23 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır17°C
  • Ankara16°C
  • İzmir14°C
  • Berlin4°C

KARŞI-ŞİDDET Mİ ŞİDDET KARŞITLIĞI MI?

Ahmet İnsel

06 Mayıs 2014 Salı 09:05

Şiddet sadece fiziki güçle ortaya çıkmaz. Simgesel veya yapısal yollardan da ortaya çıkar. Çoğu zaman, fiziki güç kullanarak uygulanan şiddetten daha etkili, daha kalıcı olur simgesel ve yapısal şiddet. Şiddete maruz kalanların bunu içselleştirmelerini, doğal olduğuna inanmalarını sağladıkları oranda, modern dönemin asli güç ve iktidar araçlarıdır.

Şiddetin siyasetle kurucu bir ilişkisi vardır. İktidar ve güç, şiddet boyutu olmadan düşünülebilir mi? Şiddete teslim olmuş siyasetin barbarlığın yolunu açtığını, barbarlığa nasıl dönüştüğünü bir yüzyılı aşan deneyimler ışığında etraflı biçimde biliyoruz. Ama bilmek yeterli değil. Komşumuz Suriye’de şiddetin mutlak egemenliğinin yarattığı genelleşmiş barbarlık hali ve onun ürettiği vahşet ve dehşet manzaraları, bilmenin eksik kaldığı yeri gösteriyor. Eksik kalan, şiddete karşı-şiddetle cevap vermeden, şiddeti nasıl etkisiz bırakabileceğimiz sorusunun yanıtı.

Siyasette şiddet sadece fiziki güç kullanma, öldürme, yok etme, hapse atma, sürgüne yollama yollarıyla gerçekleşmez. Bir etnik grubu etnik çoğunluğun sahip olduğu bazı haklardan mahrum bırakmak, bir inanç grubunun hak kullanımını kısıtlamak, insanları bütünüyle güvencesiz ve korumasız bırakarak aşırı sömürülmelerini mümkün kılmak gibi yöntemler bugün siyasal alanda karşılığını bulan şiddet yöntemleri. Yaşamın bir atık olarak üretilmesi de keza öyle. Bunlara karşı direnmek, mücadele etmek insanların insanlık onuru içinde yaşamalarını sağlamak için ne kadar gerekli ve meşruysa, bu amaçla karşı-şiddet yöntemlerine başvurmak da bir o kadar meşru mu? Karşı-şiddet de şiddetin siyasete egemen olmasının aracı değil mi? Siyaseti sadece iktidardaki güç sahiplerinin değişimi için bir araç olarak görenler için, karşı-şiddet meşru ve gerekli bir araçtır. Meşruiyetini karşısında mücadele ettiği şiddetten alır. Buna karşılık, şiddet karşıtlığını egemen kılmayı, dolayısıyla barbarlığa karşı medeniliğin egemen olması stratejisini siyasetin asli amacı olarak tanımlayanlar için, ne karşı-şiddetin ne de mutlak şiddetsizliğin değil, şiddet karşıtı siyasetin söz konusu olması gerekmez mi?

Ünlü Fransız Marksist felsefeci Etienne Balibar, ‘Şiddet ve Medenilik’ başlıklı son kitabında (İletişim Yayınları, Mayıs 2014), siyaseti şiddet karşıtı olmak olarak tanımlayıp, hayata geçirebilecek farklı medenilik stratejilerini ele alıyor. Karşı-şiddet politikalarından hareket edince, siyasetin trajik yönünün bir trajedi siyasetine dönüşebilmesi tehlikesine işaret ediyor. Bu çerçevede, şiddet karşıtı siyasetin sadece kanaat veya inanç etiğiyle değil, sorumluluk etiğiyle birlikte gerçekleşmesi gereği demokratik toplumun, medeniliğin asli bir ilkesi olarak karşımıza çıkıyor.

Bu kitapta ele alınan konu bu hafta İstanbul’da, Balibar’ın da katılımıyla, etraflı biçimde tartışılacak. Balibar bugün (salı) saat 16.00’da Boğaziçi Üniversitesi’nde ‘Küreselleşme ve Kozmopolitlik Düşüncesinin Krizi’ konulu İngilizce bir konferans verecek. Yarından itibaren, dört gün boyunca, Uluslararası Felsefe Koleji’nin düzenlediği ‘Günümüz Dünyasında Şiddet ve Medenilik’ konulu bir uluslararası konferans toplanacak. İlk üç günü İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde, son günü (cumartesi) Galatasaray Üniversitesi’nde yapılacak bu konferansa, geniş bir uluslararası ve yerli konuşmacı katılıyor. Türkçe ve Fransızca çeviri yapılacak olan konferansın programına www.exil-ciph.com/istanbul_prog_turc.pdf adresinden ulaşmak mümkün. Pazar günü de saat 10.00-14.00 arasında Cezayir’in toplantı salonunda, Balibar’ın da katılacağı bir tartışma toplantısı olacak.

Bugün otoriter demokrasinin ve otoritarizmin şiddet politikalarına karşı durarak, meydan okuyarak siyasal alanda var olma, özerk siyasal söz ve eylemini hayata geçirme talebi Türkiye toplumunun tahayyül dünyasının derinlerinde çalışıyor. Demokratik bir medeniliğe doğru ilerlemenin yolu, bu siyaset hakkını ısrarla ve kararlılıkla talep etmekten geçiyor. Sadece siyasetin üstünlüğünün kabul edilmesiyle gerçekleşebilecek bir amaç değil bu. Eşitlik ve özgürlüğü aynı denklemde ifade eden siyasal zihniyetin toplumda etkili olmasıyla hayata geçmesi mümkün olan bir amaç bu. Şiddete maruz kalmış olmanın, mağdur olmuş olmanın yeni şiddet ve mağduriyet halleri üretmenin gerekçesi olmasına son vermenin yeterli değil ama gerekli koşulu bu.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.