Ancak politik ve simgesel açıdan durum tersidir.
Cemaatin bugünkü gerginlikte kullandığı 'kişilik infazı', 'belgeli yıpratma' gibi yöntemler dün de devredeydi.
Cemaat kendi güç alanını korumak ve genişletmek için mensupları üzerinden devlet imkan ve yetkilerini, başka aktörlere ve kesimlere karşı da kullandı. Güvenlik politikaları ve birimleri etrafında otoriterleşmenin kaynaklarından birisini bu oluşturdu.
Ve Türkiye'de kimi adli süreçler bu çerçevede gölgelendi.
En açık örnek, cemaate karşı ya da cemaatin siyasi etkinliğine işaret eden pekçok gazetecinin, kamu görevlisinin soruşturma ve kovuşturmaya uğraması, tutuklanmasıdır.
Ahmet Şık, Nedim Şener, Hanefi Avcı üç örnektir.
Avcı hala hapistedir.
Şık ve Şener, Avcı'yla birlikte 12 Aralık günü tekrar hakim karşına çıkacaklar.
Hükümet-cemaat kavgasının, hükümet açısından iktidar alanı mücadelesi dışında anlam taşımadığı, hukuk devleti kaygısını ifade etmediği açıktır.
Bununla birlikte yaşanan gerginlik böyle sonuca yol açabilir.
Zira MİT kriziyle başlayan bu gerginlik emniyet ve adliye içinde kendi strateji etrafından hareket eden bir 'eylem grubu'nun, 'otonom yapı'nın önünü kesmiştir. Belli ki kesmeye devam edecektir.
Bugün asıl tartışılması gereken konulardan birisi budur.
Zira tortular olduğu yerde durmaktadır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.