21 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara14°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

KATAR VE KÜRDİSTAN

Mesut Yeğen

11 Haziran 2017 Pazar 21:25

Amerikan müesses nizamınca dengelenmez ya da azledilmezse eğer Trump sadece ABD’nin değil bütün bir Atlantik ittifakının Ortadoğu siyasetini kökten yenileyecek görünüyor. Arap Baharının beklenmedik seyrinin çalışmaz kıldığı Obama patentli Ortadoğu siyaseti, yerini içinde tanıdık Cumhuriyetçi ögelerle birlikte nevzuhur ögelerin de olduğu yeni bir siyasete bırakıyor. Kabaca özetlemek gerekirse, Obama ABD’si Ortadoğu ve İslam alemiyle ilgili üç büyük ‘meseleyi’, ‘radikalleşmeyi’, ‘demokrasi açığını’ ve ‘kapitalist merkezle eksik bütünleşmeyi’, nükleer anlaşma üzerinden İran’ı dünya sistemine yeniden davet ederek, İhvan çizgisini ‘muhafazakar demokratlığa’ evrilmeye teşvik ederek ve Körfez rejimlerine “buraya kadarmış” diyerek halletmeye girişmişti. Diğer bir deyişle, Obama ABD’si İslam aleminin ve Ortadoğu’nun dünya sistemi için yarattığı ‘arızaları’ İslamcılığın İran ve İhvan çehrelerini dönüşmeye teşvik edip, Körfez çehresini dışlayarak gidermeye kalkışmıştı. Türkiye ve İran’ın liderlik edeceği mutedil ve dünya sistemiyle bütünleşmeye meyyal İslamcılıklarla Ortadoğu’nun ‘arızalarını’ halletmek fena bir fikir gibi görünmüyordu; ta ki, Arap Baharı İslamcılığın İhvan çehresinin siyaseten, İran çehresininse jeopolitik olarak pek kanaatkar olmadığını gösterene kadar. İhvan’ın Mısır’daki, İran’ın Suriye’deki serüveni Obama’nın Ortadoğu siyasetinin fazla teorik olduğunu göstermiş oldu.

Trump’un Ortadoğusu

Hülasa, Arap Baharının Mısır ve Suriye’deki seyriyle beraber çalışmayacağı anlaşılan Obama siyasetinin yerinde artık yeller esiyor. İslamcılığın üç çehresiyle ilişkiler merceğinden bakıldığında Trump’un Ortadoğu siyaseti selefinin neredeyse tam zıddı gibi. Obama siyasetinin “buraya kadarmış” dediği Körfez İslamcılığı eskiden olduğu gibi mümtaz müttefik, İran ve İhvan İslamcılıklarıysa düşman safında. Katar krizinin bir anda billurlaştırdığı Trump siyaseti Obama döneminin iki vaatkar aktörünün düşman safına yerleştirildiğini, gözden düşen eski müttefikin itibarınınsa iade edilmiş olduğunu gösteriyor.

Ne var ki, Obama’nın Ortadoğu siyasetinin tam tersini takip etmesi, Trump’un Obama’nınkinden daha iyi çalışır bir Ortadoğu siyaseti keşfettiğini göstermiyor. Ortadoğu’yu ve İslam alemini dünya sistemiyle bütünleştirmek Trump ABD’sinin derdi olmadığından buradan kaynaklanan ‘arızaların’ devam edecek olması Trump’ı tabii ki ilgilendirmiyor. Ancak, Trump siyaseti devam etmesinden şikayetçi görünmediği bu ‘arızalara’ daha büyüklerini ekleyebilecek mahiyette görünüyor. İran ve İhvan’ı durdurmak ve Körfez’den ABD bütçesine kaynak aktarmakta işe yarayacak görünen bu yeni siyaset, ABD’nin ne Türkiye ve Katar gibi bölgedeki klasik müttefiklerince, ne Almanya gibi Avrupalı müttefiklerince ve ne de Rusya gibi küresel rakiplerince kabul edilecek gibi görünüyor. Rusya hadi neyse, ancak Almanya ve Türkiye’nin bu yeni siyasetin açıkça karşısında durması, ABD’nin Atlantik eksenli bir Ortadoğu siyaseti yerine meşruiyeti daha sınırlı ABD, Körfez ve İsrail eksenli bir siyasete çekildiğini gösteriyor. Bu da bölge devletleri arasında yeni gerginlikler, yeni çatışma ihtimalleri demek. İhvan’ın durdurulmasının ve İslamcılığın pek de muteber olmayan Körfez çehresinin desteklenecek olmasının arttırması muhtemel radikalleşmeyi de ayrıca not etmek lazım. Bir de Körfez İslamcılığıyla selefi cihadcılık arasındaki kuvvetli rabıtanın nasıl yönetileceği meselesi var tabii ki.

Hülasa, Katar krizi ABD’nin yeni Ortadoğu siyasetinin açılış sahnesiyse gerçekten, şimdikinden de istikrarsız, sonu nereye varacağı belli olmayacak gelişmelere gebe bir Ortadoğu’ya düştüğümüz kesin. Bu istikrarsızlık ve yönü kestirilemez gelişmelerin Kürdistan’da da akis bulacağı muhakkak, bilhassa ve evvelemir de Güney Kürdistan’da ve Rojava’da.

Katar’dan Kürdistan’a

Ne olabilir ABD’nin yeni Ortadoğu siyasetinin Kürdistan’daki akisleri? Ne olabileceğinin işaretleri aslında çoktan verildi ama olabilecekler hakkında genel bir fikir basit bir veriden çıkarılabilir. Gerek Irak’ta gerekse de Suriye’de IŞİD ve Sünni alternatif etkisizleştirildiğinden bu iki ülkenin rejimlerinin ve arkalarındaki esas muhafız İran’ın bundan sonraki hedeflerinin Kürtler olacağı belli. Buna mukabil bu iki ülkeyi İran’a yem etmek istemeyip buralarda nüfuz sahibi kalmak isteyen ABD’ninse esas müttefikinin Kürtler olacağı belli. Bu da şu demek: Önümüzdeki kısa vadede bir yanda İran ve Kürtler arasındaki gerginliğin, beri yanda da ABD ve Kürtler arasındaki muhabbetin artması kaçınılmaz görünüyor.

ABD’nin yeni devir Ortadoğu siyasetinin Kürdistan’daki akisleri de Irak ve Suriye Kürdistanlarındaki bu genel arkaplan tarafından belirlenecek. ABD’nin yeni Ortadoğu siyaseti bu arkaplan üzerinden işleyeceğinden, ABD ve İran arasında açık cepheleşmeye dayalı bu siyaset boyunca bölgede ABD’nin yanında duranların Kürtlere sempati göstermesini, İran’ı ABD karşısında ezdirmek istemeyeceklerin ya da bölgede ABD’nin mevcuttan daha fazla güçlenmesini istemeyenlerinse Kürtlere şüpheyle yaklaşmasını beklemek gerekir. Kürtlerinse bir diğerine yakınlaşmasını...

Bu da kabaca şu demek: Önümüzdeki dönemde ABD, Körfez ve İsrail’in Suriye ve ama bilhassa Irak Kürtlerine karşı dostane, İran, Türkiye ve Almanya’nınsa yine bilhassa Irak Kürdistanı’na dönük hasmane tutumlar geliştirmesi muhtemel. Ortadoğu’da İran’ı ‘düşürmemek’ konusunda kararlı görünse de, Rusya Kürtler söz konusu olduğunda hem Irak’ta hem de Suriye’de ‘temkinli bir kollama’ pozisyonunda kalmayı daha uygun bulacağa benziyor. Son olarak, İran tehlikesi bir yandan, ABD şemsiyesi diğer yandan Irak ve Suriye Kürtlerini yakınlaşmaya ve hatta ortak gelecek tasavvurlarına sürükleyecek görünüyor.

Nitekim, Güney Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu yapma kararına verilen tepkiler, yeni dönem Ortadoğu’sunun Kürdistan’daki akislerinin aşağı yukarı bu dört biçimde olacağını çoktan gösterdi.. Malum, Suriye rejimi Suriye Kürtleri, İran da Irak ve Suriye Kürtleri üzerindeki baskılarını arttırırken, Suudi Arabistan ve İsrail Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığına hazır görünüyor. Beri yanda Rusya ise Afrin üzerinden Suriye, enerji anlaşmaları üzerinden de Irak Kürdistanı’yla temkinli bir kollama ilişkisi kuracağını göstermiş durumda. Sürprizse Türkiye ve Almanya cenahlarından gelmiş görünüyor. Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık referandumu kararı hem Türkiye’nin hem de Almanya’nın kaşlarını kaldırmasına yetti. Son olarak Rojava’dan KBY’ne uzatılan zeytin dalını kaydetmek gerekir.

ABD’nin yeni siyasetinin Irak ve Suriye Kürdistanlarındaki muhtemel akisleri bunlar olacağa benziyor. Peki, büyük kısmıyla Kürtlerin arzu ve iradelerine bağlı olmaksızın gelişen bu akislere Irak ve Suriye Kürtleri ne yanıt verebilir? Gerek Irak ve Suriye rejimleriyle olan ihtilafların büyüklüğü gerekse de bölge jeopolitiği Kürtlere fazla bir hareket alanı bırakmıyorsa da hem Irak hem de Suriye Kürtleri şunun farkında olsa gerektir: ABD’nin yeni dönem Ortadoğu siyaseti Kürtleri mevcuttan büyük imkanlara kavuşturabilir görünmekle beraber çok da sağlam temeller üzerine bina edilmişe benzemiyor. ABD’nin, meşruiyeti öncekilerden bile zayıf yeni dönem Ortadoğu siyaseti gerek bölge ve dünya dinamiklerince, gerekse de bizzat ABD içi siyasi dinamiklerce sonuçsuz ya da kısa vadeli kılınabilir. Bu durumda hem Irak hem de Suriye Kürt siyasetlerine düşen eldeki bütün hisseleri meşruiyeti zayıf bu siyasete yatırmaktan sakınmak olsa gerek. ABD karşısında Rusya’ya gösterdikleri ihtimam ve birbirlerine yaklaşmaları Güney ve Rojava Kürtlerinin durumun nezaketinin farkında olduklarını gösteriyor olmakla beraber daha çoklu ve mesafesi daha iyi ayarlanmış ilişkiler kurmakta fayda olacağı aşikar. (http://mesutyegen.blogspot.com.tr)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.